Seçim süreci tamamlandı. Böylece kampanyanın da sonuna geldik. Şimdi söylem bitecek eylemi göreceğiz. Bu seçim kampanyası çok sert geçtiğinden genelde gerçeklik yerine algılar öne çıktı. Bu algılar öylesine sertleşti ki neyin doğru neyin yanlış olduğunun bir önemi kalmamış gibi görünüyor. Bir adayın doğru mu yalan mı söylediğinin sosyal medya operasyonlarıyla muğlaklaştırılabildiğini izledik. Kimin ne dediğinin ve ne proje ürettiğinin hiçbir anlamı kalmamış gibi. Ama şimdi o dönem bitti. Her şey ortada. Kampanya değil siyaset zamanı. Her iki taraf da seçim sonuçlarından istediği sonucu çıkarmakta serbest. Ancak yeni dönemin bir test dönemi olduğunu görmeyen kendi fişini çeker. Muhalefet istediği kadar zafer sarhoşluğu yaşayabilir. İktidar hayal kırıklığının seviyesini abartabilir veya göz ardı da edebilir. Şimdi yeni bir okuma zamanı. Doğru okumayı yapan ve bu okuma çerçevesinde bir strateji belirleyip onu da sahaya koyabilen kazanır. Ama yanlış okuma yapıp hatalı strateji belirleyen ve sistematik adımlar atamayan kaybeder. Seçim yorgunu bir toplum olduk. Son 5 yılda defalarca sandığa gittik. Her meselesini sandıkta çözmeye alışkın bir toplum olduğumuz bir kere daha ortaya çıktı. Gördük ki, vatandaş yeni seçimler istemiyormuş. Bu seçimin öncelikli mesajı varsa budur. Şimdi öylesine bir denge kuruldu ki, herkesin önünde bir sınav var. Muhalefetin sınavı kazandığı illeri yönetip yönetemediği veya kuşatıcı söylemi sürdürüp sürdüremediği üzerinden olacak. Bu kolay bir sınav değil. Bu seçim sonucunun en büyük belirleyeni stratejik oy kullanma ve ittifak siyaseti olması nedeniyle bir koalisyon olduğunu hepimiz biliyoruz. Koalisyonlar kazançlı görünebilir ancak kırılgandır. Şimdi İstanbul ve Ankara gibi şehirlerde partiler arası ve partiler içi siyasetin nasıl şekilleneceğini göreceğiz. Partilerin her biri bu paylaşımın parçası olmak isteyecek ve partilerin içinde de her aktör kendini ön plana çıkarmayı deneyecektir. Muhalefet öncelikle bu durumu yönetmek ve sonrasında şehirleri idare etmek zorunda. Vatandaş bu şehirlerin gerçekten nasıl yönetildiğiyle yakından ilgilenecek. Kötü performans ciddi sonuçlar doğurur. Ancak yeni seçilen belediye başkanlarının popülist söylemi ve makyaj belediyeciliği yapmayı sürdürmesi kimseyi şaşırtmasın. Öte taraftan AK Parti de bir testin içinden geçecek. O da kurumsallaşma testidir. Bu AK Parti'nin ilk karşılaştığı test değil. Daha önce hem sandık üzerinden hem de çeşitli siyasi mücadeleler üzerinden bu tür testlerden geçti. Kendisini yenileyebilme becerisi olduğuna şahit olduk. Şimdi karşısında geniş bir koalisyon varken bakalım aynı başarıyı gösterebilecek mi? Bu konuda iki aşırı uç var. Birincisi ders çıkarma adı altında partiye zarar vermek. İkincisi ders çıkarmayı ihmal etmek. Eğer doğru bir yöntemle yeni bir reform inisiyatifi yaratabilir ve buna uygun davranabilirse bu testten güçlenerek bile çıkabilir. Parti elitleri ve yetkili kurullar bu konuyla ilgili bir yol haritası belirleyecektir. Hep beraber izleyip göreceğiz.
[Sabah, 25 Haziran 2019].