ABD’liler sandığa gitti. Ama kimin kazanacağı hâlâ belli değil. Biden ve Trump sayımlar devam ederken her ikisi de seçimlerin galibinin kendileri olduğunu erkenden ilan etti.
Kimin kazandığı henüz belli olmasa da, seçimler öncesinde sonuçlara ilişkin Amerikalıların endişeleri ve öngörüleri tutmuş gibi görünüyor.
2016 seçimleri bir travma yaşatmıştı. Trump aday olduğunda, seçilmesine şans vermeyenler, yarışta rakibi Hillary Clinton’u zorlamaya başlayınca Amerikan derin devlet aklının ya da müesses nizamının Washington’u müteahhit bir şovmene teslim etmeyeceğini söyleyerek teselli bulmaya çalışmışlardı.
Bir sabah kalktıklarında, Trump’ın seçimi kazanmasına epeyce afallamışlardı. Kamuoyu anketlerinin kendilerini yanılttığı argümanının arkasına sığınarak sonucu kabullenmeye çalıştılar. Trump’ın 4 yıllık görev süresini tamamlamadan azledileceğini düşünenler hiç de az değildi. Denediler ama azil senatodan döndü.
Bu seçimlerde ise anketlere pek güvenmiyorlardı. Ama yine de anketçilerin geçmişten ders çıkararak bu sefer daha ihtiyatlı olduklarını, dolayısıyla seçime giderken 7 puan önde görülen Biden’ı, Trump’ın yakalamasının zor olduğunu söylüyorlardı.
Ancak bu sefer de Biden önde olsa bile Trump’ın kolay kalay başkanlığı devretmeye yanaşmayacağını, sonucun mahkemelerde belli olacağını kabullenmişlerdi.
Kaos ve iç savaş korkularını dillendirenler hiç de az değildi. Kaos endişesi ve beklentisi o kadar yüksekti ki, günler öncesinden tahta bariyerlerle iş yerlerinin kenarlarına duvar ördüler.
İlk sonuçlara göre, seçim öncesi dile getirilen endişe ve belirsizliklerin yersiz olmadığı ortaya çıktı. Anket şirketleri yine yanıldı. Oy sayma işlemleri ile ilgili kaos beklentisi henüz geçmiş değil. Seçimde hile iddiaları bizzat Trump tarafından dile getirildi. Sonucu mahkemeye götüreceğini açıklama ihtiyacı duydu.
ABD seçim sistemi zaten dünyanın hiçbir demokratik ülkesindeki seçimlere benzemiyor. Başkanı, aldığı fazla oylar değil, seçiciler kurulunda elde ettiği delegeler belirliyor. 3 milyon fazla oy almak bile kazanmaya yetmiyor. Bugüne kadar ABD tarihinde en az 5 başkan seçimleri rakibine göre daha az oy alarak kazandı. 171 yıl önce son güncellemesi yapılan, belirli krizleri önlemeye ve tekrarlarının yaşanmaması korkusu üzerine inşa edilen seçim sistemi, mevcut durumda başta öngörülenden çok başka sorunlar üretiyor.
Kampanya sürecinde Trump taraftarı grupların seçim merkezlerini silahla basacağı, seçim sonuçlarının sayımının yine aynı gruplar tarafından silahla engelleneceği, hatta mevcut başkanın seçimi kaybetmesi hâlinde görevi devretmeye yanaşmayacağı ciddi ciddi tartışıldı. Seçmen bu korkularla sandığa gitti. Trump’ın görevi devretmemesi durumunda ordunun müdahale hakkının olup olmadığı bile günlerdir konuşuluyor.
ABD’de bağımsız bir seçim kurulu yok. Başkanın görevini devretmemesi durumunda yapılacaklarla ilgili yasal boşluk var. Her eyaletin seçim mevzuatı birbirinden farklı. Oy verme işlemi daha devam ederken birçok yerin sonuçları açıklanmaya başlıyor. Seçmen olmak için ise insanlar bizzat kendileri başvuruyor.
Böyle bir seçim sitemi, Amerikan demokrasisinin istisnailiği söylemleri üzerinden yıllardır kutsandı. Üçüncü dünyalılar da kendi ülkelerindeki seçim sistemlerini aşağılamak için Amerikan demokrasisine övgüler düzdüler.
Bunlardan Türkiye’de epeyce var. Bugünlerde, 70 yıldır seçmenin sandığa ne attıysa onun sonucunun çıktığı Türk seçim sistemini, kendilerince aşağılamak için ABD’nin Türkiyelileştiğini söylüyorlar.
Bu tiplerden olan ve Biden’ın Türkiye ziyaretinde görüştüğü gazetecilerden biri, demokratlara kendi sosyal medya hesabından Türkçe olarak şöyle bir akıl vermeye bile kalktı: “Demokrat Parti’nin yapması gereken, Ekrem İmamoğlu gibi her saat çıkıp oyların hâlâ sayılmadığını hatırlatmak, sandığa sahip çıkmak.”
Amerikalılar bu sosyal medya paylaşımını anlayabildilerse günlerdir boşuna endişe ettiklerini düşünmüş olabilirler. Biden kazanırsa ve tekrar Türkiye’ye gelirse önceki görüşmesine bu gazeteciyi davet ettiği için kendini mutlu hissedecektir. En azından emeği karşılık bulmuş!
[Türkiye, 5 Kasım 2020].