Son yazımızda Covid-19 salgını nedeniyle yaşanan krizi fırsata dönüştürmek isteyen küresel aktörlerden bahsetmiş ve bunlar arasında yer alan bazı uluslararası finans spekülatörlerinin çoğu zaman ekonomik çıkar ama bazen de siyasi gerekçelerle hedef seçtikleri ülkelere saldırı gerçekleştirdiklerini yazmıştık.
Peki, bu küresel oyuncular hedeflerindeki ülkelere saldırırken içerideki birtakım aktörlerle iş birliği yapıyorlar mı?
Bu saldırıların hedefi olan ülkelerdeki iktidar karşıtları ve muhalifler söz konusu saldırılara nasıl tepki veriyorlar?
Saldırıların arkasındaki asıl aktörlerin içeride Truva atları var mı? Varsa o atların içerisinden çıkıp kale kapılarını açmaya çalışanlar kimler?
Bu sorulara cevap vermek için önce uluslararası siyaset biliminin doğasında var olan bazı özelliklerini hatırlayalım.
Devletlerin ve devlet dışı küresel aktörlerin, kendi çıkarları doğrultusunda uluslararası sistemin diğer aktörlerine boyun eğdirmeye ve onların zenginliklerini ele geçirmeye çalışmaları küresel güç mücadelesinin çok rastlanan bir özelliğidir. Bütün dünyayı tehdit eden salgınlar ya da doğal felaketler bile uluslararası aktörlerin bu şekilde davranmalarını engellemez.
İkinci olarak, ülkelerin kendi içlerinde de her zaman şiddetli bir güç ve iktidar mücadelesi söz konusudur. Ancak bir ülke içerisindeki farklı toplumsal kesimlerin, dışarıdan gelen ve vatanın bütünlüğünü tehdit eden bir tehlike karşısında bir araya gelme ihtimali uluslararası sistemin farklı ülke ve toplumlarının ortak hareket etme ihtimalinden daha kuvvetlidir.
Millet olmak ve bir ortak vatana sahip olmak bunu gerektirir çünkü.
Hatta bazen bir ülke halkının kenetlenmesi için mutlaka vatanın bütünlüğüne yönelik bir dış tehdide de gerek yoktur, ülkelerinin küresel sistemde çok iyi bir yer edinmesini sağlayacak hedefler de toplumun farklı kesimlerini bir araya getirebilir.
Türkiye’den örnek vermek gerekirse, Kurtuluş Savaşı sırasında toplumun çok farklı etnik, mezhepsel ve ideolojik aidiyete mensup kesimlerinin ülkemizin bekası için nasıl kenetlenip bütün varlıklarıyla işgalci güçlere karşı direndiğini o döneme şahitlik yapanlardan dinledik.
Yine tarihimizden örnek vermek gerekirse, Osmanlı döneminde İslam’ı yaymak ve adalet devletinin sınırlarını genişletmek ideali uğruna başta dervişleri ve gazileriyle bütün Osmanlı halkının nasıl ortak hareket ettiğini de tarih kitaplarımızdan öğrendik.
Bu örneklerin yaşandığı dönemlerde de içeride ihtilaflar ve iktidar mücadeleleri vardı kuşkusuz. Ancak bu ihtilaflar Kurtuluş Savaşı mücadelesini ve Osmanlı fetihlerini engelleyecek boyutlara ulaşmadı.
Daha doğrusu, ne zaman ki içerideki iktidar mücadelesi Osmanlının birliğini kökünden sarsacak düzeye geldi, o zaman fetihler durdu, gerileme ve çöküş başladı.
Truva atları da ondan sonra girdi Osmanlının hayatına.
Fetihler durup, gerileme ve çöküş başlayınca, Osmanlıyı kuşatan Avrupalı devletler içeriye Truva atlarını gönderdiler. Onların içeriden vurduğu darbeler dışarıdan gelen saldırılardan çok daha fazla zarar verdi Osmanlıya.
Demokratik ülkelerde iktidar değişiminin yolları bellidir.
Muhalefetin Truva atı olmayı şiddetle reddetmesi ve içerideki iktidarı devirmek için dışarıdan gelen saldırılardan medet ummaktan vazgeçmesi gerek.
Eğer uluslararası finans spekülatörleri Türk lirasına saldırıyorsa, yabancı medyanın Türkiye uzantıları “Türkiye’de salgın yüzünden 300 bin kişi ölecek” diyerek onların bu saldırıları için uygun zemini hazırlama gayreti içindeyse muhalefetin yapması gereken bellidir: Ülkesine sahip çıkmak.
Demokratik Türkiye’de iktidarı belirleyen millet, iktidarın yaptıklarını nasıl gözlüyorsa muhalefetin tavrını da çok yakından takip ediyor ve yarın oy sandığına gittiğinde açıp bakmak için notunu alıyor.
[Türkiye, 13 Mayıs 2020]