Son yazıda, Covid-19 salgını nedeniyle petrol fiyatlarında yaşanan aşırı düşüşün BAE ve Suudi Arabistan’ın bölge politikalarını nasıl etkilediğini ve bundan sonraki süreçte ne tür etkileri olabileceğine değinmiştik.
Petrol fiyatlarındaki gelişmelerden en az Suudi Arabistan ve BAE kadar etkilenecek diğer bölge ülkelerinden ikisi de Irak ve İran.
Bu iki ülkeyi birbirine benzer kılan sadece ekonomilerinde petrol gelirlerinin ağırlığı da değil. Her iki ülkenin siyaseti o kadar iç içe geçmiş ki, birinde yaşanan kriz ve istikrarsızlığın diğerini de çok yakından etkilediğini görüyoruz.
Bu yılın başında, henüz Covid-19 salgını dünyayı sarmadan Kasım Süleymani’nin Irak’ta bir Amerikan hava saldırısı sırasında öldürülmesi nedeniyle yaşanan kriz Irak ile İran’ın siyasetlerinin ne kadar yakın olduğunu göstermişti.
Aslında Irak, ABD ile İran arasındaki rekabet ve mücadelenin ana cephelerinden biri hâline gelmiş durumda. 2003 yılındaki Amerikan işgali ile Saddam Hüseyin’in iktidardan devrilmesinden beri Washington ve Tahran’ın Irak üzerinde amansız bir nüfuz mücadelesi içerisine girdikleri ve bu şekilde Irak’taki istikrarsızlık ve kaosun en önemli sorumluları olduğunun altını çizmek gerekiyor. Zira her iki ülkenin müdahaleleri Irak’ta siyasetin kendi doğal mecrasında gelişmesini engelleyerek ülkenin suni çatışmalara sürüklenmesine yol açtı.
Bu şekilde 2003 savaşının ardından Şii Araplar, Sünni Araplar, Kürtler, DEAŞ ve Baasçıların temel aktörleri teşkil ettiği iç savaş boyutuna varan çatışmalar yaşandı. ABD ve İran’ın da dışarıdan müdahaleleriyle önemli rol oynadığı bu çatışmalar Irak’ı “failed state” konumuna getirdi.
Ancak bütün bu müdahaleler ve çatışmalara rağmen Irak bugüne kadar toprak bütünlüğünü korumayı başardı. 2017 yılında Barzani tarafından yapılan hukuksuz bağımsızlık referandumu da 2014’te DEAŞ’ın fiilî olarak ülkeyi ikiye bölmesi ve işgal ettiği topraklarda devlet ilan etmesi de Irak’ın kalıcı olarak bölünmesiyle sonuçlanmadı.
DEAŞ yenilgiye uğratıldı ve Barzani’nin bağımsızlık hevesi fiiliyata geçemedi.
Ama 2018 ve 2019 yılına protesto gösterileri damgasını vurdu. Dünyadaki ispatlanmış petrol rezervlerinin yüzde 8’lik kısmına sahip olan, petrol rezervleri sıralamasında beşinci sırada bulunan ve en fazla petrol ihraç eden ülkeler sıralamasında Suudi Arabistan ve Rusya’nın ardından üçüncü sırada yer alan Irak’ta yoksulluk ve yolsuzluk gerekçesiyle halkın isyanı giderek arttı. Temel kamu hizmetlerine ulaşma konusunda büyük sorunlar yaşayan Irak halkı, protesto gösterilerinde hükûmet kurumları yanında İran ve ABD’yi de suçladı.
Şimdi petrol fiyatlarında yaşanan tarihî düşüşün, bütçe gelirlerinin büyük kısmını petrol ihracatından elde edilen gelirlerin oluşturduğu Irak ekonomisini çok sert şekilde vurması bekleniyor.
Bu şokun yol açacağı ekonomik krizin bu defa Irak’ın bölünmesine yol açacak bir kaos ve istikrarsızlık sürecini tetikleyebileceğini düşünenlerin sayısı az değil.
Böyle bir gelişmenin ise Orta Doğu’da yeni çatışmaları beraberinde getirmesi kaçınılmaz olacaktır. Irak’taki istikrarsızlıktan doğan DEAŞ’ın bütün Orta Doğu için ne tür sonuçlara yol açtığı örneği ortada duruyor.
Irak’taki istikrarsızlığın büyümesinin ve ülkenin bölünmesine varan sonuçlar doğurmasının en olumsuz etkileyeceği ülkelerin başında Türkiye geliyor. Zira istikrarsızlığın sebep olduğu otorite boşluğu terör örgütleri ve onları dış politikalarının aracı olarak kullanan aktörler için fırsat alanları oluşturuyor. Türkiye, başta PKK olmak üzere bu tür örgütlerin ve arkasındaki devletlerin hedefindeki ülkelerden biri.
Bugüne kadar Irak’ın toprak bütünlüğünü esas alan bir politika izleyen Türkiye’nin güneydoğusundaki komşusuna daha çok dikkat etmesi gerekecek günlerin arifesindeyiz...
[Türkiye, 2 Mayıs 2020]