G20 Liderler Zirvesi'nin düzenlendiği Antalya, dünya merkezine dönüştü. Tüm gözlerin çevrildiği Antalya'daki G20'nin gündemine ve içeriğine bakıldığında ise, önemli bir ayrıntı göze çarpıyor:
Bu yılki G20, diğer G20 toplantılarından çok farklı.
Türkiye'nin ilk kez dönem başkanı olması ve Türkiye ekonomisinin başarısı, gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkeler için önemli bir rol model. Aynı zamanda Türkiye'nin diğer dönem başkanlarından farklı olarak öncelediği konular da Türkiye'nin farkını ortaya koyuyor.
G20'NİN ÖNCELİKLERİ DEĞİŞMELİ
Aslında G20'nin geçmişi 1975'te kurulan ve 7 ülkeden oluşan G7'ye kadar uzanıyor. Ancak küresel ekonomideki gelişmeler ve şartlar, diğer ülkelerin de gruba katılmasını sağladı.
1999 yılında G20'ye dönüşen oluşumun asıl amacı, dünyadaki ekonomik büyümenin önündeki engelleri konuşmak, küresel ekonomideki problemlere dikkat çekmek ve tavsiye niteliğinde çözüm politikaları geliştirmek. O tarihten bugüne küresel ekonomide yaşanan sorunları tartışmak ve çözüm önerileri sunmak için 19 ülke ve AB temsilcisinin katılımıyla toplantılar düzenliyor.
G20'nin öncelikli konusu ekonomi. 2008 ekonomik krizine kadar da gelişmiş ülkeler küresel ekonomide, diğer üye ülkelere göre daha fazla söz sahibiydi. Ancak 2008'den sonra gelişmiş ekonomiler rollerini gelişmekte olan ekonomilerle paylaşmak zorunda kaldı. Bu tarihten sonra, ekonomi konularının yanı sıra farklı konular da konuşulmaya başlandı, dolayısıyla G20 gündemi de değişiyordu.
Türkiye de bu değişimi ve değişimin gerekliliğini en fazla dile getiren ülke oldu. Çünkü dünyadaki ekonomik büyüklüğü artırmayı amaçlamak ve ortaya çıkan gelirden yalnızca belirli ülkelerin yararlanması artık bir çözüm sunmuyor. Türkiye'nin ısrarla vurguladığı “kapsayıcı büyüme” tam da bu gelirin adil paylaşımından bahsediyor.
Suriye meselesinin konuşulmadığı, azgelişmiş ülkelerdeki yokluk ve yoksulluğun görmezden gelindiği, sadece ekonomik büyümeye odaklı bir G20 ajandası, yeni dönemde geçerli değil. Kendi refah düzeylerini korumak için yıllardır Suriye'de yaşananları görmezden gelen gelişmiş ülkeler yavaş yavaş gerçeğin farkına varıyorlar. Üstelik bu gerçeğe göz yummalarının bedelini ağır ödeyerek.
DÜNYA 5'TEN BÜYÜKTÜR
G20'nin başlamasından hemen önce Paris katliamının yaşanması, Türkiye'nin G20'de ekonomi başlıklarının konuşulmasının yanı sıra, terör ve Suriye meselesinde ortak bir tavrın takınması konusundaki ısrarlı tavrının haklılığını bir kez daha gösterdi.
Bugün, bir ülkede yaşananların diğer ülkeleri etkilememesi mümkün değil. Tüm ülkelerin ve toplumların huzur ve refahı birbirine bağlı. Yokluğun, yoksulluğun ve sefaletin olduğu bir coğrafyayı yok sayarak yalnızca belirli ülkelerin menfaatine odaklanılması bir çözüm sunmuyor.
Bu yüzden, Türkiye'nin ısrarla vurguladığı, gelişmiş ekonomilerin yanı sıra gelişmekte olan ve azgelişmiş ülkelerin yaşadığı siyasi ve ekonomik sorunlar da artık G20 ajandasında olmak zorunda. Ayrıca yalnızca sorunların konuşulması, G20'nin herhangi bir yaptırım gücünün olmaması da bu konjonktüre uyum sağlamıyor.
Bu kadar yüksek bir temsil gücüne sahip bir oluşumun gündemindeki konuların çeşitlenmesi ve kapsamının genişlemesi kadar, alınan kararların uygulanması da şart.
G20'nin ajandası değişmeli. Türkiye'nin dönem başkanı olarak başlattığı bu değişimin prensibi de Cumhurbaşkanımız Erdoğan tarafından ifade edilmişti: “Dünya 5'ten büyüktür”
Çünkü son gelişmeler de gösteriyor ki, 5'in hakimiyetindeki bir dünya pek mümkün değil.
G20'nin sonuç bildirgesinin açıklanacağı bugünde, Antalya'daki izlenimlerimi yine yazacağım. Ancak şimdiden şunu söyleyebilirim:
Bugün Türkiye, 2016 yılı için dönem başkanlığını Çin'e devrederken üstlendiği misyonu hakkıyla yerine getirmiştir.
[Yeni Şafak, 16 Kasım 2015]