SETA > Yorum |
Enerjide Türkiye Neden Hedefte

Enerjide Türkiye Neden Hedefte?

Türkiye ve Azerbaycan arasındaki güçlü kardeşlik ve tarihsel bağlılıklarının ticari ilişkilere, özellikle de enerjiye yön vermesi bazı çevrelerin rahatsızlık duymasına sebep oluyor.

Türkiye'nin de içinde bulunduğu coğrafyanın bir türlü istikrara kavuşamamasının başlıca sebeplerinden birisi, enerji. Ankara'daki terör eylemlerinin asıl amacı da Türkiye'yi ekonomik ve siyasi anlamda istikrarsızlaştırmak, kendi kabuğuna çekilmesini sağlamak ve enerji projelerinde dünya gündemine gelmesini engellemek değil mi?

Enerjide köşe başlarını tutan küresel güçlerin Türkiye'den rahatsızlık duymalarının tek sebebi, Türkiye'nin coğrafi olarak enerji geçiş güzergâhında sahip olduğu avantaj değil. Asıl korkuları, Türkiye'nin sahip olduğu ve yıllarca kullanamadığı jeopolitik gücünü kullanmaya başlamış olması. Bunun en iyi ve somutlaşmış örneği, TANAP projesidir.

Türkiye hem siyasi istikrarıyla hem de ekonomik gücüyle başlattığı TANAP gibi büyük bir projeyle şimşekleri üzerine çekmişti. Azerbaycan ve Türkiye ortaklığındaki TANAP projesi, Azerbaycan'ın Şah Deniz 2 sahasından çıkarılacak doğalgazın Türkiye üzerinden Avrupa'ya taşınmasını sağlayacak.

TANAP projesinin en önemli özelliği ise Türkiye'nin, hem BOTAŞ vasıtasıyla TANAP boru hattında yüzde 30 payla doğalgazın transferinde söz sahibi olması, hem de Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı (TPAO) ile, Şahdeniz Projesi'ndeki kaynaklar üzerinde yüzde 19 pay oranıyla ortaklığının bulunması.

Bunun anlamı açık. Doğalgaz ve petrol rezervleri olmayan ve bulunduğumuz coğrafyada geçmiş dönemlerde istedikleri gibi at koşturan birçok küresel güçlerin yerine, enerji masasına Türkiye ve Azerbaycan gibi yeni aktörler oturacak.

Diğer yandan Türkiye, toprağından yalnızca boru hattı geçen transit ülke olmak istemiyor. Transit ülke olmanın yanısıra enerjinin merkezine yerleşme hedefi var.

Hatırlanacağı üzere, Türk Akım projesindeki başlıca sorun Rusya'nın projede Türkiye'nin pay almayarak yalnızca geçiş güzergâhı yani transit ülke olması yönündeki ısrarıydı. Türkiye, böyle bir şartı kabul etmeyerek, Rusların öğretilmiş Türkiye algısını değiştirdi.

Dolayısıyla, enerji kaynakları olmamasına rağmen özellikle petrol ve doğalgazda yıllarca enerjiyi yöneten ülkeler için bu durum, kendileri açısından büyük kayıp demek. Hatta, bu aktörlerin bölgemizdeki enerji denklemi dışında kalmaları ve bu denklemin de baştan sona değişmesi demek.

Bu yüzden, Türkiye ve Azerbaycan arasındaki güçlü kardeşlik ve tarihsel bağlılıklarının ticari ilişkilere, özellikle de enerjiye yön vermesi bazı çevrelerin rahatsızlık duymasına sebep oluyor. "Hem 17 Şubat'ta hem de 13 Mart'taki saldırıların Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın Azerbaycan gezisinin öncesinde gerçekleşmesi ilginç değil mi?" sorusunun sorulmasının gerekçesi de bu durum.

Neredeyse TANAP projesiyle ilgili tüm görüşme, anlaşma veya hamlelerde Türkiye'nin istikrarsızlaştırılmaya çalışılması basit bir tesadüfle açıklanamaz.

ENERJİDE DENKLEM DEĞİŞTİKÇE…
Anlaşılan, Türkiye büyük enerji projelerini gerçekleştirdikçe, doğalgaz vanalarının yönünü kendisine doğru yönlendirdikçe ve enerji arz güvenliğinde hattın ortasındaki vanayı elinde bulundurdukça, küresel güçler de bu saldırılara devam edecekler.

Hatırlayalım, 2013 yılının Mayıs ayında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi'nin (IKBY) ilk petrol sevkiyatı Türkiye üzerinden gerçekleştiğinde de, yine uluslararası algı operasyonları başlatılmıştı.

Türkiye'nin bölgede güçlü ve istikrarlı bir ülke olmasının istenmediği ortada. Özellikle de petrol fiyatlarının düştüğü, doğalgazda yeni aktörlerin sahneye çıktığı ve tüm enerji rotaları için en güvenlikli ve uygun maliyetli rotanın Türkiye olduğu bir konjonktürde, Türkiye enerjide söz sahibi ülke sıralamasında yukarılara taşınıyor.

Bu çevreler, Türkiye'nin sahip olduğu jeopolitik avantajını kullanarak ilerleme sürecini engellemek için de hiçbir ahlaki ve insani kural tanımadan hareket edecekler. Siyasi mekanizmada kuramadıkları belirsizliği ekonomide de gerçekleştiremeyince, bu kez toplumsal huzuru hedef alıyorlar.

Bu girişimlere verilecek cevap, tıpkı Gezi'de olduğu gibi, 17-25 Aralık'ta olduğu gibi Türkiye ekonomisini güçlendirmek için atılacak adımlara kararlılıkla devam edilmesidir.

[Yeni Şafak, 17 Mart 2016].