SETA > Yorum |
Ellerimiz Bir Başımız Sağ Olsun

Ellerimiz Bir, Başımız Sağ Olsun

Güvenin değil de, belirsizliklerin hüküm sürdüğü bir ekonomide, büyümeden ve kalkınmadan söz etmek ne kadar mümkün olabilir?

Bolca ekonomik verinin açıklandığı bir haftayı geride bırakıyoruz. Veriler arasında en dikkat kesildiklerimizden biri ise, büyüme rakamları idi. Salı günü açıklanan veriler, Türkiye ekonomisinin 2014 son çeyreğinde bir miktar tempo kazanarak, önceki yılın aynı çeyreğine göre %2,6 büyüdüğünü gösterdi. Böylece ekonomimiz, 2014’ü %2,9’luk bir büyüme hızıyla geride bıraktı.

İHRACAT SIRTLADI, TÜKETİM ŞAŞIRTTI

Daha önce çok kez değerlendirdiğimiz 2014 ekonomisinin dinamiklerini bugün bu verilerle bir kez daha incelemek faydalı olacak. Öncelikle, söz konusu performansa en büyük katkının 1,8 puanla ihracattan geldiğini söyleyelim. Son çeyrekte tempo kaybı yaşayan ihracat, sene içinde dış pazarlardaki olumsuzluklardan etkilenmiş olmasına rağmen 2014 büyümesinde başrol oynadı.

2014 tempomuza en çok destek veren 2. kalem ise, son çeyrekte beklentilerin üzerinde toparlanan özel tüketim oldu. Yıl genelinde %1,3 büyüyen tüketim, Gayrisafi Yurtiçi Hâsıla (GSYH) gelişim hızımıza 0,9 puan katkı sağladı.

Yılın ilk yarısında moralimizi bozan özel sektör yatırımları ise, ikinci yarıda gösterdiği toparlanma eğilimiyle büyüme üzerindeki olumsuz etkisini geride bıraktı. Bununla birlikte, yıl genelinde özel yatırımların büyümeye desteği 0,1 puanla sınırlı kaldı. Toplam kamu harcamalarının da, GSYH hızımıza 0,1 puanlık küçük bir katkı yaptığı anlaşılıyor.

SANAYİ VE FİNANS GÖZ BEBEĞİ

Sektörel açıdan büyümeye başlıca destekler ise, her biri 0,9’ar puan olmak üzere, imalat sanayii ve finans sektörlerinden geldi. Bunun yanısıra, çeşitli hizmetler alt sektörlerinden de katkılar var.

Tam bu noktada, tarımın dikkat çeken bir sene geçirdiğini ekleyelim. Zira sektör son çeyrekte toparlanma moduna geçmiş olmakla birlikte, 2. ve 3. çeyreklerdeki daralması nedeniyle, 2014 hızımızı 0,2 puan olumsuz etkiledi. Böylece 2013 yılından farklı olarak tarım, büyümeye katkı vermek yerine, hızımızı aşağı çekti. Hava koşulları, bu durumda etkili oldu.

Sonuç olarak 2014, büyümenin iç talepten ılımlı, dış talepten de önemli ölçüde destek aldığı bir sene oldu. Üretim yönüyle ise, sanayi ve finans motor gücümüz olurken, tarımdaki talihsizlikler olumsuz bir etki yarattı. Bununla birlikte, yılın son çeyreğinde, yıl genelinden farklı bir görünüm olduğunun da altını çizmek gerek. Zira bu dönemde, ihracat kanadından gelen destek başını aşağı çevirirken, iç talepte ise bir güçlenme belirtisi var.

KAOS VE EKONOMİ

Şimdi verileri bu şekilde inceleyip performansımızı anlamaya ve önümüzü görmeye çalışıyoruz ancak bir köşede de ülkeye rahat vermeyen cenahlar var. Oysa hep konuştuğumuz gibi, sadece Türkiye’de değil tüm dünyada, bir ekonominin büyümesi için en evvel şart güven ortamı… Zira güvenin değil de, belirsizliklerin hüküm sürdüğü bir ekonomide, büyümeden ve kalkınmadan söz etmek ne kadar mümkün olabilir?

Ülkelerdeki güven algısını zedeleyen unsurların başında ise, malum, terör geliyor. Bugün ülkeler teröre maruz kalma anlamında sıralandığında, üstlerde yer alanların hali ortada. Büyük bölümü, düşük ya da alt orta gelirli ülkeler… Bir kısmı teröre rağmen canlanmak için çırpınırken, bir kısmının ise ne mecali ne de imkânı var.

Nitekim terörün musallat olduğu ülke vakalarında, risklerin sıçradığı, karların hayal olduğu, yatırımların ciddi ölçüde darbe yediği ve sonuçta büyümenin sekteye uğradığı; akademik çalışmalarla da destek bulan bir gerçek. Belirsizlik ve korku gibi sebeplerle tüketici davranışlarını dahi değiştirerek, iktisadi aktiviteyi olumsuz etkileyen bir gerçek…

Tabii söz konusu ekonomik etkilerin; tekrarlanan, süreklilik arz eden ve böylece ülkenin üzerine terör algısını sindirten vakalarda daha şiddetli ortaya çıktığını vurgulamakta fayda var.

ÇİFTE ÜZÜNTÜ

Türkiye de nice yıllar terör acısı çekmedi mi? Bugün bu konuda önemli bir mesafe almış olsak da, mücadelemiz bitmiyor. İşte daha bu hafta, OECD ülkeleri içinde “en aktif terör örgütleri” listesinin üst taraflarında yer alan DHKP-C’nin hain saldırılarıyla beynimizden vurulduk. Savcımız Mehmet Selim Kiraz’ı kaybetmenin derin üzüntüsü içindeyiz.

Üstelik bir yandan bu acıyı yaşarken, diğer yandan da dehşetin boyutunu görmeye kapalı vicdanları hissetmenin sarsıntısı var. Bir minik evladın, bir eşin, bir annenin yaşadığı dayanılmaz acıya saygıdan aciz… Ülkenin bırakın bir değerinin, masum bir canının hunharca katledilmesini dahi milli mesele olarak göremeyen vicdanlar… Doğrusu hem üzücü hem de ibret verici…

BİR OLMAK

Çok acı bir haftayı geride bıraktık. Bu bağlamda bugün büyüme rakamlarını detaylıca konuşmayı planlandığım köşemize, akla hayale gelmeyen büyük bir acı da eşlik etmiş oldu.

Bugünümüzü ve geleceğimizi istediğimiz kadar çok veriyle tartışabilir, nice planlar programlar yapabiliriz. Ancak Türkiye’mizin ilerilere gitmesinin, toplumumuzun daha müreffeh olmasının ilk şartı, birlik ve beraberlik içinde olmaktan geçiyor.

Öyleyse, şehidimizin ardından söylenecek iki şey var:
Ellerimiz bir, başımız sağ olsun…

[Yeni Şafak, 3 Nisan 2015]