Muhalefetin, uzunca bir süredir sürdürdüğü ortak aday arayışı, İslam İşbirliği Teşkilatı eski Genel Sekreteri Ekmeleddin İhsanoğlu üzerinde uzlaşıldığı haberiyle somutlaşmış görünüyor.
Muhalefetin çatı aday arayışı da, çatı aday için belirlediği kriterler de, 2007’de yapılan anayasa değişikliğiyle, cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olmasından kaynaklanıyordu.
Bahçeli ve Kılıçdaroğlu’nun ortak aday için belirledikleri onca sıfat içerisinde en fazla öne çıkan iki özellik; muhafazakâr bir dünya görüşüne sahip olması ama net bir siyasi kimliğe sahip olmamasıydı.
Bahçeli’nin çatı aday tarifine kaynaklık eden üçgen çiziminde sağa atfedilen %64’lük orandan da anlaşılabileceği üzere, muhalefet, yaptığı sosyolojik okumanın doğal bir sonucu olarak ortak adayın muhafazakâr olması gerektiğinde karar kılmıştı.
CHP, AK Parti’yi zorlayacak bir aday bulma hedefi uğruna, hem siyasi vizyonundan hem de seçmeninin siyasi yöneliminden taviz vererek, diğer siyasi partiler ve seçmen kesimleriyle uzlaşmanın temel ekseni olan muhafazakârlık üzerinde birleşmeye razı olmuştu.
Dolayısıyla, muhalefetin çatı aday için belirlediği muhafazakâr olma kriteri, sosyolojik okumaya dayalı olduğu ölçüde, AK Parti adayına karşı en yüksek oyu alma hedefiyle uyumlu bir kriter görünüyor.
Ancak, aynı şeyi, muhalefetin çatı adayı için belirlediği ikinci kriterle, siyasi bir figür olmama kriteriyle bağdaştırmak zor. Cumhurbaşkanının halk tarafından ve iki dönemliğine seçilecek olması, cumhurbaşkanının siyasi profilini ve siyasal sistem içindeki konumunu yükseltti. Bu nedenle, yeni cumhurbaşkanı, eskileriyle kıyaslanmayacak bir siyasi ağırlığa sahip olacak görünüyor.
Cumhurbaşkanlığına ilişkin bu yeni duruma karşın, muhalefet, tamamen liderlerin parti-içi siyasi hesaplarından kaynaklanan gerekçelerle, ortak aday için ‘siyasi olmama’ kriteri ihdas etti. Çünkü muhalefetin ortak adayı, %40 ve üzeri bir oy almayı başardığında, partisinin oylarını bir türlü %30’a çıkaramayan Kılıçdaroğlu veya partisini baraj altında kalma riskiyle yüz yüze getiren Bahçeli için alternatif bir parti lideri tehdidi oluşturabilirdi. Dolayısıyla, muhalefetin ortak aday için uzlaştığı muhafazakârlık kriteri, Türkiye’deki sosyolojik bileşkenin doğal bir sonucu; siyasi olmama kriteri ise, liderlerin gelecek siyasi hesaplarından kaynaklanan tercihlerinin bir ürünüydü.
Muhafazakârlık kriteri sosyolojiye dayandığı için doğru, siyasi olmama kriteri ise cumhurbaşkanının yeni siyasi konumuna aykırı olduğu için yanlıştı. Ekmeleddin İhsanoğlu, muhalefetin cumhurbaşkanı adayı için belirlediği kriterlere uygun bir isim. Hem muhafazakâr-dindar bir görüşe sahip hem de gündelik siyasetin dışında.
Ancak muhalefetin çatı adayı kriterlerine uygun bir isim olması, cumhurbaşkanlığı için uygun bir aday olduğunu göstermiyor.
İhsanoğlu’nun muhafazakâr-dindar yönü dolayısıyla muhalefet tarafından ortak aday olarak belirlenmesi, yeni Türkiye’nin siyasal ve sosyolojik ekseniyle uyumlu olup muhalefetin de bu ekseni kabul ettiğini gösteriyor.
AK Parti’nin seçimleri iktidar kompozisyonunun temel belirleyicisi haline getirmesi, muhalefeti toplumsal eğilimleri dikkate almaya ve bu eğilimlere uygun bir aday belirlemeye zorlamış görünüyor. Cumhurbaşkanının halk tarafından seçilecek olması, muhalefeti, söylem ve politikalarıyla karşı durdukları yeni Türkiye’nin siyasal ve sosyolojik eksenini benimsemek durumunda bırakmış görünüyor.
Öte taraftan, İhsanoğlu, ortak aday olarak belirlenmesini sağlayan ikinci kriter –siyasi olmama kriteri- dolayısıyla cumhurbaşkanlığına uygun bir isim değil. 2007’deki anayasa değişikliği, cumhurbaşkanlığını bürokratik bir makamdan siyasi bir makama dönüştürdü.
Klasik parlamenter sitemde cumhurbaşkanına tanınan yetkilerden daha fazla yetkilerle donatılan Türkiye’deki cumhurbaşkanı, artık halk tarafından ve üstelik iki dönem için seçildiğinde, daha da güçlü bir siyasi figür olacaktır. Bu nedenle, siyasetçi olmayan aday, muhalefetin parti-içi dengeler dolayısıyla Türkiye’ye dayattığı, cumhurbaşkanlığı makamının ve zamanın ruhuna aykırı bir arayışı ifade ediyor.
Son dört cumhurbaşkanının siyasi performansı kıyaslandığında, bu durum net olarak görülecektir. Bu çerçevede, muhalefetin, İhsanoğlu ismi üzerinde uzlaşarak, Ahmet Necdet Sezer profiline halk tarafından seçilmenin zorunlu kıldığı muhafazakârlık kriterini eklemeye çalıştığı söylenebilir.
[Akşam, 17 Haziran 2014]