Dün İstanbul Avcılar’da E-5 karayolu üzerinde bir yakıt tankerinin bir üst geçide çarpması sonucu, son belirlemelere göre, 1 kişi hayatını kaybetti ve 4 kişi yaralandı. Bu üzücü kazanın nasıl olduğu ve ne tür ihmallerin olduğu, ilgili yetkililer tarafından araştırılıp ortaya konacaktır.
Ben güvenlik uzmanı değilim. Bu konularda değerlendirme yapmam doğru olmaz. Ancak bir eğitim yazısı da yazmayacağım. Altı yıl kadar bir süre Amerika’da yaşamış ve hayatının geri kalanını Türkiye’de geçirmiş biri olarak, Türkiye’de birçok sektörde güvenlik konusuna yeterince önem vermediğimizi gözlüyorum.
Öncelikle şunu ifade etmek isterim, dünyanın hemen her yerinde pilot olmasının ciddi bir asgari standardı vardır. Havacılık kuralları oldukça net ve iyi bir şekilde belirlenmiştir. Bu çerçevede, pilot olacak kişiler için gerekli eğitim ve beceriler gayet iyi tanımlanmıştır. Dahası, bir pilot adayı veya pilotun hangi durumlarda sertifikasının alınacağı da bellidir. Bütün bu düzenlemeler, ciddi ve hassas bir şekilde uygulanılır. Havacılık sektörü, bütün bu ciddi ve net düzenlemeler sayesinde gelişmiştir.
Denizdeki veya karadaki diğer toplu taşıma araçları için de düzenlemeler mevcuttur. Ancak, bu düzenlemeler, havacılıkla kıyaslandığında daha az katıdır. Bir otobüs şoförlüğü ile uçak pilotluğu için gerekli niteliklerin yani eğitim ve becerilerin farklı olması normaldir. Ancak, gerekli nitelikler arasında büyük bir fark olması da risklidir.
Örneğin, son zamanlarda yaptıkları kazalarla sık gündeme gelen halk otobüslerini kullanmak için, 22 yaşını doldurmuş ve E sınıfı ehliyeti olmak yeterlidir. E sınıfı ehliyet almak ise yine yüksek bir nitelik gerekmemektedir. Sağlık raporu, sabıka kaydı ve en az ilkokul diploması gibi belgelerle kursa kaydolup 7 haftalık kısa bir eğitim sonrasında ehliyet almak mümkün. Tır ve tanker şoförlüğü için de aranan asgari şartlar çok yüksek değil.
Ehliyet alma süreçlerinin ne derece ciddi bir şekilde yürütüldüğü de şüpheli. Otobüslerin de uçaklar gibi toplu insan taşımacılığı yaptığı dikkate alındığında, otobüs şoförü olmak için gerekli şartların gerçekten düşük olduğu daha iyi anlaşılır.
Demek istediğim, toplu insan taşımacılığı yapan araç sürücülerine yönelik asgari şartların yükseltilmesi gereklidir. Bu çerçevede, bir otobüs şoförünün sadece otobüs kullanmayı bilmesi yetmez; o kişinin aynı zamanda emniyet ve güvenliği de sağlaması gereklidir. Bir halk otobüsü şoförü, rastgele istediği yerde fren almamalıdır. Şoför kapıyı açık bırakmamalıdır. Tabi bir de aslında belediye adına kamu hizmeti yaptığı için nezaketi de öğrenmesi gerekir. Nihayetinde insan canı taşımakta ve insana hizmet sunmaktadır.
Yeni bir Türkiye’nin kurulması hepimizi heyecanlandırıyor. Gittikçe insana daha fazla değer verildiğini görüyoruz, daha fazlasını görmek istiyoruz. Ama eksiklerimiz de hâlâ çok. İnsanların can ve beden güvenliğini ilgilendiren konularda daha fazla hassasiyet gerekiyor. Mühim olan, acı olaylar yaşandıktan sonra, birilerini eleştirmek değil, ihmaller dolayısıyla elim olaylar olmasın diye tedbirler almaktır. Bu çerçevede, okul servis güvenliğinden tutun da okul binalarının güvenliğine, oradan dolmuşlarda seyahat etmenin güvenliğine kadar hemen her alanda mevcut düzenlemelerin ve denetlemelerin yeniden gözden geçirilmesine ihtiyaç var.
Güvenlik konusundaki genel boş vermişliğimiz ve rahatlığımıza rağmen, alışveriş merkezlerine veya sıradan kamu binalarına x-ray cihazları konulmasını anlamak ise zor. Aynı şekilde, havalimanlarında güvenlik kontrolünden iki defa üst üste geçirilmeyi anlamak zor. Bir dostum, bütün bu aşırı düzenlemelerin daha fazla x-ray cihazı satın alınması için yapıldığını söylemişti. Belki de haklıdır, bilmiyorum. Ancak bildiğim, Batı’da havalimanlarının çoğunda bir defa güvenlik kontrolü yapılmasının yeterli bulunduğu. Öte yandan, güvenlik ve toplu insan taşımacılığı konusunda Batıda bizden daha katı düzenlemeler ciddiyetle uygulanıyor.
[Star, 04 Eylül 2014]