Osmanlı-Türk modernleşmesinin ilerlemeci ve seçmeci tarih anlayışıyla malûl güçlü pozitivist bilim anlayışı ve dini değersizleştiren Fransız tipi katı laiklik anlayışı dinî alanları, din eğitimini ve yüksek din eğitimini derinden etkilemiştir. Ak Parti döneminde ise ilahiyat fakülteleri dışarıdan gelen bu olumsuz etkileri büyük oranda aşmıştır. Bu durum, öğrenci sayılarında, verilen kadrolarda sunulan fizikî imkânlarda kendisini göstermektedir. Yönetici elit ve öğretim üyelerinin yöntem, tarihi algılayış, psikoloji ve alışkanlıklarındaki etkiler ise kısmen devam etmektedir. Bu noktada akademisyenlere düşen görev, savunmacı ve kaygı odaklı psikolojiden sıyrılmak ve pozitivizmin sunduğu tek yönlü bakış açısının konforundan kurtulup her bir konuyu kendi bağlamında anlayabilmek ve sorun çözen uygun yorumları üretebilmektir. Tarih boyunca ilmî bilgi üreten seleflerimizi kendi şartları içinde değerlendirerek emeklerine saygı göstermek ve onların ortaya koyduğu birikimle çağdaş konu ve olayları anlayıp yorumlayabilmek ve sorunları çözebilmek oldukça önemlidir. Teorik düzeyde bunun sosyal bilimler alanında ciddi bir akli bilgi, birikim ve tecrübe gerektirdiği doğrudur. Fakat bunun ilahiyat lisans programlarıyla aşılacağını düşünmek ve bu programlar aracılığıyla bunu öğrencilere havale etmek çok doğru değildir. Bu konu yüksek lisans, doktora ve doktora sonrası eğitimin konusudur.
İlahiyat fakültelerinde bu birikim kısmen oluşmaya başlamıştır. Fakat ilahiyat fakülteleri ve kısmen de imam hatip liselerine yönelik yüksek bir beklenti oluşmaktadır. Bu beklentinin oluşturduğu ciddi sorunlar vardır. Bu yazıda ilahiyat fakültelerinin lisans eğitim programlarına odaklanılacaktır.
Hocaları bakımından İlahiyat fakültelerinin üniversitelerin diğer fakültelerindeki öğretim üyelerinde olduğu gibi temelde üç görevi vardır: Bilgi üretmek-araştırma yapmak, eğitim yani öğrenci yetiştirmek ve toplumu aydınlatmak.
Din alanındaki mevcut bilgi birikimine ve bu alanda teorik derinlik ve kuşatıcılığa sahip olmak, toplumun dinî yaşamındaki değişimleri gözlemleyip çözümlemek, dinî hareketlerin analizi, oluşan dindarlık modellerini analiz etmek ve bütün bunların sonuçlarına bakarak önerilerde bulunmak yani, bilgi üretmek ve toplumsal süreklilik içinde yenilenmeyi sağlamak ilahiyat fakültelerindeki akademisyenlerin öncelikli görevidir. İşaret edildiği gibi bu noktada lisans programlarından ziyade yüksek lisans, doktora ve ileri düzeyde araştırma süreçleri çok daha önemlidir. Bu misyonları bütün öğretim üyelerinden beklemek de makul değildir. Çünkü fakülte içinde de yukarıda sayılan görevler çerçevesinde öğretim üyeleri arasında bir rol paylaşımı bulunmaktadır. Mühim olan kalite yönetim süreçlerini işleterek fakültelerin kendi kurumsal birikim ve kalite artırma politikalarını desteklemektir.
Öğrencileri bakımından ise ilahiyat fakülteleri Milli Eğitim Bakanlığı'na bağlı ilk ve ortaöğretim kurumlarında verilen Din Kültürü ve Ahlâk Bilgisi, Seçmeli Temel Dinî Bilgiler, Seçmeli Peygamberimizin Hayatı, Seçmeli Kur'an-ı Kerim, İkinci Yabancı Dil Arapça dersleri için öğretmen yetiştirmektedir. İmam Hatip Liseleri için ise Mesleki Arapça, Kur'an-ı Kerim, Akaid, Fıkıh, Hadis, Dinler Tarihi, Kelam, Tefsir, İslâm Kültür ve Medeniyeti, Hitabet ve Mesleki Uygulama, Siyer, Mezhepler Tarihi, Kelam, Fıkıh derslerini öğreten meslek dersleri öğretmeni yetiştirmektedir. Ayrıca Diyanet İşleri Başkanlığına imam, müezzin, vaiz, manevi danışman, Kur'an kursu hocası, yurt dışı din görevlileri ile Diyanet İşleri Başkanlığının yönetici karolarına eleman yetiştirmektedir. Kur'an Kursu hocaları ise 4-6 yaş aralığındaki okul öncesi çocuklarına, hafızlık yapan gençlere ve 20-75 yaş aralığındaki yetişkinlere hizmet sunmaktadır. Diyanet İşleri Başkanlığının yeni bir hizmeti olan manevi danışmanlar ise daha çok cezaevlerinde tutuklulara, hastanelerde hastalara veya hasta yakınlarına, huzurevlerinde yaşlılara, aile irşad bürolarında büyük ölçüde kadınlara ve Kredi Yurtlar Kurumu yurtlarında gençlere hizmet sunmaktadır.
Yukarıda sayılan kamu hizmet ve görevleri, bilginin yanı sıra çok farklı nosyon, beceri, yeterlilik ve yetkinlikler de gerektirmektedir. Hatta bazı görevler için kazanılan beceri ve yetkinlikler, bilgiden çok daha önemlidir. Mesela 4-6 yaş grubuna okul öncesi din eğitimi veren Kur'an kursu hocasının, aynı zamanda okul öncesi öğretmenin becerilerine ve yetkinliklerine de sahip olması gerekmektedir. Aile irşat bürosunda görev yapan manevi danışmanın ise, psikoloji, sosyoloji alanlarında birikim ve tecrübe sahibi olması, aynı zamanda Türk toplumunun yapısı ve toplumda yaşanan aile sorunlarına vakıf olması ve belli bir düzeyde terapistlerin sahip olduğu becerileri edinmiş olması gerekmektedir. Cezaevinde görev yapan manevi danışmanlar da, benzer şekilde suç ve suçun psikolojik ve toplumsal boyutları hakkında yeterli düzeyde bilgi sahibi olması ve terapi yapabilmesi şarttır. Yine İlk öğretimde görev yapacak ilahiyat fakültesi mezunlarının mesleğini yetkin bir şekilde yerine getirebilmesi için belli düzeyde dinî bilgiye ve çok daha fazla sınıf yönetimi, etkinlik bazlı öğretme, interaktif öğretme, etkili iletişim gibi öğretmenlik mesleğinin nosyon, beceri ve yetkinliklerine sahip olması gerekmektedir.
İlahiyat Fakültesi Müfredatları Öğrencileri Mesleklerine Hazırlamamaktadır.
Durum böyle olmasına rağmen tüm ilahiyat fakülteleri neredeyse standart bir eğitim vermektedir. Bu program aşırı teori yüklüdür ve ders sayısı çok fazladır, bu derslerin mezunlarının yapacağı görevlerin gerektirdiği beceri ve yetkinliklerle ilişkisi ise çok zayıftır. Beklentinin yüksek olması sebebiyle mezun olan bütün ilahiyat fakültesi öğrencileri akademisyen olacağı varsayımıyla kurgulanmıştır. Hâlbuki ilahiyat fakültesi mezunlarının akademisyen olma oranı yüzde birin altındadır. Bu bakımdan mezunlarının büyük oranda din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmenliği yapacağı düşünüldüğünde programın pedagojik becerileri geliştirmeye yönelmesi bir zorunluluktur. Son yıllarda verilen eğitimin uygulama yönünün ağırlık kazanmaya başlaması adına staj, 7+1 gibi uygulamalı eğitim modellerinin geliştiriliyor olması olumlu gelişmelerdir. Programların eski alışkanlıklar sürdürülerek her öğretim üyesinin kendi dersini daha önemli görmesi, ilahiyat fakültelerinin müfredatlarının gerçekçi olmayan yüksek beklentilere göre hazırlanması yerine öğrencilerin yapacağı mesleğin talep ettiği beceri ve yetkinliklere göre tasarlanması ve geliştirilmesi öncelikli bir ihtiyaçtır. Yine imamlık mesleğini yapacak bir mezunun Kur'an-ı Kerimi güzel okuması, yeterince sure ve dua ezberlemiş olması, ses terbiyesi, hitabeti, yetişkinlerle iletişim kurma becerileri ve şehirli kitleye hitap edebilecek kültürel alt yapıya sahip olması çok daha önemlidir. Program tasarım ve geliştirme sürecinde öğretim üyelerinin kanaatlerinden ziyade mesleği icra eden mezunların talep, tespit ve önerileri, mezunları istihdam eden Milli Eğitim Bakanlığı ve Diyanet İşleri Başkanlığının ihtiyaçları, kanaatleri ve talepleri çok daha önemlidir.
İlahiyat fakültelerinin eğitim programlarının çeşitlendirilmesinde ve geliştirilmesinde yöntem de çok önemlidir. Çünkü her bir fakültenin insan kaynağı, birikimi, fizikî imkânları ve odak noktaları farklıdır. Fakülteler amaçları ve odaklarını tespit edip, mezunlardan hizmet alan vatandaşlardan, öğrencilerden ve öğrencileri istihdam eden ilgili kurumlardan geri dönüş alıp, geleceğe yönelik gerçekçi öngörülere dayalı eğitim programlarını tasarlayıp geliştirmelidir. Bu noktada oluşan evrensel kazanımlar da önemlidir. İki sene temel eğitimden sonra, mesleğin ihtiyaçlarına yönelik branşlaşma, sertifika programları, yan dal, çap ve özellikle manevi danışmanlık gibi çok daha üst düzey bilgi ve beceri isteyen meslekler için lisans sonrası yüksek lisans ve doktora programları sunulan çeşitli imkânlardır. Bu imkânları fakülteler ortak akıl oluşturarak birlikte değerlendirmek durumundadır.
[Fikriyat, 31 Mart 2018].