Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk, 23 Ekim'de Cumhurbaşkanlığı Külliyesinde Vizyon Belgesini açıklayacak. Vizyon Belgesinin, Milli Eğitim Bakanlığının 3 yıllık yol haritası, öncelediği konular, önemli gördüğü sorunlar ve çözüm stratejileri, yeni uygulama ve yöntemler ve tüm bunların uygulanma planını içermesi beklenmektedir.
Vizyon Belgesinde Türk Milli Eğitim Sisteminin temel yapısal sorunlarına dair politika önerileri ve çözümlerinin ana hedefler üzerinden yapılması beklentisi kamuoyunda doğal olarak oluşmuştur. Belgede, bazı sorunlara anlık, kısa süreli çözümler muhtemelen sunulmayacak fakat bu sorunların çözümüne dair niyet beyanları ve süreç içerisinde çözüm stratejileri sunulacaktır. Mesela üniversite ve liselere yerleşim sistemi sorununa yönelik kısa süreli çözümler beklemek makul olmayabilir ve yeni sorunların doğmasına yol açabilir.
Vizyon Belgesinde beklediğimiz Türk Milli Eğitim Sistemine dair temel sorunlar şunlardır:
1. 21. yüzyıl becerilerinin gerektirdiği değişim talebinin eğitim sistemi örgütlenmesi, öğrenci, öğretmen ve okul yönetiminde nasıl karşılık bulacağı önümüzdeki en temel sorun alanını oluşturmaktadır. Bu beceriler; etkin iletişim, sosyal ve entelektüel becerilerdir. Entelektüel beceriler yüzyıllar boyunca eğitimin en temel amaçlarından olmuştur. Karmaşık problemleri çözebilme, yaratıcılık, tasarım gücü, etkin iletişim, algı ve itibar oluşturabilme, farklılıkları yönetebilme, işbirliği gibi yeni beceriler önümüzdeki dönemde dünyadaki en etkin rekabet unsurları olacaktır. Giderek karmaşıklaşan ekonomik, sosyal, toplumsal olgu ve yapılar içerisinde bu becerilerde yetkinleşmeyi sağlayamayan eğitim sistemi ile Türkiye'nin katma değeri yüksek ürünlerle dünyada rekabet edebilmesini sağlayacak bir ekonomik yapıyı gerçekleştirebilmesi çok zordur.
2. Eğitimin kalitesinin her boyutta verilere dayalı olarak ölçülebilmesi diğer bir temel sorun alanıdır. Eğitimin etkinlik düzeyi Bakanlık merkez teşkilatı, il, ilçe müdürlükleri, okul yönetimi, öğretmenler ve öğrenciler seviyesinde somutlaştırılmış verilere dayalı olarak ölçülebilmelidir. Bakanlık her bir ilde ölçme ve değerlendirme birimi kurulacağını açıkladı. Bu uygulama eğitimin kalitesini ölçmek, yönetici ile öğretmenlere ölçme ve değerlendirme süreçlerinde destek olmak, öğrenci ölçeğinde beceri gelişimlerini takip edebilmek, sistem içerisinde başarılı okul yöneticisi ve öğretmeni iş başında tespit edebilmek bakımından önemlidir. Türk Milli Eğitim Sistemi burada yol aldıktan sonra sınavsız yerleşme sistemine doğru gidebilir ve "öğretmen başarısını" objektif olarak inceleyebilir. Bu uygulama eğitim sisteminde veriye dayalı politika geliştirilebilmesi için önemli bir adımdır. Bunun ilçe, okul ve öğretmen seviyelerinde de mükemmelleştirilmesine dair tedbirlerin alınması çok önemlidir.
3. Diğer bir sorun alanı, ülkemiz gerçeklerine uygun sadece malumat ve bilgiyi değil ağırlıklı olarak beceri ve yetkinlikleri ölçen lise ve üniversite yerleştirme sisteminin inşasıdır. Türkiye malumat ve bilgiyi test ile ölçen sınavların olumsuz etkilerini ağır bir şekilde yaşamaktadır. Sınav sistemi tüm eğitim sistemini olumsuzca formatlamaktadır. Çocukları hayatta başarılı kılacak beceriler ihmal edilmektedir. Fen ve sosyal bilimler liseleri gibi en nitelikli okullardan mezun olan öğrenciler dahi Türk Yüksek öğretimine yerleşmemekte veya yerleşememektedir. Yıllarını sınavda başarılı olmak için harcamaktadırlar. Yurt dışına beyin göçü artık lise sonrasına inmiştir. Adrese dayalı liseye yerleşme sisteminde ise eksikliklerin tespit edilmesi ve daha yetkinleştirilmesi acil bir ihtiyaçtır ve buna dair tedbirlerin öncelikli olarak vizyon belgesinde yer alması beklenmektedir.
4. Eğitim sistemlerinin temel hücreleri okullardır. Okulların iyileştirilmesi birçok sorunun çözümü demektir. Bu nedenle, sübjektif referanslara göre değil objektif verilere ve somut başarılara dayanan okul yöneticisi seçme modeli geliştirebilmek ve yenilikleri sürekli takip edip okul kültürüne katan eğitim liderleri gelişim modelleri oluşturabilmemiz gerekir. Başarılı ve yenilikçi eğitim liderleri üretemeyen bir eğitim siteminin 21. Yüzyılda diğer ülkelerle rekabet edebilme şansı çok düşüktür. Çünkü yerelde eğitimin kalitesini arttıracak gerçek aktörler eğitim lideri olabilen okul müdürleridir. Tersi de doğrudur. Yöneticilik becerileri gelişmemiş, etkili iletişim kuramayan olgunlaşmamış "başarılı diye atanan" bir okul müdürü 2-3 sene içerisinde başarılı bir okulu kurak bir tarlaya veya susuz bir vahaya çevirebilmektedir.
5. Öğretmen seçim, yetiştirme ve sürekli mesleki gelişim modelleri inşa edebilmek diğer bir sorun alanıdır. Bakanlık bünyesinde uygulanan "aday öğretmenlik" ve "okul temelli mesleki gelişim" çalışmaları verimli ve faydalıdır. Bu uygulamaların nispeten başarısız olduğu okullar öğretmen ihtiyacının fazla olduğu ve il, ilçe ile okul yöneticilerinin destek vermediği yerlerdir. Bu kazanımların korunması ve geliştirilmesi önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığının yeni uygulayacağı öğretmen gelişim modelleri merak edilmektedir. Bu noktada en önemli hususlardan birisi eğitimlerin "etkinlik temelli" olarak beceri geliştirmeye yönelik olması, eğiticilerin bu yeterliklerde seçilmesidir. Çünkü bu tarz eğitim "yetişkin eğitimine" daha uygundur ve düşünce ile davranış değişimi oluşturabilmek daha kolaydır.
6. Eğitim fakültelerinin öğretmen ile okul yöneticisi yetiştirme ve geliştirmede Türk Eğitim Sistemiyle nasıl entegre edileceği önemli bir sorundur. Halen eğitim sisteminin insan kaynağı büyük ölçüde bu fakültelerden gelmektedir. Türkiye özelinde en önemli sorun eğitim fakülteleri ile bu kurumların öğretim üyeleri arasında kalite farklılıklarının bulunmasıdır. İkinci olarak ise akademik atama ve yükseltilme kriterlerinden kaynaklanan sorunlar nedeniyle öğretim üyelerinin sahaya dair tecrübelerinin çok az olmasıdır. Üçüncü önemli nokta ise Türk Milli Eğitim Sisteminin öğretmen ihtiyacı büyük ölçüde karşılanmış durumdadır. Mezun öğrenciler öğretmen olabilmek için Bakanlık üzerinde ciddi bir baskı oluşturmaktadır. Bu çerçevede MEB ile Üniversiteler arasında planlamaya dayalı, nitelik temelli bir öğretmen yetiştirme sistemi geliştirilmelidir.
7. Okullar, tüm eğitim paydaşlarının sürece katılabildiği katılımcı yönetişim modellerinin işlediği bir okul kültürü haline dönüştürülebilmelidir. Eğitim paydaşları bölgeden bölgeye değişmekle beraber, veliler, öğretmenler, eğitim yöneticileri, sivil toplum örgütleri, belediyeler ve şehirde bulunan üniversitelerdir. Türkiye bölgesel farklılıkların çok olduğu bir ülkedir. Bölgesel farklılıklarda ortaya çıkan eğitim sorunları hızlı bir şekilde ancak bu paydaşların süreçlere katılmasıyla çözülebilir. Burada amaç çocukların daha iyi bir eğitim ile becerilerinin tavanına ulaşabilmesini sağlayacak bir sistemin geliştirilmesidir. Böyle bir sistem için çözüm önerisi geliştirmek, insan ve mali kaynak sorunlarını çözebilmektir. Bu noktada eğitim paydaşlarının birbirlerinin alanlarının özerkliğini tanıyıp saygı göstermeleri önemlidir. Katılımcı yönetişim kültürü olmadan da sorunların çözümünün çok zaman alacağını da görmek gerekir.
Eğitim sistemi çok boyutlu, çok karmaşık ve çok önemlidir. Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un açıklamaları bu bağlamda merakla beklenmektedir.
[Fikriyat, 22 Ekim 2018].