Hemen herkesin kabul edeceÄŸi üzere, Türkiye eÄŸitim sisteminin ciddi sorunları var. Edebiyat öÄŸretiyoruz ama imla kurallarına uygun bir kompozisyon yazamıyoruz. Yüzlerce saat yabancı dil öÄŸretiyoruz ama yabancı dil konuÅŸamıyoruz.
Bu sorunların bir kısmı ayrılan beÅŸeri ve fiziksel kaynakların yetersizliÄŸiyle ilgili. Ancak Türkiye’de eÄŸitim sisteminin ciddi sorunlarının olmasının belki de en temel nedeni, dayandığı Kemalist paradigmanın toplumsal talepleri on yıllarca dışlamış olmasıdır.
Gerçekten de, Türkiye eÄŸitim sisteminin demokratik performansı yani toplumsal talepleri görme ve bunları eÄŸitim sistemiyle bütünleÅŸtirme performansı, oldukça zayıf kalmıştır. Bugünlerde Avrupa Ä°nsan Hakları Mahkemesi (AÄ°HM) kararı dolayısıyla tartışılan zorunlu din kültürü dersleri de, Kemalist bir eÄŸitim sisteminin bize bakiye bıraktığı bir sorundur. AÄ°HM kararını tartışmadan önce, bu arka planı ele almak istiyorum.
BilindiÄŸi üzere, Türkiye’deki din eÄŸitimine iliÅŸkin temel düzenleme, Tevhid-i Tedrisat olarak bilinen yasadır. Bu düzenleme, din eÄŸitiminin örgün eÄŸitim kurumlarında devletin gözetim ve denetimi altında verilmesi ilkesine dayanmaktadır. Bu ilke halen uygulanmaktadır ve 1982 Anayasasının “Din ve Vicdan Hürriyeti” baÅŸlıklı 24. Maddesinde de özenle karşılık bulmuÅŸtur:
“Din ve ahlâk eÄŸitim ve öÄŸretimi Devletin gözetim ve denetimi altında yapılır. Din kültürü ve ahlâk öÄŸretimi ilk ve orta-öÄŸretim kurumlarında okutulan zorunlu dersler arasında yer alır. Bunun dışındaki din eÄŸitim ve öÄŸretimi ancak, kiÅŸilerin kendi isteÄŸine, küçüklerin de kanunî temsilcisinin talebine baÄŸlıdır.”
Bu maddeye göre, devletin din eÄŸitimi alanındaki gözetlemeci/denetlemeci rolü ısrarla korunmuÅŸtur. Ayrıca, okullarda -din eÄŸitimi derslerinin deÄŸil de- din kültürü ve ahlâk öÄŸretimi dersinin zorunlu olarak okutulması ilkesi benimsenmiÅŸtir. Ek olarak, zorunlu ders dışındaki din eÄŸitimi isteÄŸe baÄŸlanmıştır.
Çerçevesi yukarıda özetlenen din eÄŸitimi ve öÄŸretimine iliÅŸkin düzenlemeler, 30 yılı aÅŸkın bir süredir uygulamadadır. Peki bu uygulamalar, toplumsal talepleri karşılayabilmiÅŸ midir?
Bu soruya olumlu cevap vermek mümkün deÄŸildir. Son AÄ°HM kararı ile önceki kararları dolayısıyla sık sık gündeme geldiÄŸi üzere, Alevilerin bir kısmına göre, okullarda okutulan din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin içeriÄŸi zaman zaman belli bir mezhebin din eÄŸitimine doÄŸru kaymaktadır. Aleviler, bu derslerde Sünni inancının benimsetilmeye çalışılmasına karşı çıkmaktadırlar.
Bu sorunun Alevilere bakan yönü.
Aslında 2012 yılına kadar yani 4+4+4 ile birlikte Turkiye Cumhuriyeti tarihinde ilk defa seçmeli din eÄŸitimi derslerinin getirilmesine kadar, Sünniler de sorunun maÄŸdurlarıydı. Bu maÄŸduriyetin temelinde, devletin Anayasada belirtilen isteÄŸe baÄŸlı din eÄŸitimi derslerini yeterince saÄŸlayamamış olmasıdır.
Bugün tartışılan zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi dersinin müfredat ve fiili uygulama açısından, zaman zaman din eÄŸitimine kayması da bu eksikliÄŸe dayanıyor.
4+4+4 ile birlikte, eÄŸitim sistemimin demokratikleÅŸmesi ve normalleÅŸmesi adına önemli bir adım atıldı ve seçmeli din eÄŸitimi dersleri baÅŸlatıldı. Bu seçmeli derslerle birlikte, zorunlu din kültürü ve ahlak bilgisi derslerinin de orijinal misyonuna uygun ÅŸekilde, belli bir inancı benimsetmeye çalışmaktan ziyade, din hakkında bilgi vermeye yönelik bir biçime artık kavuÅŸabileceÄŸini düÅŸünüyorum. Çünkü buradaki sorun, dersin bizatihi zorunluluÄŸundan ziyade, Alevilerin de taleplerini dikkate alacak ÅŸekilde içeriÄŸin yeniden gözden geçirilmesidir.
Åžunu da eklemek gerekir ki, din eÄŸitimi üzerine uluslararası karşılaÅŸtırmalı çalışmaları olan din sosyolojisi uzmanı Prof. Dr. Talip Küçükcan’ın ısrarla vurguladığı üzere, din kültürü ve ahlak bilgisi dersinde, ağırlıklı olarak Ä°slam’ın öÄŸretilmesi son derece normaldir. Her ülkenin müfredatında o ülkede baskın olan dinler ağırlıklı olarak öÄŸretilmektedir. Bu, pedagojik olarak da gayet makuldür.
Demokrasilerde mühim olan, eÄŸitimin toplumun benimsediÄŸi bir ÅŸekilde iÅŸlev yürütmesidir.
[Star, 23 Eylül 2014]