Türkiye’de öğrenciler ve veliler yaz aylarında genellikle liseye ve üniversiteye giriş sınav ve yerleştirme işlemi sonuçları ile meşgul olmaktadır. Bu yaz, Seviye Belirleme Sınavları (SBS)’nın son kez yapıldığının açıklanması ve halen önümüzdeki öğretim yılında ortaöğretime geçişte nasıl bir sistemin uygulanacağı konusunda kararın verilmemiş olması nedeniyle, eğitim gündeminde alışık olunmayan bir tartışma yaşanmaktadır. Genel liselerin Anadolu ve meslek liselerine dönüşümünün tamamlandığı bu süreçte, ortaöğretime geçiş için nasıl bir sisteminin uygulanacağı ciddi bir merak konusu olmuştur. 2013-2014 eğitim öğretim yılının başlamasına çok az süre kalmış olmasına rağmen yeni sistemin nasıl olacağının halen netleşmemesi, öğrenciler ve ailelerde ciddi bir tedirginlik ve kaygı meydana getirmiştir. Öğrenciler, nasıl bir sınav ile karşılaşacakları ve bu sınava yönelik nasıl hazırlık yapacakları konusunda belirsizlik yaşamaktadırlar. Bundan dolayı, önümüzdeki yıl uygulanacak ortaöğretime geçiş sisteminin nasıl olacağına ilişkin kararın bir an önce verilmesi gerekmektedir. Bundan daha önemlisi ise kararın alınması sürecinde, tasarlanan model ya da modellerin kamuoyunda tartışılarak uygulamaya konulması, meşruiyeti daha güçlü bir modelin ortaya çıkmasını sağlayacaktır.
YENİ SİSTEME YÖNELİK İPUÇLARI
Temmuz ayı başında bir açıklama yapan Milli Eğitim Bakanı Nabi Avcı, yeni ortaöğretime geçiş modeline ilişkin bazı ipuçlarını vermiştir. Bakan Avcı, yeni bir merkezi sınavın olmayacağını, öğrencilerin Bakanlık tarafından bazı derslerden yapılacak sınav sonuçlarına göre yerleştirileceğini belirtmiştir. Ayrıca Bakan Avcı, bazı çok popüler okullar için merkezi bir sınavın yapılabileceğini ifade etmiştir. Öğrencilerin merkezi bir sınava girmeden, kendi okullarında matematik, Türkçe gibi bazı derslerden Bakanlıkça yapılan sınavlara rutin olarak girmesiyle, bir yandan yerelin (okulun) güçleneceği, bir yandan da daha adil bir değerlendirmenin gerçekleşeceği iddia edilmiştir. Bu yeni sistem ile SBS’nin neden olduğu baskının azalacağı ifade edilmiştir. Önerilen bu yeni sistemin, merkezi sınavların neden olduğu toplumsal baskıyı azaltması mümkün müdür?
Bakan Avcı tarafından da ifade edilen sınavların neden olduğu baskıyı azaltma hedefi, Hüseyin Çelik’in OKS’den üçlü SBS’ye; Nimet Baş’ın (Çubukçu) üçlü SBS’den tek aşamalı SBS’ye geçiş kararını açıklarken kullandığı ifadelerle benzerdir. Son on yılda ortaöğretim sistemine geçişte yapılan değişikliklerin gerekçesinin öğrenci ve aileler üzerindeki baskıyı azaltmak olmasına rağmen, söz konusu baskının yok olmadığını ve getirilen yeni model(ler)inde mevcut soruna çözüm üretemediği görülmüştür. Sınav yapısı değişmesine rağmen sınavların neden olduğu baskının var olmaya devam etmesi, sorunun bizatihi sınavların kendisinden kaynaklanmadığının açık bir delilidir. Fakat Bakanlık, sorunun kaynağı olarak merkezi sınavlarının kendisini ve sınavın yapısını göstermeye devam etmektedir. Ortaöğretime geçiş sınavlarının neden olduğu baskıyı azaltmanın en temel yolu, bu sorunun asıl kaynağını iyi tespit etmek ve mevcut sorunlara çözüm önerileri getirmekten geçmektedir.
BASKININ KAYNAĞI
SETA tarafından yayımlanacak “Türkiye’de Ortaöğretimin Geleceği: Eşitlik mi, Hiyerarşi mi?” başlıklı analizde ayrıntılı olarak tartışıldığı üzere, sınavların neden olduğu baskının asıl kaynağı, bizatihi ortaöğretim sisteminin aşırı hiyerarşik yapılanması ve çok büyük sayıda öğrencinin sıralanarak ve seçilerek yerleştirilmesidir. Maalesef, sınavla öğrenci alan okul oranlarının çok hızlı büyümesi ve sınavlara girmek için akademik başarı ön şartının kaldırılması ile birlikte, öğrencilerin yarıdan fazlası, sınavla sıralanarak bir ortaöğretim kurumunda öğrenim görmeye başlamıştır. Bu durum, eğitim sistemini aşırı hiyerarşik bir yapıya bürünmesine sebep olmuş, eğitim sistemi ve toplum üzerindeki baskıyı çok ciddi oranda artırmıştır.
Dünya eğitim sistemleri incelendiğinde, tüm ülkeler lise düzeyinde öğrencileri akademik başarılarına göre gruplandırmaktadır. Hemen hemen tüm ülkelerde bu gruplandırma bir giriş sınavı (merkezi veya okul bazlı) ile yapılmaktadır. Bu sınavlara ya belirli bir sayıda öğrenci girmekte ya da daha az sayıda okula öğrenci seçilmektedir. Türkiye’nin kendi tarihsel tecrübesine bakıldığında da 1990’larda, hatta 2000’li yılların ortalarına kadar çok az sayıdaki okul için öğrenciler sınava girmekteydiler. Buna ilaveten, fen liseleri ya da sosyal bilimler liselerine gidebilmek için Türkçe, matematik ve fen ya da sosyal bilgiler derslerinden en az 4.00 ortalama istenmekteydi. Böylece, sınavla öğrenci alan okula yerleşemeyen öğrenciler, mahallesindeki okula ya da sınavsız öğrenci alan okullara devam ettiğinde ciddi bir özgüven sorunu yaşamamaktaydılar. Sınavsız öğrenci alan liselerden mezun olan öğrenciler, yine seçkin bir üniversiteye gitme umudu taşıyordu ve gidebiliyorlardı. Bundan dolayı yeni bir geçiş modeli önerirken sorunun ana kaynağı olan, ortaöğretim sisteminin hiyerarşik yapısının sona erdirilmesi, sınavla öğrenci alan okul oranlarını ciddi bir şekilde azaltılması, tüm öğrencilerin değil, belirli sayıda öğrencinin sınava girmesinin sağlanması gerekmektedir.
YENİ MODELİN AÇMAZLARI
Yeni önerilen modelin, eğitim sistemi ve toplum üzerindeki baskıyı azaltması güçtür. Çünkü bu yeni model geliştirilirken, sorun bir sistem sorunu olmaktan ziyade, sınav sorunu olarak tanımlanmıştır. Getirilen yeni model, ciddi riskler taşımaktadır: Her dönem birkaç dersin sınavının Bakanlıkça merkezi olarak yapılması ve bu sınav sonuçlarının ortaöğretime yerleştirmede kullanılması, öğrenci ve velilerin bu sınavları yeni merkezi sınavlar olarak algılamasına neden olacaktır. Sınavların beşinci sınıftan itibaren uygulamaya konulduğu an, tüm öğrenciler çok daha erken yaştan itibaren baskı altında kalacaktır. Hatırlanacağı üzere, SBS’lerin altıncı sınıftan itibaren uygulanmaya başlaması ile birlikte dershaneye erken yaştan itibaren gitme oranları artmış, çocuklar ve ailelerin yaşadığı baskı büyümüştü. Bu yeni modelde ise daha fazla sayıda sınavın daha da öne çekilerek yapılması planlanmaktadır. Bu ise SBS’lerin ortaya çıkardığından daha büyük sorunlara neden olma riski taşımaktadır.
Son on yılda dört farklı ortaöğretime geçiş modelinin uygulandığı düşünüldüğünde, toplumsal meşruiyeti güçlü kalıcı bir sistemin kurulması için bakanlığın yaptığı çalışmalar hakkında kamuoyunun bilgilendirmesi önemlidir. Ortaöğretime geçiş sistemi yeniden yapılandırılırken, bundan doğrudan etkilenecek olan ailelerin ve öğrencilerin karar alma süreçlerinde bilgilendirilmesi, katılımcı ve daha demokratik bir eğitim sistemin kurulmasını sağlayacaktır. Aksi takdirde, kamuoyunda yeterince tartışılmadan ve kamuoyu desteği alınmadan yapılacak değişikliğin, diğer değişikliklerin yaşadığı kısa sürede yeni bir model arayışı akıbetini yaşaması muhtemeldir. Bundan dolayı Bakanlık, birden fazla modeli sunup kamuoyunda tartışmaya açmalıdır. Bu vesile ile Bakanlık, şu an içinde bulunulan kriz durumunu bir fırsata çevirebilir ve daha kalıcı, toplumu daha mutlu kılan, eğitim sistemi ve toplum üzerindeki baskıyı azaltan, toplumsal meşruiyeti güçlü bir eğitim sistemi inşa edebilir.
[Star Açık Görüş, 11 Ağustos 2013]