SETA > Yorum |
Erdoğan-Trump Görüşmesi ve Sonrası

Erdoğan-Trump Görüşmesi ve Sonrası

Washington yönetimi her ne kadar, Türkiye’nin “güvenlik kaygıları”nı gidereceğini söylese de, bu söylemin sahada çalışmadığını Türkiye birçok kez tecrübe etti.

16 Nisan sonrasında her alanda olduğu gibi dış politikada da yeni bir dönem başladı. Ülkeler arası ilişkilerde ya da sorun odaklı dış politik meselelerde daha önceden ertelenen, muğlak bırakılan alanların geleceği netleştirilmeye çalışılıyor.

Son dönemlerde dış politikada ilişkilerin geleceğinin hangi düzlemde yürütüleceği meselesi ve sorunların çözümünün ertelenmesi sadece Türkiye’nin pozisyonundan kaynaklanmamaktaydı. Birçok Batı ülkesi, 16 Nisan referandumunun sonucunu görmek için Türkiye ile ilgili sorunların görüşülmesini ertelemekte ve ilişkilerin çerçevesini muğlak bırakmaktaydı.

16 Nisan’ın ardından Erdoğan, Rusya, Hindistan, Çin, ABD ve Brüksel ziyaretlerini arka arkaya gerçekleştirerek, yeni dönemde dış politikanın geleceğini şekillendirecek konuların çerçevesini netleştirmeye çalışıyor. Türkiye’nin yeni dönemdeki konumunu muhataplarına yüz yüze ve birinci ağızdan anlatıyor.

Bu ziyaretlerde birçok başlık olmasına rağmen iki konu öne çıkıyor. Birincisi ekonomik ilişkiler. İkincisi ise Suriye iç savaşından kaynaklı terör ve mülteci sorunu başta olmak üzere bu meselenin seyri ve geleceğine ilişkin diğer sorunlar. ABD ile ilişkilerde FETÖ sorununun önemli bir yer tuttuğunu da belirtmek gerekiyor.

***

Erdoğan, Rusya, Hindistan ve Çin görüşmelerini tamamladı. Bugün Washington’da Trump ile görüşecek. Erdoğan-Trump görüşmesi, iki ülke ilişkilerinin seyrini ilgilendiren, sorun alanlarının geleceğinin netleşmesi açısından önemli.

Trump’ın seçilmesi sonrasında, ABD’nin Suriye politikasının değişeceğine dair bir beklenti oluşmuştu. Bu değişikliğin Türkiye’nin Suriye politikasına da olumlu yansıyacağı ile ilgili genel bir yaklaşım mevcuttu.

Ancak bugüne kadar, Trump, terör örgütü PKK ve PYD başta olmak üzere, diğer birçok konuda, Türkiye’nin tezlerine ve beklentilerine, Obama döneminden farklı bir yaklaşım geliştirmedi.

Erdoğan yönetimi, Trump’ın başkan olmasından bu ziyarete kadar geçen sürede, ABD’nin Suriye’nin geleceği ve Türkiye’yi tehdit eden terör örgütleri konusunda dramatik bir politika değişikliğine gitmemesini “geçiş süreci”ne bağladı. Trump’ın iç politikada muktedir olmak için mücadele verirken; Suriye ve Orta Doğu politikasına odaklanamadığını düşündü. Hâlâ dış politika ve güvenlik meseleleri ile ilgili konularda, Obama döneminin güvenlik bürokrasisinin ve anlayışının etkin olduğunu varsaydı.

Ancak, Erdoğan’ın ziyaretinden bir hafta önce Trump’ın YPG’ye ağır silah yardımını öngören kararı imzalaması, yeni dönem için ABD-Türkiye ilişkilerinin krizli olacağının da ipuçlarını verdi. Bu kararın imzalanması, Obama dönemi politikalarının devamına bir işaretti. Aynı zamanda Türkiye’nin Rakka’ya ABD ile birlikte operasyon yapma önerisinin de tam kabul görmediğinin yansımasıydı.

Washington yönetimi her ne kadar, Türkiye’nin “güvenlik kaygıları”nı gidereceğini söylese de, bu söylemin sahada çalışmadığını Türkiye birçok kez tecrübe etti. ABD bugüne kadar, Menbiç’in PYD ve PKK unsurlarından boşaltılması başta olmak üzere, önceden verdiği sözlerin büyük kısmını, sahada meydana gelen yeni gelişmeleri bahane ederek tutmadı.

Bu çerçeveden bakıldığında, Erdoğan-Trump görüşmesinde Washington, Türkiye’nin kaygılarını dikkate alan bazı sözler verecek olsa da, maalesef verdiği sözlerin içeriği yine muğlak kalacak. Belki birçok konuda iş birliği vadetse bile, PKK ve İsrail-Filistin meselesi başta olmak üzere, Washington-Ankara ilişkileri yeni dönemde inişli çıkışlı olacak.

Yeni dönemde Washington, Türkiye’nin güvenlik kaygılarını dikkate aldığını her halükârda ifade edecek. Bu söylem, iki ülke arasında bir “güven bunalımı”nın oluşmasını ve “krizin derinleşmesi”ni önleyecek bir yaklaşım olsa da, ilişkilerin her alanda normalleşmesini sağlayacak bir çerçeve ortaya çıkaramaz. Bu tip bir ilişki, “stratejik müttefiklik” düzeyinin vurgulanmasını sürekli erteler, ancak iki ülke arasındaki ilişkileri rayından çıkaracak bir sürece de evrilmesini önler.

Diğer taraftan, ABD’nin PKK ve PYD’ye yaklaşımı Türkiye’nin bu terör örgütlerine yönelik operasyonlarını engellemez. Türkiye özellikle kendi sınır bölgesinde PKK’nın faaliyetlerini önleyici operasyonlara her halükârda devam eder. Her operasyon sonrası, ABD, daha önceki bilindik açıklamalarını yapar. Yine de Suriye’nin geleceği konusunda iki ülke müzakerelerini sürdürür.

[Türkiye, 16 Mayıs 2017].


İlgili Yazılar
Hassas Bir Süreç
Yorum
Hassas Bir Süreç

Aralık 2024