Kamuoyunda daha çok "Brexit" olarak bilinen ve 2016'da düzenlenen referandumla başlayan İngiltere'nin Avrupa Birliği'nden (AB) ayrılık süreci, tarafların yakın zamanda "Ticaret ve İşbirliği Anlaşması" imzalamasıyla sona erdi. Londra ve Brüksel'in uzun zamandır yürüttüğü müzakereler neticesinde İngiltere, aslında 31 Ocak 2020 itibarıyla AB'nin siyasi mekanizmalarından ayrılmıştı. Ancak Brexit sonrası dönemde ticari ilişkilerin nasıl bir zemine oturtulacağına dair uzlaşma sağlanamadığı için bu konudaki belirsizlik yıl boyunca devam etti. Buna karşın müzakere ekiplerinin anlaşmasız Brexit'in her iki taraf için de ağır mali sonuçlara yol açacağına kani olması üzerine, 24 Aralık'ta beklenen sonuç çıktı ve kapsamlı ticaret anlaşması imzalandı. Böylece İngiltere'de parlamentonun alt kanadı Avam Kamarasının da anlaşmaya onay vermesiyle birlikte 4,5 yıllık Brexit düğümü çözülmüş oldu.
Anlaşmada neden bu kadar geç kalındı?
İngiltere ve AB arasında imzalanan anlaşmaya dair detaylı bir analiz yapmadan evvel tarafların bu konuda neden uzun süre mutabakat sağlayamadığını izah etmek faydalı olacaktır. Bu bağlamda aslında 28 ülkenin, AB öncülüğünde bütünleşmesi yarım asırdan fazla sürdüğü için İngiltere'nin böylesi kapsamlı bir oluşumdan hemen çıkması teknik açıdan mümkün değildi. Aynı şekilde daha önce AB'den ayrılan bir ülke olmadığı için Brexit'in her yönden sürprizlerle dolu bir süreç olacağı daha ilk günden belliydi. Ancak anlaşmayı bugüne kadar sürüncemede bırakan asıl faktör, iki tarafın da kendi çıkarlarını önceleyen ve karşı tarafa hiçbir şekilde taviz vermeyen katı tutumu oldu. Öyle ki her iki taraf adil rekabet şartları, gelecekte yaşanması muhtemel anlaşmazlıkları çözecek mekanizma ve daha da önemlisi balıkçılık sektöründeki düzenlemeler gibi üç kritik konuda hiçbir şekilde taviz vermeye yanaşmadı. Bu da tabii olarak anlaşma için gereken zeminin oluşmasını engelledi ve süreci tam manasıyla çıkmaza soktu.
Anlaşmanın bu kadar geç kalmasına yol açan üçüncü faktör olarak İngiltere'de muhafazakar hükümetin iç politikada karar alma noktasında yaşadığı zorlukları ve bu zorluklar neticesinde Brexit anlaşmasının gecikmesini gösterebiliriz. Zira 2017'de başlayan Brexit müzakereleri ilerleyen süre zarfında sonuçlandırılmışsa da Meclisten bir türlü onay alınamamıştır. Hatta Brexit anlaşması Muhafazakar Parti içinde derin hizipleşmelere neden olmuştur. Nitekim partinin hem kendi içinde uzlaşma sağlayamaması hem de Mecliste yeterli çoğunluğa sahip olmamasından ötürü ülkede son dört yılda iki kez erken genel seçime gidilmiş ve üç kez hükümet değişmiştir. Ancak Boris Johnson'un 2019'da selefi Theresa May'den boşalan parti liderliği koltuğuna oturması ve daha sonra aynı yıl içinde gerçekleşen erken seçimden zaferle çıkması üzerine Brexit düğümü de yavaş yavaş çözülmeye başlamıştır. Nihayetinde parti içinde kontrolü sağlayan ve güçlü bir hükümet kuran Johnson öncülüğündeki İngiltere ile 2019 Avrupa Parlamentosu seçimlerinden yenilenerek çıkan AB arasında mutabakata varılmıştır. Böylece Londra ancak 31 Ocak 2020 itibarıyla AB'nin siyasi mekanizmalarından ayrıldıktan sonra Brüksel ile ticaret anlaşması müzakerelerine başlayabilmiştir.
Anlaşma nasıl sağlandı?
Öncelikle İngiltere ve AB arasında 31 Aralık 2020'ye kadar bir ticaret anlaşmasına varılmasaydı iki tarafın da 2021'e Dünya Ticaret Örgütü'nün öngördüğü gümrük vergileriyle başlayacağını ifade etmekte yarar var. Bunun sonucunda ise tabii olarak bir taraftan yaklaşık 700 milyar poundluk toplam ticaret hacmi daralacak diğer taraftan vergiler ve muhtemel kotalar sebebiyle her yıl milyarlarca pound heba olacaktı. Netice itibarıyla yaklaşan riskleri göz önünde bulunduran İngiliz ve AB'li müzakereciler gayet rasyonel bir tutum sergileyip karşılıklı tavizler vererek anlaşma sağladı. Böylece 2021'e girmeden hemen önce her iki taraf için de yeni bir krizin eşiğinden dönüldü.
Bu arada AB'nin İngiltere'nin en büyük ticaret ortağı olduğunu gözden kaçırmamak gerekiyor. Zira resmi verilere göre İngiltere 2019'da AB ülkelerine 294 milyar pound ihracat ve bu ülkelerden 373 milyar pound ithalat yapmıştır. Bu rakamlara göre İngiltere toplam ihracatının yüzde 43'ünü AB ülkelerine ve toplam ithalatının yüzde 52'sini AB ülkelerinden yapmıştır. İngiltere açısından AB ülkelerinden yapılan ithalat, bu ülkelere yapılan ihracattan fazla olduğu için dış ticaret açığı söz konusu olsa da anlaşmasız Brexit senaryosu gerçekleşseydi ticaret hacmi daralacağı için bu durumdan en çok İngiltere etkilenecekti. Örneğin tarım ürünleri gümrük vergisine tabi olmaya başlasaydı İngiltere'de gıda fiyatlarında artış yaşanacaktı. Ya da yarıdan fazlası Avrupa pazarında satılan İngiliz otomobilleri gümrük vergilerine takılsaydı İngiliz otomotiv sanayii zarar görecekti.
İngiltere ve AB'yi anlaşmaya zorlayan bir diğer sebep ise Asya-Pasifik bölgesindeki toplam on beş ülkenin 15 Kasım 2020'de dünyanın en büyük serbest ticaret alanını oluşturan Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık (RCEP) anlaşmasını imzalaması olmuştur. Zira aralarında Çin'in de bulunduğu anlaşmaya taraf on beş ülkenin bir bütün halinde küresel gayrisafi yurt içi hasılanın yaklaşık yüzde 30'una sahip olması dikkate alındığında İngiltere ve AB açısından rekabet şartlarına uyum sağlanması adına en mantıklı yolun böylesi bir ticaret anlaşması olduğunu söyleyebiliriz. Yani küresel sermayenin yeni odağı Asya'da bölge ülkeleri ticaret anlaşmasıyla kendi içlerinde daha entegre hale gelirken AB ile eski üyesi İngiltere'nin kendi içlerinde ayrışması pek akıllıca bir hareket olmazdı. Bunun yanı sıra koronavirüsün küresel piyasalarda yarattığı tahribatın İngiltere ve AB ekonomilerine de tesir etmesi hesaba katıldığında böylesi bir anlaşma ihtiyaçtan öte her iki taraf için de bir mecburiyet haline gelmiştir.
Anlaşmanın içeriği
İşte bu şartlar altında İngiltere ve AB arasında 24 Aralık 2020'de gerçekleşen son müzakere turunda nihayet kapsamlı bir "Ticaret ve İşbirliği Anlaşması" imzalanmasına karar verilmiştir. Açıkça "yumuşak ayrılık" ilkesine dayanan bu anlaşmayla birlikte Brexit sonrası dönemde İngiltere ve AB arasındaki ticari ilişkilerin yasal zemini belirlenmiştir. Buna göre iki taraf için de optimum faydayı sağlayan anlaşma sayesinde İngiliz ve AB'li tüccarlar eskiden olduğu gibi gümrük ve kotalara takılmadan ticaretlerine sorunsuz devam edebileceklerdir. Böylece tarafların Avrupa bütünleşmesi sayesinde elde ettikleri kazanımlar korunmuş olacaktır. Ancak kural gereği taraflar arasında ticaret yapılırken ürünler gümrüklerde denetime tabi tutulacaktır. Bu da doğal olarak yeni bir bürokratik maliyet yaratacaktır.
Öte yandan taraflar arasındaki müzakerelerin tıkanmasına yol açan kritik konularda da uzlaşma sağlanmıştır. Bu çerçevede İngiltere bundan sonra AB yargısının yetki alanı dışında kalacaktır. Bundan ötürü yeni dönemde taraflar arasında adil ve eşit rekabette ortaya çıkması muhtemel anlaşmazlıkların çözümü için uluslararası hukuku esas alan bağlayıcı bir uzlaşmazlık mekanizması kurulacak. Bunun yanı sıra anlaşmaya göre, AB ve İngiltere karasularındaki balık stoku ortak yönetilecek. Ancak İngiltere'nin kendi karasularındaki balıkçılık kotası 2026 Haziran ayına kadar yüzde 50'den yüzde 75 seviyesine çıkacak. Haziran 2026'dan sonra ise İngiliz sularındaki avlanmadan elde edilen gelirin paylaşımı için yeniden müzakere edilecek. Buradan hareketle iki tarafın da bu konuda taviz vererek ortak noktayı bulduğunu ve İngiltere'nin balıkçılık sektöründeki haklarının ve yetkilerinin önceki yıllara nazaran arttığını anlıyoruz.
Diğer taraftan İngiltere ve AB arasında varılan anlaşmaya yönelik İngiltere'de bazı kesimlerden eleştiriler yöneltilmiştir. Buna göre gölge iktidar İşçi Partisi ile balıkçılık sektörünün önde gelen temsilcileri, anlaşmanın balıkçılık sektörünü yeteri kadar korumadığını dile getirmiştir. Ancak hem iki tarafın 4,5 yıldır devam eden Brexit müzakerelerinden yorulması hem de herkesi tatmin edecek ortak bir anlaşmanın imzalanması imkansız olduğu için bu anlaşmanın her halükarda anlaşmasız Brexit'ten efdal olduğu aşikardır.
Netice itibarıyla hem Brexit krizine son noktayı koyması hem de İngiltere ve AB arasındaki ticari ilişkileri yeni bir zemine oturtması bakımından bu anlaşmanın iki taraf için de olumlu bir adım olduğunu söyleyebiliriz.
[Sabah, 9 Ocak 2021].