Afrin kontrol altına alındıktan sonra Türkiye'nin yeni hedefinin neresi olacağına dair bir tartışma başladı ve hala devam ediyor. Öncelikle ifade edelim ki bu tartışma bile başlı başına Türkiye'nin izlediği stratejinin sonuç alıcı tarafını ve inandırıcılığını teyit etmekte.
2016 Ağustos ayından itibaren Suriye'de ne yaptığını bilen ve sahada etkin adımlar atan tek aktörün Türkiye olduğunu söylemek hiç abartı olmayacaktır. Fırat Kalkanı ile DEAŞ'a karşı olabilecek en etkin operasyon yürütüldü. Temizlenen bölgeleri kendi kaderlerine bırakmadı. Bir güç boşluğu yaratıp muhalif grupların birbirini kırmasına müsade etmedi. Aksine yeniden inşa faaliyeti ile bu bölgeler yeniden ihya edildi. Alt yapı, üst yapı ve güvenlik alanlarında atılan adımlar Suriye'nin yeniden inşasında bir model oluşturuyor.
Zeytindalı harekatı ile bir başka terör örgütü olan PKK hızlıca Afrin'den çıkarıldı. Şimdi de aynı uygulamaları Afrin'de göreceğiz.
Afrin'de güvenlik sağlanırken sınırımızın terörden temizlenmesi için yeni operasyonlar gelecek.
Türkiye'nin stratejisi bu anlamda oldukça net. Uzun süredir dillendirilen ABD yönetiminin dağınıklığı da bir fırsata çevrilmiş durumda. ABD ile birlikte hareket etme refleksi korunmuş olsaydı ABD'nin bu dağınıklığı elimizi kolumuzu bağlayabilirdi. Halbuki ABD'nin stratejik olarak kararsız bir noktada durması, Türkiye'ye bir hareket alanı açtı ve Türkiye bu alanı kullanmakta.
Münbiç mi Sincar mı ?
Her ikisi de. Nitekim ABD ile Münbiç pazarlıkları sürerken Sincar'da yürütülen operasyonlar bunun bir göstergesi. Irak hükümeti ile seçimlerden sonra varılacak bir mutabakat daha geniş kapsamlı operasyonları da masaya getirecektir.
Bu bölgelerin Türkiye açısından oluşturduğu tehdit seviyesi en üst düzeyde dile getirildi ve Fırat'ın doğusu ile birlikte Türkiye'nin müdahale alanında birer meşru hedef olarak duruyor. Bunlara Kandil'i de ekleyerek söyleyelim, her bölgenin dinamiği tabi ki de farklı.
Operasyonel açıdan bakıldığında Türkiye'nin eş zamanlı operasyon yürütme kabiliyeti mevcut. Ancak Menbiç'te ABD'nin askeri varlığı söz konusu ve Türkiye'nin muhatabı da ABD.
Afrin operasyonu devam ederken Münbiç için bir anlaşma zemini oluşmaya başladığına ilişkin açıklamalar gelse de henüz bir mutabakata varılmış değil. ABD yönetiminden "Menbiç'ten çekilmeyi düşünmüyoruz" açıklaması ise anlaşmanın rafa kalktığı anlamına gelmiyor. Kaldı ki Türkiye'nin temel beklentisi Menbiç'in terörden arındırılması ve buradan göç eden mültecilerin evlerine dönmesi. Bunu sağlayacak çeşitli formüller üzerinde görüşmelerin devam ettiği zaten biliniyor.
Ancak ABD yeni manevralarla mutabakatı zorlaştırıyor. DSG'de görev alan üst düzey isimlerin yönetiminde yeni siyasi parti kurarak PYD'yi bir şekilde denkleme dahil etmeye çalışıyor. Bu hamlelerin Türkiye ile muatabakatı zorlaştırmaktan başka bir sonuç doğurması beklenmemeli.
MGK toplantısının ardından yayınlanan sert açıklama ABD'nin bu aymazca tavırlarına bir cevap niteliğinde. Çok daha önemlisi Münbiç'in temizlenmesi bir devlet kararı olarak deklare edilmiş oldu.
Aslında Münbiç'in temizlenmesi, ABD'nin Türkiye'ye bir tavizi değil, Obama döneminde verilmiş bir sözün gecikmiş haliyle yerine getirilmesi anlamına geliyor. Dolayısıyla Türkiye için Münbiç, karşılığında yeni bir taviz verilecek bir kazanım değil. MGK bildiirisinde "gerektiğinde insiyatif kullanmaktan çekinmeyecektir" gibi sert ifadeler de bu durumla ilgili.
[Fikriyat, 29 Mart 2018].