Son yazımda Robert Fisk'in İran'la Batı arasındaki nükleer mutabakat sonrasında "mahallenin iyi çocuğu artık İran" seviyesindeki yazısını eleştirmiştim. Mutabakatı imzalayanlardan birisinin adının Hasan (Ruhani) diğerinin ise Hüseyin (Obama) olmasından analiz çıkarmak kadar anlamlıydı Fisk'in iddiası. Gerçekten de mutabakattan birkaç gün sonra İran'ın Dini Lideri Hamanei, yaptığı açıklamalarda şu ifadeleri kullandı:
" Nükleer mutabakat dolayısıyla bile İran'ın kibirli ABD'ye yönelik politikaları değişiklik göstermeyecek. ABD'nin bölge politikaları İran'ınkinden 180 derece farklılık gösteriyor."
Tabi ki Hamanei'nin bu açıklaması nükleer mutabakat sonrası büyük şeytan Amerika ile büyük melek Amerika arasında giden İran toplumuna bir ayar çekmeyi amaçlamakta. İran toplumu o kadar savrulmaya müsait ki Ortadoğu'da ABD'nin popülaritesinin uzun süredir en yüksek çıktığı ülke olan İran, ABD'ye yönelik politikalar nedeniyle toplumsal kutuplaşma yaşayacak sosyal zemine sahip. Hamanei'nin bu söyleminin "fakir ama gururlu delikanlı" kısmını kenara koyarsak (benzer bir delikanlı Yunanistan'da karizmayı çizdirdi) söylemin doğruluk payı olmadığını en çok Hamanei biliyordur. ABD Yönetimi de kendi halkını rahatlatmak için mutabakatın İran'ın bölgesel politikalarını kabul etmek manasına gelmediğini söyleyerek özellikle endişeli İsraillilere mesaj gönderdi. Fakat onlar da biliyor ki önümüzdeki dönemde ABD ve İran'in birbirine yönelik politikalarında derecesini tartışabileceğimiz değişiklikler olacak, olmak zorunda. Tüm bürokratik söyleme rağmen mutabakatla bölgesel politikaları birbirinden tamamen soyutlamak mümkün değil.
Diğer taraftan ise İran'ın bölgesel politikalarının ABD'ninkinden farklılık gösterdiği iddiasını da pek uzağa gitmeden Amerikan savaş uçaklarının havadan destek verdiği İranlı Şii milisler, mesela Asaib Ehl'il-Haq örgütü yalanlamalıdır. Irak'ta Maliki'yi ABD ve İran mutabakatı getirdi, yine aynı mutabakat götürdü. Suriye'de de ABD ile İran'ın kesişme noktasında PYD/PKK yer alıyor. İran'ın güçlü nüfuzunun hissedildiği Kandil ve ABD'nin ihalesini kazanan YPG, iki ülkenin Suriye çıkarlarını yakınlaştırmış durumda. Bir taraftan Suriye'nin dostları grubundanım diyeceksin diğer taraftan da Suriye'de savaşın en büyük tarafı İran'ın üzerindeki mali baskıyı azaltacaksın. Bu ne yaman çelişki... Unutulmamalıdır ki nükleer mutabakatı bile ABD iki eski müttefiki Suudi Arabistan ve İsrail'e rağmen yaptı, Körfez ve İsrail oturup bu duruma nasıl karşılık vermeleri gerektiğini müzakere edecek noktaya geldi. Bu durumun bile ABD'nin bölge politikalarını etkilemeyeceğini iddia etmek abesle iştigal etmek olur.
ABD için bölgede meydan okuma çok ve bununla sadece drone ve uçaklarla mücadele edemeyeceğinin farkında. Sahada müttefik arayışı içerisinde. Bu sebepten terör listesindeki PKK'ya ve bazı Şii milis gruplara bile dört elle sarılmış durumda. Bu meydan okumalara karşı ABD, kolay mobilize olan, bir lider tarafından (Hamanei) verimli bir şekilde yönlendirilebilen ve kritik ülkelerde varlığı söz konusu olan İran'la bölgesel ilişkileri yoğunlaştıracağı bir döneme girdi.
[Akşam, 20 Temmuz 2015]