Uluslararası sistem çok kutupluluk ve büyük güç rekabeti ile şekilleniyor. Bu gidişatta en kritik rol şüphesiz küresel rolünü yeniden tanımlayan ABD'de. Normlara ve çok taraflılığa dayalı bir düzen kurmak için ABD'nin geri döndüğünü söyleyen Biden yönetimi pratikte Trump yönetiminden çok da farklı olmayan bir politika izliyor. Uluslararası düzen kurma derdi olmadığı gibi Amerikan milli çıkarlarını temin için klasik ittifaklara/ müttefiklerine pek de değer vermediğini gösteriyor. Biden, BM 76. Genel Kurulu'nda yaptığı konuşmada yeni bir soğuk savaş peşinde olmadıklarını söylese de Washington'ın Çin'i sınırlandırma girişimleri yeni savunma iş birlikleri ve özel ittifakların güçlendirilmesi ile devam ediyor.
ABD, Avustralya ve İngiltere arasındaki özel güvenli anlaşması olan AUKUS, hem Fransa'nın Avustralya ile imzaladığı 90 milyar dolarlık bir savunma ihalesinin iptaliydi. Hem de ABD ve İngiltere'nin NATO müttefikleri Fransa'yı sırtlarından bıçaklamasıydı. Bu hamlenin Transatlantik İttifakı'nı sorgulatacak ve Avrupa savunma özerkliği arayışını güçlendirecek boyutta olduğu açık. AB'nin Çin'i kuşatma politikasına katılmayacağını gören ABD yeni bir adım daha attı. Biden, 24 Eylül'de Dörtlü (Quad) liderleri (Avustralya Başbakanı Scott Morrison, Hindistan Başbakanı Narendra Modi ve Japonya Başbakanı Suga Yoşihide) ile yüz yüze bir zirve gerçekleştirdi. 2004'teki tsunami felaketinden sonra oluşturulan Dörtlü İttifak şimdilerde Biden yönetimi tarafından "demokrasiler ittifakının" bir halkası olarak Çin'e karşı güçlendiriliyor. Bu zirvenin AUKUS'un hemen ertesinde yapılması da dikkat çekiciydi. Adı bile Çin'e karşı güç birliğini gösteren "Hint-Pasifik" bölgesindeki bu yoğunlaşma ABD'nin dünyanın diğer bölgelerindeki ittifak ve angajmanlarını dönüştürüyor. Biden yönetimi AUKUS ve Quart ile "demokrasiler ittifakı" politikasının rengini netleştirdi. Söylem bir yana bu politikanın temelinde "Önce ABD'nin yeni versiyonu" bulunuyor. Yani Biden usulü Amerikan milliyetçiliği... Çin'i sınırlandırmayı merkeze alırken AB ve NATO müttefiklerini ikincil düzleme alıyor. Washington odağını sadece Ortadoğu ve bitmeyen savaşlardan ayırmıyor. Aynı zamanda Atlantik de eski önemini kaybediyor. Trump yönetimi döneminde NATO'nun beyin ölümünden bahseden Fransız Cumhurbaşkanı Macron, muhtemelen şimdilerde NATO'nun ruhunun kaybedildiğini düşünüyordur.
Fransa'nın Krizi, Macron'un Hırçınlığı
AUKUS ile örselenen Fransa, Yunanistan ile yaptığı yeni savunma anlaşması üzerinden kendini teselli ediyor. Yunanistan'daki "Türkiye korkusunu" kullanarak ağır borç yükü altındaki bu ülkeye silah satmaya devam ediyor. Hem Macron hem de Yunan Başbakanı Miçotakis, bu anlaşmanın "Avrupa'nın stratejik bağımsızlığını" güçlendirdiği görüşünde. NATO ittifakı içerisindeki Fransa ve Yunanistan'ın Türkiye'ye karşı bu duruşu "ittifakları çatırdatan yeni ittifak" örneği.
Doğu Avrupa ülkelerini rahatsız edecek bu yaklaşımın NATO içindeki krizi büyütme riski ortada. Kuzey Afrika ve Sahraaltı Afrika'da Türkiye ile rekabette zorlanan Macron, Avrupa "savunma özerkliğini" bahane ediyor. Halbuki Avrupa'nın geleceği Rusya ve Türkiye ile iş birliğinden geçiyor, sürtüşmeden değil.
Seçim dönemi hırçınlığı ile Macron, Cezayir'in de tepkisini çekti. "Cezayir tarihi Türkiye etkisiyle tamamen yeniden yazıldı. Fransa'ya yönelik nefrete dayanıyor. Fransız kolonizasyonundan önce bir Cezayir ulusu var mıydı? İşte mesele bu." deyiverdi. Hırçın, eski sömürgeci büyük güç olarak Fransa küresel düzlemde yaşadığı itibar ve güç kayıplarını Türkiye'ye sataşarak toparlamaya çalışıyor. Yükselen güçler arasında Türkiye'nin rekabetçi profili ise giderek güçleniyor. Türkiye'nin yakın dönemde Rusya ile gelişen ilişkilerini eleştirenler bugün eski ittifakları çatırdatan yeni ittifak arayışındalar.
[Sabah, 5 Ekim 2021].