Teknolojik değişimin müthiş hızı ve yeni dijital, robotik ve 3D (üç boyutlu üretim) teknolojilerinin tetiklediği radikal dönüşümler küresel ekonomiyi yeniden tanımlıyor. Birinci sanayi devrimi ile su ve buhar gücüne dayalı üretimi keşfeden; ikinci sanayi devrimi ile elektriğe dayalı kitlesel üretime geçen; üçüncü sanayi devrimi ile elektronik ve bilişim teknolojilerine dayalı otomasyon üretimini uygulayan insanlık yeni bir devrimin eşiğinde. Dördüncü sanayi devrimi fiziksel, dijital ve biyolojik teknolojiler arasındaki ayrımları ortadan kaldıran yeni bir paradigma ve teknolojik füzyon hareketi üzerinden ilerliyor.
Ekonomik üretkenlik üzerinde teknolojik gelişimin somut etkilerini ölçmek ise hiç de kolay değil. Nobel ödüllü ekonomist Robert Slow’un 1980’lerde dediği gibi, bilişim çağının etkilerini somut olarak her yerde görmek mümkün olsa da verimlilik (prodüktivite) istatistiklerinde bunları tespit etmek çok zor. O yüzden, teknolojik dönüşüme radikal derecede iyimser ve kötümser yaklaşan uzman ve yöneticilere rastlamak da şaşırtıcı olmuyor. Örneğin, Northwestern Üniversitesi’nden Robert Gordon, 1970’lerde başlayan "dijital devrim" ya da "üçüncü sanayi devrimi"nin üretimde verimlilik artışlarına yapabileceği katkının çoğunun zaten yapılmış olduğunu ve bundan sonra üretimde radikal dönüşümler beklemenin olası olmadığını vurgularken, Google Başkanı Eric Schmidt gibi teknolojik-iyimserler "daha yolun başındayız" diyebiliyor. İyimserlere göre, fiziksel ve dijital üretim süreçlerini buluşturan dördüncü sanayi devrimi küresel verimlilik ve ekonomik büyümede muazzam sıçramalar ortaya çıkaracak.
Elbette hızlı teknolojik gelişimin gelir dağılımı açısından da radikal sonuçları oluyor. Geçmişteki tüm sanayi devrimlerinde teknolojik sıçramalar belli aktörler, toplumsal kesimler ve ulus devletler açısından sermaye birikim süreçlerini hızlandırıp refah artışları üretti. Teknolojik inovasyonlar iletişim ve ulaştırma maliyetlerini düşürdü, küresel ve bölgesel tedarik ağlarını etkinleştirdi ve uluslararası ticareti yeni pazarlara doğru genişletti. Ancak her sanayi devriminde sermaye birikimi ve refah artışlarından aslan payını alanlar yeni teknolojileri geliştiren sermaye grupları, girişimciler ve onları destekleyen ulus devletler olduğu için küresel çapta gelir eşitsizlikleri de hızla büyüdü. İşgücü içinde yüksek katma değerli, yüksek ücretli işlerde çalışan nitelikli çalışanlar ile eğitim ve beceri düzeyleri görece düşük kalan kesimler arasındaki ücret ve refah makası giderek açıldı. Bu durum dünya çapında ekonomik memnuniyetsizliklere ve sosyal gerilimlere neden oldu.
Günümüzde sanayileşmiş ülkeler ve bazı yükselen ekonomiler dördüncü sanayi devriminin eşiğinde dururken, henüz önceki sanayi devrimlerinin nimetlerine (elektrik, makineleşme, otomasyon, dijital ve biyolojik teknolojiler) dahi ulaşmamış toplumların aradaki gelişmişlik farklarını kapatmaları giderek zorlaşabilir. Özellikle Güney Koreli iktisatçı Ha Joon Chang’ın "Merdiveni itelemek" deyimiyle tarif ettiği, modern korumacılığı engelleyen küresel üretim ve ticaret sistemi ile güçlü fikri mülkiyet rejimi gelişmekte olan ülkeleri oyunun dışında tutmak için kullanışlı aletlere dönüşmüş durumdalar. Dördüncü sanayi devrimi muhtemelen fiziki bir işyerine ihtiyaç duymayan, adaptasyon ve yaratıcılığı son derece yüksek, çok iyi eğitilmiş bireylerin daha önce hiç duymadığımız mesleklerle uğraştıkları bir küresel oyun sahası oluşturacak.
Biz de şimdiden hazırlanmaya başlasak hiç fena olmaz.
[Bugün, 10 Şubat 2016].