“Paramızın satın alma gücünün nihai koruyucusu, ulusun Merkez Bankası olan FED’de, sonu gelmeyen bir göz hapsine maruz kalmamıza şaşmamak gerek. Asıl bunun tersi olsaydı, budalalık olurdu”.
1996 yılında, merkez bankacılığının tarihçesinden çıkarımlar yapan bu konuşmayı, ödül aldığı bir törende dönemin FED Başkanı Greenspan yapıyordu.
Greenspan’i, gelmiş geçmiş en iyi FED Başkanı olarak “rock star” sıfatıyla ananlar da var; politikalarının krizin doğmasına neden olduğu iddiasıyla suçlayanlar da...
Tüm bunlar bir yana, Greenspan’in, FED kariyerinin ortalarında yaptığı efsane konuşmada anlatmaya çalıştığı, merkez bankacılığının öteden beri ne zorlu bir görev olduğuydu.
İŞİN DOĞASINDA VAR
Zira kararlarıyla, ülkenin zenginliğini ve bireylerin ekonomik statüsünü etkileyen bir kurumun eleştirilere maruz kalması, ne kadar bağımsız olursa olsun, kaçınılmazdı.
Greenspan o akşam devam eden sözlerinde, bir yandan kurumunun elinden geleni yaptığını, diğer yandan da, sorgulanmanın, işin doğasında olduğunu ifade ediyordu.
1 asrı devirmiş olan FED, o konuşmadan yıllar sonra bugün de farklı boyutlarda eleştiriler alıyor. Başkan Yellen şu günlerde, hem Cumhuriyetçi hem de Demokratik kanadın yoğun baskısı altında.
ALEVLENEN TARTIŞMA
Merkez Bankası (MB) ile siyasiler ve hatta iş dünyası arasındaki atışmalar ve fikir ayrılıkları, ne belli bir döneme ait, ne de belli bir ülkeye. Zira Greenspan’in de ifade etmeye çalıştığı gibi, MB kararları, ekonomik oyunculara dokunan hissedilir sonuçlarıyla ön plana çıkabiliyor.
Hatta bu tartışmalar, MB görev tanımlarını da sık sık sorgulatıyor. Özellikle küresel kriz sonrası bunun ayyuka çıktığını görüyoruz. Nitekim son finansal kriz, bir işgücü krizine dönüştü: Dünya çapında 28 milyon iş kaybı yaşandığı, 39 milyon kişinin ise işgücü piyasalarından elini ayağını çektiği tahmin ediliyor.
İşte emek piyasalarının geçirdiği bu yıpranma, yıllardır dünya ekonomisinin öncelikli gündem maddeleri arasında. Bu doğrultuda ülkeler alternatif politikalar geliştirmeye kafa yorarken, ana aktörlerden Merkez Bankaları da, süreçten nasibini almış durumda. Tartışmalar alevlendi: MB’nin görevi fiyat istikrarıyla sınırlı mı kalmalı yoksa büyüme/istihdam hedefleriyle genişletilmeli mi?
TEK HEDEF Mİ, ÇİFT HEDEF Mİ?
Malum, ABD MB FED, çift hedefli politikasıyla, hem işsizlik oranını hem de enflasyonu gözetiyor. Zira bireylerin refahı açısından kritik olan bu 2 faktöre dair hedeflerle ilerleyerek, daha kapsayıcı hareket etmek ve beklentileri şekillendirmek amaçlanıyor.
Bu noktada yöneltilen soru ise şu: İstihdamı da gözeten bir uygulama, fiyat istikrarından taviz verdirir mi? Gelişmiş ülke MB’lerini uzun vadede kıyaslayan analizler, ikiz hedefli FED’in, enflasyonda en az diğerleri kadar başarılı olduğunu gösteriyor. Taviz verilmemiş.
Öte yandan, gelişen ekonomilerin de, ilgili arayışları sürüyor. Hatta bazı ülkelerin, MB görevleri üzerinde, Uluslararası Çalışma Örgütü (ILO) ile yürüttüğü çalışmalar var. Bununla birlikte, aşılması gereken en bariz sorun, bu ekonomilerde döviz kuru gibi, parasal aktarım mekanizmasının etkinliğini azaltabilen kanallar. Rezervler, dolarizasyon ve emtia şokları, ilgili gürültülerden. Dolayısıyla, gürültü ne kadar çoksa, kırılganlık da o kadar artıyor ve çift hedefin hayata geçmesi zorlaşıyor.
BİZDEKİ TARTIŞMA
Benzer tartışmalar, bizde de mevcut. Zira TCMB’nin ana görevi, malum, fiyat istikrarı. Bir diğer misyonu ise, finansal istikrar. İhracatçıya yönelik kredi uygulamaları gibi verdiği destekler olsa da, kalkınma ve istihdama dair adlı adınca bir görevi yok.
İşte faizlerin düşerek yatırımları canlandırmasının arzu edildiği bir ortamda, merkez bankacılığının rolü, ülkemizde de gündeme geliyor. Bununla beraber, kur kanalı sürtüşmesi, bizdeki mekanizmayı da zayıflatan halkalardan. Bununla yüzleşen ülkelerin ise Merkez’lerine, sanayi politikalarıyla uyumlu, öncelikli sektörlere avantaj sağlayan ve KOBİ’leri önceleyen kredi uygulamaları telkin ettiğini görüyoruz.
Tabii bu yapılırken, ekonomi organlarıyla maksimum uyumun ve doğru yatırımlara akışın sağlanması şart... Zira temel amaç, istihdam dostu büyümeye yön verebilmek.
GÖZLER TCMB’DE
Bugün Para Politikası Kurulu toplanıyor. Enflasyonun düşme trendine girdiği şu ortamda, küresel para politikalarını da göz önüne aldığımızda, faiz indiriminin kademeli devamının gelmesini bekliyoruz.
Öte yandan, faiz aracı bir yana, bahsettiğim, büyümeyi destekleyici sektör ve ölçek odaklı çalışmalara da yoğunlaşılmalı. Ayrıca, enflasyonist baskıcılardan olan gıdada arz dışı faktörlerin etkisini kırmak gibi, dayanışmayla hareket edilecek hususlar var.
Uzun vadede rahat edebilmek ise, kafayı kırılganlıklarımıza takmaktan geçiyor. Bu anlamda, varsa yoksa “teknoloji ve enerji açıklarımızı” kapatma çabasında olmalıyız.
Tüm bunlar için de, ekonomi yönetimi ve TCMB’nin etkin bir iletişim ve koordinasyon içine girmesi gerekiyor. Neticede ayan beyan tanımlanmış: TCMB, hükümetin “mali ajanı”dır.
İşte hal böyleyken, görüşler farklı ancak niyetler tek ve halisken; fikir ayrılıklarını malzeme edip fitne çıkartmaya, karşılıklı tarafları zedelemeye ve istikrarın devamına olan inancı yıkmaya çalışanlara, kimse prim vermesin.
En zor dönemde dahi unutmamamız gereken; olumlu beklentileri ve istikrardaki kararlılığımızı koruyup kollamazsak, sıkıntılı günleri aşamayacağımız gerçeğidir. Meselenin odaklanacak esas “merkez”i de, budur.
Tozun gürültünün arasında, gözden kaybetmeyelim.
[Yeni Şafak, 24 Şubat 2015]