Devletin zirvesinde yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatma olayı ve onun tetiklediği 2001 krizinin üzerinden 17 yıl geçti. O dönem görevde olan bakanlar, Türkiye'nin maruz kaldığı ekonomik operasyonun günümüzle benzerlik taşıdığını belirtti.
Türkiye, 19 Şubat 2001'de toplanan Milli Güvenlik Kurulunda (MGK), dönemin Cumhurbaşkanı Ahmet Necdet Sezer ile dönemin Başbakanı Bülent Ecevit arasında yaşanan Anayasa kitapçığı fırlatma olayının etkisiyle tarihinin en büyük krizlerinden birini yaşadı.
MGK sonrası yapılan açıklamalarla kriz büyürken, borsa ilk gün yüzde 14,6, üç günde 29,3 değer kaybetti. Repo faizleri yüzde 760'a, ardından da yüzde 7 bin 500'e tırmandı. Merkez Bankasından 7,6 milyar dolarlık döviz çıkışı oldu. Türkiye 2001 yılında yüzde 5,7 küçülürken, enflasyon oranı yüzde 88'i aştı.
Türkiye, krizin ilerleyen dönemlerinde "sabit döviz kuru" sistemini terk ederek, dalgalı kura geçti. Kriz öncesi 623 bin lira olan dolar, 1 milyon 225 bin liraya tırmandı. İç borçlanmanın ortalama vadesi 410 günden 148 güne düştü. Kredi kartlarında aylık faizler yüzde 60'lara kadar tırmandı.
2000 yılında yüzde 6,5 olan işsizlik oranı, 2001 yılında yüzde 8,5'e, 2002'de 10,3'e yükseldi. Standart and Poor's, Türkiye'nin kredi notunu düşürürken, mart ayında Kemal Derviş, ekonomiden sorumlu devlet bakanı olarak kabineye girdi. Bankalara el koyma süreci bu dönemde de devam etti. Ekonomideki sıkıntıya bağlı olarak büyük esnaf eylemleri başladı.
Hükümet tarafından, krizin etkilerini ortadan kaldırmak için "Güçlü Ekonomiye Geçiş Programı" açıklandı. Merkez Bankasına özerklik getiren yasa ile Bankacılık Yasası bu dönemde Meclisten geçti. Türkiye, 20 milyon liralık banknotla tanıştı. İlerleyen dönemde pek çok bakan ve bürokrat görevlerinden istifa etti.
3 Kasım 2002'de yapılan seçimlerde, AK Parti tek başına iktidara geldi. Krizin yaşandığı dönemde koalisyonda bulunan DSP, MHP ve ANAP ise Meclis dışında kaldı.
Türkiye'nin şoklara direnci 2001'e göre katbekat arttı
SETA Ekonomi Araştırmaları Direktörü Doç. Dr. Nurullah Gür de Anayasa kitapçığı fırlatma vakasının, Cumhuriyet tarihinin en büyük ekonomik krizlerinden birinin fitilini ateşlediğini belirterek, bu olayın, zaten 2000 yılının sonunda zor günler geçiren Türkiye ekonomisinin dibi görmesine neden olduğunu dile getirdi. Türkiye ekonomisinin 2001 yılında daraldığını anımsatan Gür, "Dolar kuru 600 bin lira seviyesinden 1 milyon liranın üzerine çıktı. Bu süreçte 10'dan fazla banka Tasarruf Mevduatı Sigorta Fonu'na devredildi. Mevduat sahiplerinin tasarrufları kısa sürede eridi. Repo faizleri yüzde 7 bin 500 seviyesini gördü. Borsa çöktü. İşsizlik ve yoksulluk hızla arttı. Ekonomideki bu çöküş yüzünden Türkiye yeniden IMF ile masaya oturmak zorunda kaldı. 2000-2001 krizi sonrasında bankacılık sektörü ve kamu maliyesi yeniden yapılandırıldı." dedi.
2002 yılındaki genel seçimler sonrası yakalanan siyasi istikrarın, makroekonomik istikrarın sağlanmasının önünü açtığını ifade eden Gür, bankacılık sektörünün kendisini geliştirdiğini, bütçe açığı ve kamu borç oranının hızla düştüğünü, enflasyonun çok uzun bir aradan sonra tek haneli rakamlara indiğini anlattı.
Nurullah Gür, şunları kaydetti:
"2000-2001 krizinden sonra gerçekleştirilen yapısal reformlar ve 15 yıldan daha fazla süredir devam eden siyasi istikrar Türkiye ekonomisinin iç ve dış şoklara karşı direncini 2001 yılına kıyasla katbekat artırmıştır. Türkiye, küresel finans krizinin etkilerinden dünya genelinde en hızlı kurtulan ülkelerden biri olmuştur. Türkiye ekonomisi, Gezi Parkı olaylarından 17-25 Aralık operasyonlarına, Suriye'deki iç savaştan 15 Temmuz hain darbe girişimine kadar birçok iç ve dış şoklardan asgari düzeyde etkilenerek yükselişini sürdürmektedir. Son yıllarda yaşadığımız bunca badireye rağmen Türkiye son yıllarda G20 ülkeleri arasında en hızlı büyüyen ilk üç ekonomiden birisidir. Bu, her ülkenin ulaşabileceği bir başarı değildir."
[AA, 18 Åžubat 2018]