CUMHURÄ°YET’Ä°N kuruluÅŸundan beri Türkiye’nin bir Kürt meselesi hep var olageldi. Önceleri, ağırlıklı olarak entegrasyon ve geri kalmışlık kaygılarıyla ele alınan bu sorun, 1980’lerden itibaren, PKK’nın ortaya çıkmasıyla bir güvenlik sorunu olarak algılandı. Güvenlik perspektifinin hákim olduÄŸu 1990’lı yıllar boyunca, OHAL yönetiminde Kürt sorunu teröre indirgenerek yönetilmeye çalışıldı. Böylece terör, Kürt sorununun karmaşık dinamiklerini gözardı eden bir iÅŸlev gördü. Çeyrek yüzyıldır, Türkiye’de ve bölgede Kürt sorununun mahiyetini radikal bir biçimde deÄŸiÅŸtirecek birçok geliÅŸme yaÅŸanmasına raÄŸmen, kamu otoritesinin soruna yaklaşımında terörle mücadele perspektifi ağırlığını korumaya devam etmektedir
1990’dan bu yana Kürt meselesine yaslanarak faaliyet gösteren siyasi hareketlerin söylem ve politikaları sorunu dönüÅŸtürmüÅŸ durumdadır. Aynı ÅŸekilde 1990’lar boyunca meydana gelen zorunlu göç, Türkiye’nin ve Kürtlerin demografik yapısını radikal bir deÄŸiÅŸikliÄŸe uÄŸratarak ülkenin her tarafında Kürt meselesini hissedilir hale getirmiÅŸtir. 1999 yılında Öcalan’ın yakalanması, PKK’nın söylem ve faaliyetlerinde ciddi bir dönüÅŸüme yol açmış ve terör örgütünün kaderini uluslararası çıkar dengelerindeki iÅŸlevine bağımlı kılarak, yönetilmesini zorlaÅŸtırmıştır. Son olarak, 2000’li yıllarla beraber, Kuzey Irak’taki Kürtlerin özerk bir siyasi yapılanmaya sahip olmaları, Kürt sorununun bir ‘Kürdistan sorununa’ dönüÅŸmesi riskini doÄŸurmuÅŸ durumdadır.
YaÅŸanan bunca geliÅŸmeyi yönetebilecek dinamik bir siyasal aklın geçmiÅŸ yıllarda devreye girmemesi, sorunun boyutlarını arttırarak, birlik ve bütünlüÄŸü tehdit eden bir yapıya yol açmıştır. Sorun, gün geçtikçe yönetilemez bir hal almakta ve Türkiye’nin geleceÄŸini esir alan bir iÅŸlev görmektedir. Bu çerçevede, Kürt sorununu oluÅŸturan karmaşık süreçlerle yüzleÅŸebilecek kapsamlı bir çözüm paketinin eÅŸ zamanlı olarak yürürlüÄŸe konması gerekmektedir. Güvenlik tedbirleriyle beraber demokratik reformların gerçekleÅŸtirildiÄŸi, farklılık taleplerinin karşılanmasıyla beraber kardeÅŸlik hukukunun tahkim edildiÄŸi, ekonomik tedbirlerle beraber siyasi tedbirlerin alındığı kapsamlı bir çözüm programı, birlik ve beraberliÄŸi saÄŸlayarak, Türkiye’nin ciddi bir kriz olarak yaÅŸadığı bu sorunu büyük bir fırsata dönüÅŸtürebilir.
Etno-seküler yaklaşım
Türkiye’de en geniÅŸ anlamda ‘Kürt meselesi’ kavramsallaÅŸtırmasıyla ifade edilebilecek bir sorunun varlığına inanan bütün kesimlerin, birçok çevrenin Kürt meselesi ile ilgili bir önerisi ve bu önerilerin beslendiÄŸi bir söylemsel formasyonu mevcuttur. Ancak sorunun bugün aldığı biçim ve boyutta soruna yönelik tanımları ve çözüm önerileri baÄŸlamında en fazla katkısı olan iki genel yaklaşım üzerinde özellikle durmak gerekir. Bu yaklaşımları güvenlik perspektifi ve etno-seküler yaklaşım baÅŸlıkları altında ele almak mümkündür.
Güvenlik perspektifi:
Kürt sorunu, Cumhuriyetin kuruluÅŸundan bugüne kadarki resmi söylemde, dönemsel önceliklere göre aÅŸiret yapısından geri kalmışlığa, cehaletten dış mihrak kışkırtmacılığına kadar pek çok farklı biçimde ele alınmıştır. Ancak, PKK’nın ortaya çıkmasıyla birlikte, 80’lerin ortalarından itibaren kamu bürokrasisinin soruna yaklaşımı daha çok asayiÅŸ