ABD’nin eski Ankara Büyükelçisi James Jeffrey bir gazeteye verdiği röportajda ABD’nin Türkiye politikasına dair çok önemli tespitlerde bulundu. Röportaj baştan aşağı sorunlu “Amerikan zihniyetinin” örneklerini sunsa da son zamanlarda bir ABDli’den duyduğumuz en samimi ifadeleri de barındırıyor.
Önce samimiyetten başlayalım; Washington’daki yarım akıllı elli Türkiye “azmanının” söylemekten çekindiğini Jeffrey lafı dolandırmadan söylüyor: “ Erdoğan çelişkilerimizi yüzümüze vuruyor. Bazı Doğu Asya ve Arap ülkelerinin yaptığı gibi bize yaltaklansanız, özgürlükçüymüş gibi davransanız böyle olmayacak.” Bunlar belki de Jeffrey’nin ahir hayatında kurduğu en anlamlı ve en içi dolu cümleler. Senelerdir Türkiye’ye çekilen operasyonların, teröristlerle dayanışmaların, basın özgürlüğü muhabbetlerini ağza sakız yapmaların, FETÖ’ye kucak açmaların vs. sebebi, Cumhurbaşkanı’nın ezberlerini bozmaları, ikiyüzlülüklerine tahammül etmemesi ve doğru bildiğini yüzlerine vurması. Bunun dışında edilen ağdalı lafların, uluslararası ilişkiler safsatalarının, özgürlük-otoriterlik tartışmalarının hiçbir anlamı, önemi ve değeri yok.
Bu açık sözlülüğü dışında Jeffrey’nin mülakatı çelişkilerle ve diplomatik diş göstermelerle dolu. O samimi itiraflarından sonra kimse diğer kısımlarda söylediklerine dikkat göstermedi ama mülakatın geneli Amerikan’ın sorunlu zihniyetini faş eder mahiyette. Örneğin öğreniyoruz ki ABD’de genel olarak “Türklerden hoşlanmama durumu” varmış. “Çok şaşırdık, dünyamız karardı” falan dememizi mi bekliyorlar bilmiyorum. Boşuna “kalp kalbe karşıdır” dememişler. Türklerde de “ABD’den hoşlanmama durumu” var; hem de her kesiminde: İslami kesiminden ulusalcısına kadar. Kendisine yaltaklanandan hoşlanan, yaltaklanmayandan hoşlanmadığı gibi türlü iftiralar atan; üstüne üstlük kendisine yaltaklanmayanlara karşı FETÖ, PKK gibi terör örgütlerini destekleyen bir ülkeyi kim sever ki?
Anladık ABD çelişkilerinin yüzüne vurulmasını istemiyor da bir taraftan “Amerika’da en önem verdiğimiz değerlerin başında adalet ve hukukun üstünlüğü gelir” deyip diğer taraftan da “Büyük güçler sinirlendiklerinde normalde yapabilecekleri şeyleri de yapmazlar” demek de nedir yahu? Tamam, bizi “küçük güç” olarak görüyorsunuz ve ABD’ye istediğini yaptırmanın tek yolu önünde saygıyla eğilmek diyorsunuz da bunu yaparken adalet ve hukuk gibi kutsal kavramları kullanmasanız ne iyi olur.
“Hükümet üyelerine suikast gibi terör olarak kabul edilebilecek eylemler söz konusuysa” derken FETÖ’nün suikastçı teröristlerinin girdiği lağım çukurunu da mı görmemiş miydin bre sefir bey? Yoksa ABD’ye yaltaklanmaları FETÖ’yü terör tanımından da çıkarıyor mu? Ya PKK’ya ne demeli? Tamam, yüzünüze vurmadan söyleyelim: İkiyüzlü olduğunuzdan mı PKK ve YPG’yi iki ayrı örgüt olarak görüyorsunuz? Sorun fizyolojik mi, duygusal mı?
Mülakattaki “Bana kalırsa darbe başarılı olsaydı Washington buna kesinlikle karşı çıkardı” kısmını bir istihza cümlesi olarak kabul ediyoruz. “Mülakat çok ciddi ilerliyor, arada bir espri yapayım” gayreti sonucu sarf edilmiş bir cümle. Kusura bakmayın, “küçük güç” olsak da “büyük gücün” esprileri bizi güldürmüyor. “Desteklediğiniz darbeler; destekleyeceğiniz darbelerin teminatıdır” diyoruz ve kendi işimize bakıyoruz. Malum yapacak çok işimiz var, size rağmen…
[Akşam, 20 Ağustos 2016].