Amerika'da başkanlık seçiminin yapıldığı yıllar birçoklarına göre dış politika konusunda en büyük hatalara şahit olunan zamanlardır. Her ne kadar genel prensip olarak dışişleri bakanı ve savunma bakanı kampanyalarda yer almak yerine dış politikayı mevcut şekilde yönetmeye devam etse de olası kamuoyu tepkisi ve politika değişikliklerinin yol açabileceği olumsuz seçmen davranışları endişesi çoğu zaman seçim yılını dış politika açısından felce uğratır. Soğuk Savaş yıllarında içine girilen en büyük bataklık olan Vietnam meselesinin bir kangrene dönüşmesine, büyük ölçüde başkanlık seçiminin yapıldığı 1964 yılında Başkan Johnson ve ekibinin sergilediği pasiflik ve eylemsizlik sebep olmuştu. O dönemde görev yapan kişiler, yazdıkları kitaplarda o sene yapılan hatalardan çıkarılabilecek en büyük dersin "politikanın stratejinin düşmanı olması" olduğunu ifade etmişlerdi.
Başkanlık seçimi yapılan yıllarda hissedilen politik kaygılar stratejik aklın düşmanı olmanın yanında bazen farklı trajedilere de sebebiyet verebiliyor. 1992 yılında başkan Bush'un Bosna konusunda ortaya koyduğu etkisiz tavır ve yönetimin meselenin gazetelerin ilk sayfalarında yer almaması için verdiği uğraşı birçokları seçim yılında meydana gelmesiyle açıklamıştı. 1990'lı yılların ortasına gelindiğinde ve Bosna'daki katliamın yaraları henüz sarılmamışken, bu sefer de Ruanda'da benzer bir durum yaşanacak ve Amerika bir soykırıma daha yapılacak bir müdahaleye, kamuoyu maliyetini hesaba katarak seyirci kalacaktı. Masraf ve mesuliyetten kaçarak meseleye duyarsız kalan diğer Batılı ülkeler ise seneler boyunca oluşturmaya çalıştıkları insan hakları ve demokratikleşme normunun mezar kazıcısı olacaklardı.
Bosna'da yaşananların üzerinden neredeyse yirmi yıl geçtikten sonra bu sefer Suriye'de yaşanan trajedi Amerika'da yapılacak başkanlık seçimlerinin kurbanı oluyor. Libya'ya yapılan askeri müdahaleyi "Bir gün daha geç kalsaydık Bingazi'de binlerce insan ölebilirdi" sözleriyle açıklayan ve gelişmiş ülkelerin ezilen halklara karşı duyması gereken sorumluluklardan bahseden başkan Obama, seçim çalışmalarının yoğunluğu ve olası bir askeri kaybın ulusal güvenlik konusundaki kredibilitesini düşürme ihtimalini de göz önüne alarak risk almaktan uzak bir çizgi takip ediyor. Amerika'daki durumu en yakından takip edenlerden biri olan Esad, muhtemelen Şam'da "seçimlere kadar ne yapıp edip durumu müdahale edilemez bir hale getirelim" diyerek Arap Baharı'ndaki en rahat günlerini geçiriyor.Muhtemelen Libya'da yaşananlardan sonra derin bir oh çekerek Amerika'nın bundan sonra Orta Doğu'daki adımlarını sütten dili yanmış bir devlet olarak takip etmesini ümit ediyor.
Bu noktada Amerika'nın yanında diğer büyük güçlerin de insani meselelere ne kadar ilgisiz kaldığını söylemek gerekiyor. Dünyaya demokrasi standartları dersleri veren Avrupa Birliği, yaşanan trajedide kayıpları oynayarak, artık ekonomideki devliği bile tehdit altındayken politikadaki cüceliğini de devam ettirdiğini gözler önüne serdi. Öte yandan Amerika'nın tahtına göz koyduğu söylenen Çin Halk Cumhuriyeti, Suriye'de bu yaşananları engellemeye yönelik bir girişimde bulunmak yerine kendi sınırları içerisinde bu tip bir halk ayaklanması meydana gelmemesi için önlem almakla meşgul. Doğu Asya Denizi'nde iki-üç kayalık için Japonya'ya, Güney Çin Denizi'nde de Filipinler'e kafa tutup donanmasıyla güç gösterileri yapması da kısmen bu önlemlerin bir parçasıydı. Rusya ve Çin gibi güçlerin yükselip küresel sistemi değiştireceği sanılırken bu devletlerin bir önceki devre ait "veto gücünü" ne kadar hoyratça kullandığına da yeniden şahit olmuş olduk.
Bu hafta Suriyeli muhaliflerden kimilerinin gazetelere verdiği "Batı bizi yalnız bıraktı" sitemleri oldukça tanıdık geldi kulaklarımıza. Bu ihanet ilk kez olmadığı gibi Suriye sonuncu da olmayacak. Bir gün Batılı ülkelerde iktidarda olan isimler bu günlere ait "eylemsizlik" sebeplerini açıklayan anı kitapları yazıp ödüller alacak. Bunu yaparken bir yandan da Suriye kamuoyunun Batı'ya olan güven bunalımını anlayabilmek için araştırma programları oluşturacak ve "bizi neden sevmiyorlar" sorularını soracaklar.
Sabah Perspektif (20.10.2012)