Son günlerde İdlib'de Rus bombardımanının artması ve geçen salı günü Putin'in Esad ile görüşmesi dikkatleri Suriye'ye çevirdi.
Aslında ABD'nin Afganistan'dan çekilmesi, Suriye ve Irak'taki askeri varlığını da tekrar gündeme taşımıştı.
Washington'ın başta YPG olmak üzere bölgedeki müttefiklerini yalnız bırakacağı tartışıldı. Biden yönetiminin Trump döneminde başlayan Ortadoğu'da "yeniden konumlanma" politikasını devam ettirdiği artık herkesin malumu. Elbette "bitmeyen savaşlara" son verilmesi ABD'nin bölgeden tümüyle çekilmesi anlamına gelmiyor. Bölgede askeri ve istihbari çıkarlarını korumak için yeterli üsse sahip olan ABD, maliyetli dosyaları bölgedeki aktörlere bırakıyor. Mesela ABD sonrası Afganistan, Rusya, Çin, Pakistan ve İran'ı uğraştıracak ciddi risklere gebe.
Peki Washington'ın Suriye ve Irak'ta Afganistan tipi bir hamlesini beklemek doğru mu? Açıkçası, ABD'nin Suriye ve (Kuzey) Irak'taki askeri varlığı Afganistan ile kıyaslanamayacak ölçüde küçük ve düşük maliyetli. Kongre ve diğer kurumların DEAŞ ile mücadelede kullanıldığı için sempati gösterdiği terör örgütü YPG'yi hızla terk etmesi zayıf ihtimal. Orta ve uzun vadede ise YPG'nin Amerikan korumasını kaybetmesi kaçınılmaz.
BAE'nin Hizi Ve Bölgesel Gerçekler
Biden yönetiminin Ortadoğu politikası bölgedeki aktörleri yeni hareketlenmelere yöneltti. Trump ile küre başında toplanan aktörler bölgesel bir dizayn yapamayacaklarının farkına vardı. Bu da aralarında gerilim olan aktörlerin normalleşme arzusunu güçlendirdi. Katar ablukasını kaldıran Körfez ülkeleri, İran ve Türkiye ile ilişkileri yeniden ele almaya yöneldi. Yemen iç savaşı ve petrol üretimi konularında Suudi Arabistan ile ayrışan BAE, normalleşme arayışında en hırslı ülke.
Tahran ile ilişkilerine sürekli dikkat eden Abu Dabi, Biden'ın kendisine ve Riyad'a mesafe koyduğunun farkında.
Biden yönetiminin İran ile nükleer anlaşma isteğinde olması ve bunun muhafazakâr Reisi'nin cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra da devam etmesi kayıtlara geçti.
Son yedi-sekiz yıldır Türkiye ile hasmane şekilde rekabet eden BAE'nin Türkiye ile hızlı bir normalleşme sürecine girmesi bölgedeki jeopolitik değişimi okumasıyla doğrudan ilgili. Dahası, Yemen'de zorlanan BAE, Libya'da Türkiye'nin denklemi değiştirmesi ile uzlaşmayı öne çıkarmak zorunda kaldı. BAE, Türkiye ile kavga ederek bölgede güçlenemeyeceğini gördü.
Türkiye ve Normalleşmenin Seyri
Son bir yıldır Türkiye de gerilimli ilişkilerde yeni sayfa açma arayışında. ABD, AB, Mısır, Yunanistan, BAE, Suudi Arabistan ve İsrail ile ilişkilerin normalleşmesi politika gündeminde. Afganistan meselesi Ankara ve Washington arasında bir işbirliği alanı olarak ortaya çıktı. "Sözde müttefik" tanımlaması yerini "bölgede paha biçilmez bir ortak" ifadesine bıraktı. Havada bir yumuşama olduysa da Ankara ve Washington arasındaki normalleşmenin henüz başındayız. Yine Doğu Akdeniz'deki gerilimin düşürülmesi, AB ile ticaret ve göç odaklı bir yakınlaşma getirdi.
Henüz istenilen yere gelmedi. Gümrük birliğinin güncellenmesi ve vize serbestisi hedef olmalı. Afgan göçü krizi de Brüksel ve Ankara'nın birlikte çalışma ihtiyacına işaret ediyor. Türkiye ve Mısır arasındaki normalleşme görüşmeleri geçtiğimiz hafta ikinci turu ile Ankara'da devam etti. Libya'da birbirini dengeleme ve Doğu Akdeniz'deki yetki alanlarına dair çıkarlar iki başkentin ilişkileri toparlama isteğinin temel nedeni. Suudi Arabistan ile normalleşme henüz heyetlerin müzakeresi aşamasında. BAE, Mısır, Suudi Arabistan ve İsrail ile normalleşme birbirini etkileyerek süreci daha da hızlandırabilir. "Normalleşme Suriye durağına ne zaman uğrar" sorusuna yarın cevap arayalım.
[Sabah, 17 Eylül 2021].