SETA > Yorum |
Rusya'nın Blöfü AB'nin Teklifi Arasında Türkiye

Rusya'nın Blöfü, AB'nin Teklifi Arasında Türkiye

Rusya konusunda izlenen politika AB ile görüşmelerin seyrini de etkileyecek.

Türkiye'nin bu hafta uluslararası arenada iki ayrı önemli gündemi var. Bir tarafta Türkiye'nin hava sahasının ihlal edilmesiyle başlayan Türkiye ve Rusya arasındaki gerginlik, diğer yanda da Türkiye-AB Zirvesi. İki ayrı başlık birbirinden bağımsız gibi görünse de, Rusya konusunda izlenen politika AB ile görüşmelerin seyrini de etkileyecek.

Rusya daha doğrusu Putin, Suriye'de yaşanan çatışmada Akdeniz'i kontrol etme ihtirasının yön verdiği bir politika izliyor. Bu ihtirasın tarihi, Deli(Büyük) Petro olarak bilinen I. Petro'ya kadar uzanıyor. Putin'in Gürcistan, Ukrayna ve Kırım politikalarından anlaşılacağı üzere, Putin 21. yüzyılın Deli Petro'su olma yolunda ilerlemek istiyor.

Ancak, ne Deli Petro zamanında yaşıyoruz, ne de küresel ekonomik ve siyasi şartlar o dönemle aynı değil.

YAPTIRIMLAR TÜRKİYE EKONOMİSİNİ ETKİLER Mİ?

Türkiye'nin hava sahasını ihlal etmesi nedeniyle Rus uçağının düşürülmesinden bu yana her gün aralıksız bir şekilde yapılan olumsuz açıklamalar devam ediyor.

Son olarak da, Putin, Cumartesi günü aceleye gelmiş her halinden belli olan Türkiye'ye ekonomik yaptırım kararlarının yer aldığı kararnameyi imzaladı. Kararnamede Türkiye'den ihraç edilen malların sınırlandırılması, Türkiye'den Rusya'ya giden şirketlerin faaliyetlerinin kısıtlanması, vize serbestliğinin kaldırılması gibi maddeler yer alıyor.
Rusya, zücaciye dükkânına giren fil misali.

Ancak, kararnamedeki başlıkların her biri Türkiye ekonomisini zora sokacak programlar değil. Çünkü, Türkiye, ihraç ettiği ürünler için Rusya yerine rahatlıkla alternatif pazarlar bulabilir. Türkiye 2008 küresel ekonomik krizde bile alternatif pazarlar bulabilen ülkelerden birisiydi.

Bu süreçte itidalden uzak ve şaşkınlıkla sağa sola yalpalayan bir görüntü çizen Rusya, her şeye rağmen Türkiye'nin bölgesel enerjideki merkez rolünün ve transit ülke konumunun farkında. Rusya neredeyse her saat başında bir açıklama yapmasına rağmen, Türkiye ve Rusya arasındaki ilişkilerin çimentosu olan enerji konusunda olumsuz bir açıklama yapmamaları Türkiye-Rusya ilişkileri açısından olumlu bence.

Ortak projelerin askıya alınması ve Türkiye'ye giden yatırımların durdurulması ve başta da projelendirme aşamasında olan Türk Akımı ve yeni temeli atılan Akkuyu Nükleer Santrali gibi projelerin askıya alınması Rusya ekonomisi için de hiç iyi olmaz.

Ukrayna kriziyle Avrupa ülkeleriyle karşı karşıya gelen, AB ülkeleri ve ABD'nin ekonomik yaptırımları karşısında ekonomisi küçülen Rusya, en önemli gelir kaynağı olan doğalgaz ve petrol vanalarını kapatmasının bedelinin ulusal ekonomisi için ağır olacağının farkında. Türkiye'ye gelen doğalgazın vanasını kapatmak, Rusya ekonomisini ayakta tutan ve tutacak olan doğalgaz geliri musluğunu da kapatmak anlamına geliyor.

Dolayısıyla, bu gerginliğin sürdürülmesinin en başta Rusya ekonomisine zarar vereceği ortada. Çünkü, Türkiye daha yapıcı davrandığı için henüz herhangi bir adım atmadı.

AB-TÜRKİYE ZİRVESİ VE YENİ FASILLAR

Rusya ve Türkiye arasında böyle bir süreç yaşanırken, AB ile müzakerelerin ilerlemesi için dün gerçekleşen Türkiye-AB Zirvesi önemli. Ekim 2005'te başlayan AB'ne katılım müzakerelerinde şimdiye kadar yalnızca 14 fasıl açıldı ve ancak bir fasıl kapandı.
AB'nin Türkiye'nin üyeliğinde sürekli önyargılarla ve siyasi nedenlerle hareket etmesi, ne yazık ki üyelik sürecini daha da uzattı.

Ancak şimdi hem Türkiye hem de AB açısından şartlar oldukça farklı. Çünkü Türkiye'nin AB'ye üyelik sürecinde sürekli sınava tabi tutulduğu dönemlerin aksine, bu sefer AB'nin Türkiye'yi Suriyeli mülteciler sorununun çözümü için kurtarıcı olarak gördüğü bir dönem var.

Dolayısıyla 2016 yılında başta da 17. fasıl olan “ekonomik ve parasal politikalar" faslı olmak üzere yeni fasılların açılması ve vize serbestliğinin zaman kaybedilmeden uygulanmaya başlanması, Türkiye'nin zaten çoktandır hak ettiğini alması demek.
Ancak, AB Türkiye'nin üyelik müzakerelerinin ilerlemesinde Suriyeli mültecilerin tüm yükünün Türkiye tarafından üstlenilmesini ön şart gibi sunuyor. Yalnız süreçte, Türkiye'nin eli daha güçlü. Çünkü Avrupa ülkelerinin korkulu rüyası haline gelen bu konuda Avrupa Türkiye'ye muhtaç.

Türkiye üyelik müzakereleri konusunda hiçbir şartı kabul etmemeli, mülteciler konusunu müzakerelerden sonra bağımsız bir konu olarak ele almalı.

Türkiye ve AB yakınlaşmasının ise, özellikle de konu Suriye olunca, Rusya'nın hoşuna gitmeyeceği çok açık. Bu ise ayrı bir yazı konusu.

[Yeni Şafak, 30 Kasım 2015]