SETA > Yorum |
Petrol Fiyatındaki Düşme Türkiye Ekonomisinin Lehine İşliyor

Petrol Fiyatındaki Düşme Türkiye Ekonomisinin Lehine İşliyor

Brent petrolün varil fiyatı yaklaşık yüzde 60 oranında azalarak 45 dolar oldu. Öyle ki küresel ekonomik krizin en ağır hissedildiği 2009 yılındaki fiyata dönüldü.

2014’de başlayan petrol fiyatlarındaki düşüş 2015 yılında da devam ediyor. Haziran ayında 115 dolar civarında seyreden Brent petrolün varil fiyatı yaklaşık yüzde 60 oranında azalarak 45 dolar oldu. Öyle ki küresel ekonomik krizin en ağır hissedildiği 2009 yılındaki fiyata dönüldü. Hem de petroldeki bu gelişmeler, 2009 yılındaki gibi bir kriz olmamasına rağmen yaşanıyor.

Her ne kadar küresel büyümenin yavaşlamasıyla azalan talep fiyatlardaki düşüşün sebebi olarak gösterilse de, asıl neden azalan talebe rağmen arzın artmasıdır. Bu arz gerçeğinin arkasında da ülkelerin ekonomik ve siyasi güç gösterisi olduğunu biliyoruz. Rusya’nın Ukrayna’yla yaşadığı kriz sonrasında enerjide tüm oyuncular kartlarını öne sürüyor. Rusya Avrupa’ya sağladığı doğalgazın avantajlarını kullanırken, Rusya’ya karşı hamle yapmak isteyenlerin ellerindeki araç bu kez petrol oluyor.

Yani bir tarafında ABD ve Avrupa’nın, diğer tarafında Rusya ve İran’ın bulunduğu masada iki oyuncunun kullandığı araç enerji.

OPEC ÜLKELERİ PETROL ARZ MİKTARINDA YOL AYRIMINDA

Görünen o ki, Rusya’nın can damarı olan enerjiyi kesmek için petrol fiyatlarındaki aşağı yönlü harekete bir süre daha müdahale edilmeyecek petrol üreticileri ülkeler tarafından. Ancak bu durumun ne kadar sürdürülebileceği de petrol arz eden ülkelerin petrol çıkarma maliyetleri ile doğrudan ilgilidir.

Çünkü petrol üretici ülkelerin oluşturduğu OPEC’de yer alan ülkelerden İran, Cezayir, Libya ve Venezuela fiyatların düşmesinden olumsuz etkilendikleri için üretimde kısıntı yapılmasını savunurken, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan buna karşı çıkıyor.

Fiyatlardaki düşüşten OPEC üyesi olmayan ülkelerin petrol üretimini sorumlu tutuyor. Bu noktada petrol arzındaki yol ayrımını belirleyen ise, bu ülkelerin ulusal ekonomilerindeki dinamikleri.

Enerjinin araç olarak kullanıldığı bu güç savaşında petrol üreten ülkelerden kimin kazanacağını şimdiden söylemek zor. Ancak bu savaşta taraf olmadığı halde kazançlı çıkan ülkeler var. Türkiye bu ülkelerin başında geliyor.

CARİ AÇIĞIN BÜYÜME ÜZERİNDEKİ BASKISI AZALIYOR

Ne yazık ki petrol ve doğalgaz gibi enerji kaynaklarında bağımlılığı yüksek olan Türkiye’de ekonomik büyüme arttığında, karşılaştığımız en büyük sorun üretimde kullanılan enerjinin yüksek maliyeti olmuştu.

Ancak bu yıl görülen petrol fiyatlarındaki azalma, Türkiye’nin ödediği enerji faturasını daha da düşürecek. 2014 yılı için 55 milyar dolar olarak beklenen bu fatura yarıya yakın bir miktarda azalacak. Bir taraftan da doğalgaz açısından Rusya’nın Avrupa’da azalan pazar payını Türkiye ile karşılamak istemesi, Rusya’dan alınan doğalgazda indirim avantajını sağladı.

Böylelikle, hem doğalgaz hem de petrolle desteklenen enerji maliyetinin aşağı yönlü hareketi, Türkiye ekonomisinin büyümesini negatif etkileyen cari açığı da azaltmış olacak.

2015-2017 OVP’de 2014 yılı için milli gelirdeki cari açığın oranı yüzde 5,7 olarak tahmin edilmişti. Üstelik bu oran petrol fiyatının 102 dolar olduğu baz alınarak hesaplanmıştı. Bugün ise 102 dolar yerine 45 dolar telaffuz ediliyor. Petrol fiyatındaki her 10 dolarlık düşüşün cari açıkta yaklaşık 4,5 milyar dolar azalmayı sağladığı dikkate alındığında, cari açıktaki düşmeyle beraber cari açığın ekonomi üzerindeki baskısı azalacaktır. Bu durumun Türkiye’nin büyüme potansiyeline ciddi bir destek sağlayacağı ortadadır.

Diğer yandan, petrol fiyatlarındaki düşüşün cari açığın yanı sıra 2015 enflasyon oranlarını da aşağıya çekmesi bekleniyor. Enflasyon ve cari açıktaki olumlu göstergeler, 2015 yılı için öngörülen hedef olan yüzde 4’ün üzerinde ekonomik büyümeye ulaşmayı da kolaylaştıracaktır. Böylelikle, petrol fiyatlarındaki düşmeyle beraber cari açık ve enflasyon oranlarındaki azalma ve üretimdeki artış, birbirini tetikleyen bir zincir oluşturacak.

Enerji fiyatlarının Türkiye lehine işlediği bu dönemde, yapısal dönüşüm reformlarının uygulanması öncesinde Türkiye ekonomisinin manevra alanını genişleten bu sürecin iyi değerlendirilmesiyle, dönüşüm uygulamaları için gerekli şartların oluşturulması sağlanabilir.

[Yeni Şafak, 15 Ocak 2015]