İsrail’in kurucularından ve 4. Başbakan Golda Meir’in bir zamanlar rastladığım şu sözünü, belki de vurucu etkisiyle, hiç unutmam:
“Size, biz İsraillilerin Musa’yı suçladığı bir şey söyleyeyim: Bizi çölde tam 40 yıl dolaştırıp, sonunda Ortadoğu’da petrol olmayan tek yere getirdi.”
İsrail’in bölgedeki hâkimiyetinin bekası için hissettiği en önemli eksiği olan enerjiye dair zihnime kazınan bu söz, son yıllarda Akdeniz’de cereyan eden gelişmelerle iyiden iyiye anlam kazanır oldu.
Zira Meir yanılmıştı. Görmeye ömrünün vefa etmediği Levant Sahası’ndaki kaynakların keşfi, 1950’lerden beri özlemiyle yanıp tutuşulan hazinenin hep aranan “karada” değil de, “denizde” olduğunu göstererek, Meir’in isyanını haksız çıkarmıştı.
HİÇ ABD’SİZ OLUR MU?
Kasım ayında köşemize misafir olan “Akdeniz’de Enerji Oyunları” adlı yazımda, Türkiye’ye karşı oluşan GKRY-Yunanistan-Mısır üçgeninden bahsetmiş, ancak oyunun asıl kurucularının İsrail ve ABD olduğunu not düşerek, işlerin karmaşık olduğuna değinmiştim.
Bugün mevzuya tam da kaldığım yerden devam etmeme ise, bir rapor vesile oldu. Zira geçtiğimiz ay, U.S. Army’ye bağlı bir düşünce kuruluşu Strategic Studies Institute, konuyla ilgili bir rapor yayınladı: Regionalizing East Mediterranean Gas: Energy Security, Stability, and the U.S. Role.
“Doğu Akdeniz’de enerji, ABD’siz paylaşılmaz” demeye getiren bir başlık...
ORTAKLARIN TADI KAÇMASIN
Kıbrıs ve İsrail açıklarını içine alan Levant Bölgesi, Suriye, Lübnan ve Filistin’in de kıyı ve açıklarındaki kaynakları da kapsayarak, en az 1,7 milyar varillik petrol ve 3,5 trilyon metre küp doğalgaza sahip. Bunun, tespit edilen potansiyel alanın sadece 1/3’lük kısmına ait olduğunun altını çizelim.
D. Akdeniz’in ışıldayan hidrokarbon hazinesi, doğal olarak bölgeyi son yıllarda iyiden iyiye gözbebeği yapmış durumda. Özellikle İsrail ve GKRY, dışa bağımlı oldukları enerjide artık özgür olmakla kalmayıp, bu işten büyük paralar dahi kazanabilecekler. Dolayısıyla kaynaklar, tam bir oyun değiştirici niteliğinde...
Ancak bölgedeki ihtilaflar, iki aktörün tadını kaçırıyor. Özellikle, Arap-İsrail çatışması ile Türkiye’nin Kuzey Kıbrıs’ın hak arayışına hamilik etmesi...
İşte raporumuz da, bu argümandan yola çıkarak diyor ki: D. Akdeniz’deki kaynakların ekonomik ve jeostratejik önemi müthiştir ancak; sadece bölge için değil, bölgenin ABD gibi müttefikleri için de öyledir! Gibisi fazla...
ENERJİ BÖLGEYE HAPSOLMASIN
Kıbrıs, malumunuz, ABD’nin askeri operasyonları ve istihbarat çalışmaları için stratejik bir üs. Buradan hareketle rapor, adadaki konumunun herhangi bir zarara uğramaması için, ABD’nin, GKRY ve Türkiye arasında ara bulucu rol oynaması gerektiğini belirtiyor.
Zira söz konusu kaynakların gelişiminde herhangi bir sekte yaşanması, sadece GKRY’yi değil, tüm müttefiklerini alarma geçirirmiş. Kimse, ekonomisi batma noktasındaki “stratejik üs” GKRY’nin umudunu tuzla buz etmek istemiyor.
Tabii Ada’nın öne çıkarılmasının daha önemli bir nedeni, İsrail ve GKRY arasında bir işbirliği sağlamak... Nitekim daha önce altını çizdiğim gibi, bölgedeki enerjinin dünyaya ulaşmasında en ekonomik seçenek olmasına rağmen, Türkiye’nin oyunun içinde konumlanması pek istenmiyor. İşte bu nedenle de, boru hattı seçeneği yerine, LNG (sıvılaştırılmış doğalgaz) opsiyonu öne çıkarılıyor.
Zira Türkiye olmazsa, LNG’siz bir strateji, şu anda iki aktörün de, sevilmediği bölge içine hapsolması ve dolayısıyla kaynaklarını paraya çevirememesi demek...
TÜRKİYE VARKEN LNG’Yİ ZORLAMAK
Bu ise, tam da düşündüğümüz gibi, İsrail ve GKRY’nin, keşfettikleri gücü ABD katalizörüyle hayata geçirmesi anlamına geliyor.
Rapor da işte bu çerçevede, iki taraf arasında ortak bir LNG girişiminin faydalarına dikkat çekiyor. Rumların, adada sadece kendi kaynakları için LNG tesisi kurması feasible olmadığı için, Mısır ile attığı işbirliği adımlarından daha önce bahsetmiştim.
Tekrarlamayacağım ancak ekleme yapayım: İşbirliğinin parçası olmasını beklediğimiz İsrail katılımının işaretlerine, bu raporda rastlıyoruz. Tabii Mısır’daki hazır tesislerin yanı sıra, Kıbrıs’ta da ortak bir tesis düşünülebilecek.
Öte yandan çalışma, Türkiye’nin enerji hub’ı olma potansiyelinden de bahsetmiyor değil. GKRY başta olmak üzere belli aktörlerin menfaatleriyle çelişse de, en akılcı olan Türkiye odaklı çözüm için, AB’nin ara bulucu olması gerektiğini daha önce yazmıştım. Raporda ABD’ye atfedilen rol gereği, bu mevzuda ortak bir Batılı güç oluşturulması bizim de işimize gelir.
Rapor ise, Kıbrıs düğümü çözülmeden işin zor olduğunu vurguluyor. Bununla birlikte, Türkiye’nin önemini gündeme getirme sebebinin, kara kaşımız kara gözümüz olmadığını da, son sayfalarında açıklıyor:
“Rusya ile Batı arasındaki kriz, gerek İsrail gerekse Kıbrıs gazının Türkiye güzergâhını kullanarak ihraç edilmesine zemin oluşturuyor”.
Kısacası, burada yer veremediklerim de dâhil olmak üzere, puzzle’ın irili ufaklı parçalarını birleştirip büyük resme ulaştığımızda, yine ABD’nin Büyük Güç kurgusunu görmüş oluyoruz.
Bu bağlamda raporun son satırları, bizim de son satırlarımız olsun:
“Bölgede, ABD’nin gözle görülür bir diplomatik ve askeri yardımı olmaması halinde, yükselen güçler ve yeni barış bozucularla kısmi ittifaklar doğabilir”.
Kimi kast ettiklerini biz biliyoruz. Zaten onlar da söylemiş: Rusya ve Çin...
[Yeni Şafak, 23 Ocak 2015]