Enerji konusu öyle bir noktaya geldi ki, neredeyse uluslararası tüm siyasi ve ekonomik ilişkilerin kilit noktasını oluşturuyor. Üstelik eski dönemdeki “enerji kaynaklarına sahip olma üstünlüğü” ne dair ortak kabul söz konusu değil artık.
Enerji kaynaklarına sahip olmak kadar, hem bu enerjiyi satın alacak pazarların bulunması, hem de enerji arz güvenliğini sağlayacak koridorların veya rotaların kurulması önemli.
Özellikle son dönemde yaşananlar, yeni dönemde enerji paradigmasının bu eksende gelişeceğini kanıtlıyor. Eski dönemdeki enerji paradigmasının kırılması ilk olarak Rusya ve Ukrayna kriziyle yaşanmıştı. Rusya'nın özellikle doğalgazda AB ülkelerine kurduğu üstünlük, ilk kez Ukrayna krizi sonrasında ciddi bir biçimde tehlike olarak algılandı.
Bu tarihten itibaren de, enerjide yeni alternatif arayışları ve enerji arz güvenliği ciddi bir şekilde konuşulmaya başlandı.
Bu süreçte Türkiye, AB, ABD ve Rusya arasında yaşananlara taraf olmadan, kendi ulusal menfaatleri ne gerektiriyorsa ona göre davrandı. Batılı ülkelerin Rusya'ya ambargo uygulamasına karşılık, siyasi konularda birbirlerine göre taban tabana zıt olmalarına rağmen Türkiye, Rusya'yla olan enerji ve ekonomik ilişkilerine devam etti.
Diğer yandan, Rusya'nın ABD ve AB ülkeleri tarafından ağır bir ekonomik ambargo altına alındığı bir dönemde, Rusya Güney Akım projesini iptal ederek Türk Akımı projesini gündeme aldı.
TÜRKİYE'NİN AB İLİŞKİLERİNE “ENERJİ” DOPİNGİ
Ancak, Türkiye'nin Rusya'yla uçak düşürme sonrasında yaşadığı gerginlik bölgede yeni bir denklemin kurulmasına neden oldu. Bu durum, Rusya'nın bölgede yalnızlaşmasına ve Rusya'ya enerjidebağımlı olan ülkelerin Türkiye üzerinden Rusya'ya yeni alternatifler geliştirme sürecini de hızlandırdı.
Çünkü, Türkiye'nin jeopolitik konumu, Rusya için bir dezavantaj oluştururken AB ülkeleri için ise enerji konusunda avantaj anlamına geliyor.
Son dönemlerde Türkiye, enerjide cesur denilebilecek ve birilerini rahatsız eden adımlar atıyor. “Enerji merkezi” olma hedefinden bahsettiğimizde, bu hedefin ütopik, yani gerçekçi olmadığına dair yapılan eleştirilerin haksızlığı, bugün geldiğimiz noktada ortada.
AB Enerji ve İklim Komiseri Canete'nin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak ile gerçekleştirdiği görüşme sonrası yaptığı açıklama, Türkiye'nin enerji merkezi olma hedefinin AB düzeyinde de karşılık bulduğunu gösteriyor.
Canete, “Türkiye, bu bölgede enerji merkezi oluşturulabilecek çok iyi bir nokta. Hem LNG alımı hem de boru hattı gazı için çok elverişli bir pozisyonda” ifadesiyle AB'nin Rusya'ya doğalgazdaki bağımlılığını azaltmada Türkiye'ye ihtiyaçları olduğunu ilan etmiş oldu.
TANAP'la başlayan Türkiye'nin enerjide merkez olma hedefi, artık uluslararası düzeyde kabul edilmiş durumda. Güney Gaz Koridoru'nun esas damarı TANAP ve bu gaz boru hattının başlıca aktörleri Türkiye ve Azerbaycan. İran'a yaptırımların kalkmasıyla Güney Gaz Koridoru'na dâhil olacak paydaşlardan birisinin İran olma olasılığı ise artıyor.
Diğer taraftan, Türkmenistan'ın bu koridora katılım konusunda ne kadar istekli davrandığı da biliniyor. Doğu Akdeniz ve Kuzey Irak Kürt Bölgesi kaynakları da bu koridor için önemli potansiyel.
Görünen o ki, Rusya'nın doğalgazdaki tekel gücünü azaltma hedefinde özellikle AB ülkeleri çok kararlı. Ancak bunu yapabilmek için, yani Rusya'ya enerjideki bağımlılıklarını azaltmak için AB ülkelerinin Türkiye'ye ihtiyaçları var. Türkiye'nin yalnızca jeopolitik konumu değil öne çıkan.
ENERJİ FASLI AÇILIYOR
Diğer yandan, Türkiye'nin enerjide üstleneceği rol aynı zamanda AB'yle olan ilişkilerine, başta da Enerji Faslı'nın açılmasına doping etkisi yapabilir.
Enerji arz güvenliğinin sağlanması, Güney Gaz Koridoru'nun geliştirilmesi, entegre ve ortak Avrupa enerji pazarının oluşturulması ve enerji verimliliği konusunda atılan ve atılacak adımlar, siyasi nedenlerle bekleyen Enerji Faslı'nın açılma sürecini hızlandırabilir.
AB'nin enerji arz güvenliğini sağlayan ülkeler olan Norveç, Cezayir ve ABD ile devam eden yüksek düzeyli diyaloglarına Türkiye'nin de dâhil edilmesi, Türkiye'nin de enerji arz güvenliğinin sağlanmasında vazgeçilmez bir aktör olduğunun da ispatıdır.
Bu süreç aslında, Türkiye'nin sahip olmadığı “enerji” de jeopolitik konumuyla enerjinin merkez olacağının da habercisi.
[Yeni Şafak, 1 Şubat 2016]