SETA > Haber |
Bünyamin Keskin Almanya Erdoğan'ı Tehlike Olarak Görüyor

Bünyamin Keskin: Almanya Erdoğan'ı Tehlike Olarak Görüyor

Türkiye Almanya arasında yaşanan krizi SETA Dış Politika Araştırmaları Direktörlüğü’nden Bünyamin Keskin yorumladı.

 

Alman medyasında uzun bir zamandan beri devam eden kara propagandaya siyasiler de katıldı. Alman Dışişleri Bakanı Sigmar Gabriel, düzenlediği basın açıklamasında “Türkiye politikamıza yeni bir yön vermemiz gerekiyor” dedi.

Siyaset, Ekonomi ve Toplum Araştırmaları Vakfı (SETA) Dış Politika Araştırmaları Direktörlüğü’nden Bünyamin Keskin’le Türkiye Almanya arasındaki gerilimin dününü ve bugününü konuştuk.

Ergün Munduz: Türkiye – Almanya ilişkilerinde Gezi Olaylarıyla başlayan gerginliğin arka planı nedir?

Gerginliği bağlayabileceğimiz tek bir neden veya bir arka plan yok aslında. Almanya’nın tutumunu belirleyen birden fazla boyuttan bahsedilebilir. Bunlardan bir tanesi Türkiye’deki seçilmiş hükümetin Almanya’daki toplum ve siyaset tarafından ideolojik gerekçelerle karşıt görülmesi.

Açık konuşmak gerekirse Almanlar için Türkiye Ortadoğu ve Asya’ya açılan önemli bir kapı. Bu kapıyı İslamcı veya İslamist olarak adlandırdıkları bir partinin yönetmesi kendi çıkarları açısından tehlike arz ediyor.

İkinci neden Türkiye’nin Avrupa’da ve bölgede ekonomik açıdan etkili ve söz sahibi olması. Bu da Almanya’da siyasi çevrelerce bir tehlike olarak kabul ediliyor.

Gezi Parkı eyleminde eylemcilerin taleplerini göz önünde bulundurduğumuzda, hatırlarsanız hava alanı ve köprü meselesi vardı, bunlar aslında sadece gün yüzüne çıkan sebeplerdi. Alman hükümeti tarafından kesin ve açık bir dille söyleyemese de bu gelişmelerden rahatsız.

Ayrıca Almanya’daki üç buçuk milyon Türk vatandaşının Türkiye’deki genel seçimlerdeki oy tercihlerine, oy oranlarına baktığımızda çoğunluğun AK Parti taraftarı olması Alman devletini endişelendiriyor.

Bu yüzden Türkiye’ye farklı yöntemlerle operasyon yapma çabası içindeler.

ALMANYA BİZİM İÇ İŞLERİMİZE KARIŞMAYA KALKIYOR

E.M: Büyük ada toplantısına katılanların toplanma amacı yapılan soruşturma sonucu ortaya çıkmışken Almanya’nın bu toplantıya katılanları “aktivistler” olarak adlandırıp sahip çıkması için neler söyleyebilirsiniz?

Türkiye’de yargının bağımsızlığı ilkesini kabul ediyor ve bu ilkeye uygun hareket ediyoruz. Almanya’nın da Türkiye’deki yargı süreçlerine güvenmesini ve saygı duymasını bekliyoruz. Ancak maalesef yargımıza güvenmiyorlar.

Kendi iç işlerine karışamayacağımızı dilinden düşürmeyen Almanya bizim iç işlerimize karışmaya kalkıyor.

15 Temmuz sonrasında Almanya’ya iltica talebinde bulunan FETÖ’cü askerlerin olsun, diğer teröristlerin olsun iadesini istediğimizde Almanya “bağımsız yargı süreci var biz siyasiler olarak buna müdahil olamıyoruz” diyorlar.

Oysa ki, Alman dışişleri bakanı Gabriel’in geçen hafta düzenlenen basın toplantısında da dile getirdiği gibi Büyük ada tutuklularının serbest bırakılmasını talep ediyor. Burada ironik bir tutum içindeler.

E.M: Alman hükümetinin tavrı ideolojik motivasyonlara dayandığı için bütün ağırlık diplomasiye mi kaymış durumda?

Şöyle bir deyim vardır, “ağzımızla kuş tutsak inandıramayız” diye ki nitekim gelinen nokta da tam olarak bu. Tamamen ideolojik motivasyonla Almanya Türkiye’ye karşı yeni bir siyaset uygulamaya başladı. Gabriel kendi basın toplantısında da bunu belirtmişti. Bundan böyle Türkiye siyasetini revize edeceklerine dair bilgi vermişti.

E.M: Bu ideolojik motivasyon diplomasi ve siyasete sirayet ediyor. 15 Temmuz’dan sonra FETÖ’cü askerlere sığınma hakkı vermişti. Bunun arkasından İncirlik üssü ile ilgili kriz başlamıştı. Bu krizi nasıl yorumluyorsunuz?

Bu incirlik ziyaretine izin verilmemesini, FETÖ’cülere sığınma hakkı verilmesiyle ilişkilendirilebilir ancak tek neden o değildi. Ziyaret talebi reddedilen milletvekillerinin çoğu PKK’yla yakın ilişkisi olan isimlerdi.

Ellerinde PKK flamaları ile Abdullah Öcalan posterleri önünde konuşma yapan isimlerdi. Bu da bir etken oldu. İncirlik üssü Türkiye’ye bir şey kaybettirmedi. Asıl kaybeden bu konuda Almanya oldu.

İncirlik Üssünde bulunan Alman askerleri, uluslararası koalisyon dahilinde, Türkiye’ye herhangi bir fayda sağlamıyordu.

Uluslararası koalisyon çerçevesinde Suriye’nin farklı bölgelerinde keşif uçuşlarını koordine eden Almanlar, Suriye’nin Kuzeyinde, PKK’nın Suriye kolu PYD/YPG’ye dolaylı olarak göz yummaya devam ettiler. Sonuç olarak faturası Almanya için ağır oldu. Türkiye’nin incirlik konusunda herhangi bir kaybı olmadı.

YENİ DENGELER OLUŞUYOR

E.M: Geziyle başlayan bu kriz perde perde yükseldi. 15 Temmuz sonrası İncirlik krizi, PKK ya destek verme gibi… Biz diplomasi ve siyaset alanını konuşuyoruz ama ekonomik bir karşılığı da olacak şüphesiz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

Bu sürekli artan gerilim geçen hafta yapılan basın açıklamasıyla zirveye ulaştı. Türkiye’ye karşı niyetlerini modern Türk Alman ilişkileri tarihinde ilk kez bu denli açık ettiler. Bu basın açıklamasından önce şunu da belirtmek lazım, Alman medyasında MİT’in yıpratılmasını amaçlayan bir propaganda başlatıldı.

Ayrıca bir kara listeden bahsedildi. Bu kara liste basın toplantısından bir ki gün önce gündeme geldi Almanya’da. Bu listede sözde, Türkiye’nin bazı büyük Alman şirketlerine, holdinglerine karşı soruşturma yürüttüğünden bahsediliyordu. Alman Federal Kriminal Dairesi Türkiye’den böyle bir liste geldiğinden bahsetti.

Türkiye’den, bizim resmi makamlarımızdan bu listenin gerçek olmadığına dair açıklama yapıldı. Almanya’nın Türkiye’ye karşı ekonomik hamlesini bu listeyle beraber okuyacak olursak şunu söyleyebiliriz: Almanya Türkiye’ye karşı ekonomik yaptırımlar uygulama çabası içinde ve bunun için bahane arıyor.

Bunu büyük şirketlerin, holdinglerin Türkiye’ye yatırımlarını geri çekerek yapmayı planlıyor. Gabriel’in açıklamasının ardından seyahat uyarısının keskinleştirilmesinden sonra da Türkiye’nin turizmi vurulmaya çalışıldı.

Türkiye açısından. Resmi makamların böyle bir liste olmadığına dair açıklamasının ardından şirketler yatırımlarını devam ettirdiklerini beyan ettiler. Türkiye Almanya’nın kolay kolay vaz geçebileceği bir Pazar değildir.  En başta da söylediğimiz gibi Ortadoğu’ya ve Asya’ya açılan kapı. Son zamanlarda konuşulan İpek yolu projesiyle beraber değerlendirildiğinde önemi bir kat daha artıyor.

Ayrıca Almanya böyle yaparken Türkiye ile Katar, Rusya, Çin ve Brexit sonrası İngiltere’yle artan ilişkiler yeni bir denge oluşturuyor.

E.M: Brexit’ten sonra Almanya’nın Avrupa içinde ki özgül ağırlığında bir değişme oldu mu?

Almanya, Avrupa kıtasında yükselen sağı, İslamofobi ve Türkiye düşmanlığını da kullanarak AB içindeki öncülüğünü pekiştirmek istiyor. Tabi tüm bu gelişmelerin iç siyasete yönelik de bir tarafı var. Merkel ve partisi Hristiyan Demokrat Parti Türkiye’ye karşı daha ılımlı bir politika izlerken Sosyal Demokrat Parti öncülüğündeki Alman muhalefeti, Türkiye’ye ve Erdoğan’a karşı daha sert olunması çağrısında bulundu.

Son basın toplantısında gördük ki Merkel bu yarışı kaybetti. Eylül ayı içinde yapılacak genel seçimlerde muhalifler karşısında kendi oylarını koruma çabasına girdi.

ALMANYA DİYANET'E SALDIRARAK 'ALMAN İSLAMI' OLUŞTURMAYA ÇALIŞIYOR

E.M: İslamofobi Türkofobiye doğru mu kayıyor?

Kesinlikle evet. Alman basını dikkatle izlenirse İslamofobik içeriklerin Türklere refere edildiği görülür. Almanya’nı sicili bu konuda hayli kabarıktır. 1970’lerdeki gazete yazılarına benzer bir dilin bugün de kullanıldığı görüyoruz.

70’lerde Türk işçilerin varlığından rahatsız olanlar, Türkler hastalık yayıyor tarzında haberler yapıyordu. Bugün bunun aynısı mülteciler üzerinden yürütülüyor. Alman basınının görsellerini incelediğimizde de görürüz, Cumhurbaşkanımız Recep Tayip Erdoğan’ın şahsında, İslami öğeleri de katarak Türkiye aleyhinde propaganda yapılıyor.

Diyanet İşleri üzerinden Türkiye’ye karşı operasyona girişiliyor. 15 Temmuz’un hem öncesinde hem sonrasında Türkiye’den atanan imamları bahane ederek Türkiye’den radikal İslam geliyor denerek “Alman İslam’ı” oluşturmaya çalışılıyor. Bu yüzden de diyanet hedef alınıyor. İslamofobiyle Türk düşmanlığını birleştiriyorlar.

E.M: Diyaneti MİT adına ajanlıkla suçladılar, sonra Liberal cami diye tüm İslam aleminden bağımsız bir şeyi organize ettiler. Şimdi Almanya’daki camilerin FETÖ’ye devredilmesi konuşuluyor. Acaba FETÖ Almanya’yı üs mü ediniyor?

Aslında zaten üs edinmiş durumda. Orada Diyanete bağlı kurumları yıpratmaya çalışıyor. Şimdi bu Liberal İslam ve diyalog çerçevesinde Türklerin siyasi ve İslami düşüncelerini eleştiren yapılara kucak açıyorlar.

KESKİN: MERKEL YENİLDİ

E.M: ABD – Almanya krizini nasıl yorumluyorsunuz? Almanya’nın Ortadoğu politikalarına nasıl bir yansıması olabilir?

Merkel iktidara geldiğinden beri bağımsız bir Almanya politikası izleme çabası içinde. Ne zaman kendi başına bir siyaset izlemeye kalksa diğer cephelerden müdahaleler geliyordu.

Almanya her ne kadar ABD ile müttefik olsa da aslında bir çekişme içindedir. Konjonktür gereği ABD ile birlikte hareket ederken zaman zaman da iç kamuoyunu tatmin edecek politikalar sergiliyor.

E.M: Mülteci anlaşmasında son durum nedir?

Türkiye anlaşmanın üzerine düşen kısmını yerine getiriyor. Mültecilere harcanmak üzere kararlaştırılan nakit akışı da devam ediyor. Ancak anlaşmanın diğer bir maddesi olan vize serbestisi gündemde.

15 Temmuz sonrası AB’nin Türkiye’ye karşı giriştiği düşmanca tutumdan dolayı anlaşmanın askıya alınması söz konusu olabilir. Her fırsatta AB müzakerelerinin sonlandırılmasıyla tehdit ediyorlar. Türkiye’nin herhangi bir şantaja veya tehditte boyun eğmeyeceğini de belirtmek lazım.

E.M: Almanya’daki Türk vatandaşlarımızla koordinasyonumuzu sağlayan mekanizmalar kurabiliyor muyuz, işletebiliyor muyuz?

Türkiye Almanya’daki vatandaşlarına karşı daha girişken bir siyaset izlemeli. Diaspora politikalarını, yurt dışı vatandaşlar politikalarını daha ince eleyip sık dokumalı.

Nitekim buna yönelik çalışmalar da devam ediyor. Sorunuzla ilintili olduğu için yine Gabriel’in konuşmasına atıf yapacağım: Gabriel konuşmasında kabaca “Bizim Türkiye’ye gösterdiğimiz müsamaha, sabır burada yaşayan Türklerden dolayıdır” diye konuşmuştu.

Yani Almanya’da yaşayan Türklerin maddi ve manevi güvenliği de bu konuyu kapsıyor. STK’lar üzerinden sadece maddi değil manevi açıdan da oradaki vatandaşlarımıza arkalarında Türkiye Devletinin olduğunu gösteren hamleler yapılmalı.

[Haber10, 25 Temmuz 2017].