Türk dış politikasında Mayıs 2010 ile yeni bir dönem başladı. Ahmet Davutoğlu’nun Dışişleri bakanı olmasıyla birlikte dış politika ve iç politika arasında yeni bir denge kuruldu. Dış politika içerideki kısır çekişmelerin prangasından kurtularak, hareket alanını genişletti. Dış politika yapıcılar Türkiye’nin son on yıldaki müspet gelişmelerinden aldığı enerjiyi, pozitif bir gerilimle mücavir bölgelerle entegrasyon ve barış çabaları şeklinde dışarıya yansıtıyor. Türkiye’nin dış politika hamleleri komşularla sorunların çözümüne, bölgenin güvenliği ve istikrarına ve ülkenin uluslararası prestijinin artmasına katkıda bulunuyor.
Kuşatıcı vizyon Dış politikayı kuşatan Davutoğlu vizyonu mücavir bölgelerde yaşanan gelişmeler karşısında hazırlıklı, hızlı, dinamik, kuşatıcı ve çok boyutlu bir yaklaşımla inisiyatifler geliştirmekte. Türkiye’nin yumuşak güç unsurlarıyla yürüttüğü mücavir alanlardaki aktif politika bu bölgelerde hem yönetim, hem de halk katında kabul görüyor. Türkiye oyun kurucu etkisi ile bölgenin önemli gelişmelerinin vazgeçilmez bir aktörü. Türkiye’yi oyuna dahil etmek mücavir bölgelerdeki ülkelere dış politika hamlelerinde meşruiyet sağlıyor. Türkiye’nin hızla yükselen bölgesel prestiji ve özellikle Başbakan Tayyip Erdoğan’ın Ortadoğu’daki güçlü imajı Türkiye ile birlikte hareket etme isteğinin temel sebepleri. Son dönemde dış politikanın en ciddi meşguliyet alanlarından birisi Irak’ta istikrarın sağlanması çabalarıdır. Irak’ta hayati önemde bir seçim yapıldı. Seçim sonuçları henüz netleşmedi. Ancak ilk sonuçlar eğer sonucu belirleyecek tercihler ise Türkiye’nin Irak ile ilgili öngörüleri doğru demektir. Türkiye’nin Irak politikası merkezi yönetimle ilişkileri genişletmek, diğer bütün unsurlarla iyi ilişkiler içinde olmak, siyasal süreçlere katılımı teşvik etmek ve ülkede istikrara katkı sağlamak üzerine kurulu. Seçimin erken sonuçları merkezci güçler denen ülkenin bütünlüğünü sağlamaya çalışan unsurların önde olduğunu, kuzeyde yeni bir Kürt hareketinin etkili olduğunu, Sünni Arapların aldıkları oylarla temsil oranlarını artırdığını gösteriyor. Bu tablo Irak’ta bir arada yaşama için uygun bir durum ve Türkiye’nin pozisyonu ile örtüşüyor. Türkiye katalizör Diğer önemli dış politika alanı İran ile ilişkiler. İran nükleer sorunu üzerinden uluslararası sistemle sorun yaşıyor. İran’ı bu sorun üzerinden sistem dışı ilan eden başat güçler, İran’a yaptırım tehditleri yöneltiyor. Ayrıca İsrail, İran’ın nükleer girişimlerini yaşamsal bir tehdit olarak algılamakta ve İran’a karşı askeri metotların uygulanmasını istiyor. Hem İran, hem de İsrail yönetiminden en üst seviyede savaş ihtimali dile getirildi. Türkiye’nin son aylarda İran ile yakın ilişkileri ve Tahran yönetimi nezdinde kazandığı güven, Türkiye’nin nükleer sorununda önemli bir aktör olmasını sağladı. Türkiye’nin İran nükleer sorunu ile ilgili girişimleri uluslararası sistemi rahatlatıcı etki yapıyor. Türkiye’nin son girişimleri sorunun çözümünde diplomasinin alanını açtı. Dışişleri Bakanı Davutoğlu’nun yürüttüğü ince diplomasi ile İran’ın nükleer diplomatları ile BM’nin beş daimi üyesi ve Almanya’nın oluşturduğu grupla görüştü. Bu başarılı diplomasi sonucu nükleer sorununun en calıcı konusu olan uranyum zenginleştirme için en uygun takas yapılacak ülke olarak ifade edilmeye başlandı. Diplomasiye alan açtı Türkiye’nin son aylarda Balkanlarda aktif bir barış diplomasisi yürütüyor. Balkanlarda yeni bir Türk barışı tesis ediliyor. Türkiye, Bosna-Hersek ve Sırbistan ie Türkiye, Bosna-Hersek ve Hırvatistan üçlü diyalog girişimleri Balkanlarda iyi komşuluk ilişkilerinin temelini oluşturuyor. Dayton anlaşması ile çözümden ziyade ötelenen Bosna sorununun çözümü için ortam hazırlandı. Bosna’daki iç çekişmelerde oynanan yapıcı rol bir uzlaşma ortamının oluşmasını sağladı. Türkiye’nin girişimleriyle Bosna-Hersek ve Sırbistan karşılıklı olarak birbirlerine büyükelçi göndereceklerini Türkiye’deki üçlü diyalog toplantısında açıkladılar. Türk dış politikasının aktif hareket alanlarından biri Türkiye’nin enerji dağıtım terminali olma projesinin hayata geçirilmesi için yürüttüğü boru hatları diplomasisidir. Bu proje doğu-bat ve kuzey-güney doğrultularında çok sayıda boru hattı projesinin hayata geçirilmesi çabalarıyla hayata geçirilmeye çalışılıyor. Türkiye Nabucco boru hattının motoru işlevi görürken, Rusya’nın güneye inen hatlarına iştirak ediyor ve Güneydoğu Avrupa’ya uzanan projelerde yer alıyor. Bu girişimler bölge ülkeleri ve ilgili aktörlerin enerji arz çeşitliliğini sağlama gayeleri ile örtüşüyor. Tasarı gerginliği Son zamanlarda Türkiye’nin Azerbaycan’la yasadığı doğal gaz fiyatı sorunu nedeniyle Nabucco projesinin tehlikeye atıldığı söyleniyor. Ancak Azerbaycan’ın Nabucco ile sorunu bir taşıma şirketi olarak gaz maliyetini artırması. Henüz fiyatı oluşmayan Azeri gazının doğrudan taşınması daha karlı bir opsiyon olarak görülüyor. Türkiye’nin üzerinde çalıştığı diğer projeler Katar ve Irak’tan gelecek gaz projeleri. Bu projeler için dışişleri bakanlığı ve enerji bakanlığı koordineli olarak yoğun bir şekilde çalışıyorlar. Dış politikanın son dönem gündemini işgal eden bir diğer konu Ermenistan ile yakınlaşma süreci. İki ülke cumhurbaşkanları Gül ve Sarkisyan’ın başlattığı futbol diplomasisi ile başlayan ve geçtiğimiz Ekim ayında imzalanan iki protokolle çerçevesi oluşturulan Ermenistan’la normalleşme halihazırda dış politikanın en sıcak konularından birisi. Ermenistan ile ilişkiler uluslararası Ermeni lobisi ve birçok ülke parlamento ve senatolarında bekleyen soykırım tasarıları yüzünden üçüncü ülkelerle ilişkileri etkiliyor. Soykırım tasarısının Amerika Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komisyonu’nda bir oy farkla kabul edilmesiyle Türk-Amerikan ilişkileri gerildi. Her ne kadar hızlı ilerlemese de, Türkiye ve Ermenistan arasında aktif bir normalleşme süreci varken komisyonun müdahalesi Türkiye tarafında gereksiz bir müdahale olarak yorumlandı. Dışişleri bakanı Davutoğlu tasarı kararından rahatsızlığını belirtmekle beraber Ermenistan’la normalleşme sürecinin devam edeceğini ifade etti. Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu Ermenistan’la yakınlaşma ve Azerbaycan-Ermenistan sorunu arasında paralel birbirini olumlu etkileyecek bir mekanizma kurarak süreci yürütmeye çalışıyor. Azerbaycan, Karabağ konusunda Türkiye’nin hassasiyetini her fırsatta yenilemesini istiyor ve Türkiye’nin Ermenistan ile normalleşme fikri Azerbaycan’da tepki uyandırıyor. Bu tepkilere rağmen Türkiye’nin girişimlerinin Karabağ sorunu ile ilgili bölgesel ve uluslararası girişimleri hızlandırdığı bir gerçek. Tek muhatap Türkiye Başbakan Erdoğan’ın Arap dünyasının Nobel ödülü denen Kral Faysal Uluslararası Ödülünü alırken yaptığı konuşmada ifade ettiği Türkiye’nin İsrail-Filistin ve İsrail-Suriye görüşmelerinde arabuluculuk yapmasının ilgili aktörler tarafından kabul gördüğü açıklaması yeni süreçlerin habercisi oldu. İsrail Savunma Bakanı Ehud Barak’ın Türkiye’ye gelmesinin ardından Dışişleri Bakanı Davutoğlu Suriye’ye gitti. Şimdi Türkiye’ye gelecek bir sonraki misafir sürecin nasıl gelişeceğini gösterecek. Suriye net bir şekilde sadece Türkiye’nin arabuluculuğunda İsrail ile görüşeceğini deklere etti. Diğer taraftan dışişleri bakanı Davutoğlu Mısır ve Suriye’yi Filistinli grupların uzlaşması konusunda bir araya getirmeye çalışıyor. Bu iki ülke aynı pozisyonda birleşmezse Filistinli grupların uzlaşmasının hemen hemen imkansız olduğu Ortadoğu siyaseti ile ilgisi olanların bildiği bir durum. Mısır birlikte hareket etmesi oldukça zor bir aktör. Öte yandan Araplar arası bir soruna, Arap olmayan bir aktörün müdahil olması önünde bir psikolojik bariyer var. Filistin’in kolu kanadı Ancak Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun bölgedeki mekik diplomasisi Türkiye’nin içeriden bir aktör olduğu ve yapıcı bir rol oynadığına Mısır ve diğer Arap aktörleri ikna etti. Türkiye öncelikle Filistinli grupların uzlaşmasını ve İsrail ile görüşmelerde HAMAS’ında sürece dahil edilmesini istiyor. Gazze’de yaşanan insanlık dramını uluslararası alandaki en etkili savunucusu olan Türkiye, bölgesel ve uluslararası çabalarla Gazze’de dramın sona ermesi için çaba harcıyor. Dış politikanın hareketli alanlarından birisi Kıbrıs sorunu. Türkiye ve Kıbrıs Türk kesimi daha önce görülmemiş şekilde yoğunlaştırılmış görüşme süreçleri başlatarak sorunun çözümünü yönünde mesafe almaya çalışıyor. Annan Planı’na evet diyerek AB tarafından cezalandırılan KKTC, BM gözetiminde adada devam eden görüşmelerin motoru haline geldi. Sürecin hukuki boyutuyla ilgili eksiklerini gideren KKTC, Türkiye’nin bölgesel ve uluslararası girişimlerini arkasına alarak barış isteyen traf olarak kendini tespit ettirdi. Kıbrıs’ta haklı taraf Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin 5 Mart kararıyla KKTC’de 2006 yılında faaliyete geçen Taşınmaz Mal Komisyonu (TMK) Güney Kıbrıs vatandaşlarının kuzeyde kalan taşınmazlarıyla ilgili öncelikli başvuru organı olarak belirlendi. Bu durum AİHM tarafından KKTC’de işleyen bir hukuk sistemi olduğunun tanınması anlamına geliyor. TMK bugüne kadar 500 civarında mülkiyet davasının 100’ünü başarı ile sonuçlandırdı. KKTC vatandaşları için güneyde kalan taşınmazları konusunda başvurabileceği bir kurum yok. Kıbrıs’ta çözümsüzlüğün artık Türk tarafından kaynaklanmadığı ilgili tüm taraflar tarafından kabul ediliyor. Türk dış politikası üzerine bir ufuk turu çok boyutlu ve dinamik yeni dış politika vizyonunun yoğun gündemini ortaya koyuyor. Dış politikanın mücavir alanlardaki aktif politikası dış politika vizyonu ile uyumlu bir bütünün parçaları. Türkiye’nin mücavir bölgelerdeki politikaları uluslararası yönelimleri ile uyum içerisinde. Türkiye mücavir bölgelerle birlikte küresel ölçekte tesir icra edecek bir merkez ülke olma yolunda emin adımlarla ilerliyor.