Atatürk Havalimanı'na gerçekleştirilen o elim terör saldırılarını DAİŞ'in yaptığı hususu netlik kazanmış durumda. Haliyle iki gündür DAİŞ'i konuşuyoruz.
DAİŞ'in ne denli zararlı bir terör örgütü olduğu ortada. Ve bu örgüte karşı Türkiye hatırı sayılır bir süredir büyük bir mücadele veriyor. Bu mücadelenin içeriğini merak edenler SETA'nın yeni yayınladığı Sınırdaki Düşman: Türkiye'nin DAİŞ'le Mücadelesi isimli rapora bakabilirler.
Fakat bütün bu olan biteni DAİŞ etrafında izah edemeyiz. "DAİŞ'e ortam sunanlar" ve "DAİŞ'ten medet umanlar" esas mesele. DAİŞ'e ortam sunanları iyi biliyoruz. Irak'ta ve Suriye'de mezhepçi politikaları teşvik eden, mezhep çatışması için zemin hazırlayan, istikrarsızlık ve kaosu bir hükmetme aracı olarak kullanan küresel aktörlerden bahsediyorum.
Ne yazık ki bunların bir kısmı bir süredir daha fazlasını yapmaya yöneldiler. DAİŞ'ten medet ummaya, onun eylemleri üzerinden kirli bir siyaset yürütmeye başladılar.
DAİŞ, ne hikmetse "kendi sınırları" dışında Türkiye'ye ve Avrupa'ya musallat oluyor. Yine ne hikmetse, el-Kaide konusunda yıllar yılı büyük panik yaşayan ABD, DAİŞ konusunda son derece rahat. Obama yönetimi "DAİŞ bizim için öncelikli tehdit değil, yerel aktörler düşünsün" modunda. Sureta operasyon yürütüyor.
Fakat DAİŞ Türkiye için olduğu kadar Avrupa için de bir tehdit. Ve Avrupa bunu iyi biliyor. DAİŞ'i Türkiye'ye musallat etmeye çalışanlarla Avrupa'ya musallat etmeye çalışanlar aynı aktörler. DAİŞ terörü üzerinden Avrupa'yı aşırı sağa, ırkçılığa, İslamofobiye, faşizme, kendi içine kapanmaya mahkûm etmenin derdindeler. Paris ve Brüksel saldırılarıyla da epey yol aldılar.
Türkiye'yi ise tecrit etmek, köşeye sıkıştırmak istiyorlar. Ne var ki Türkiye bütün tecrit girişimlerine, bütün yalnızlaştırılma gayretlerine, bütün bölünme çabalarına karşı duruyor. Milli çıkarlarını esas alıp hamle yapıyor. Bir yandan İsrail'le ilişkilerini normalleştireceğini duyuruyor. Öte yandan Rusya'yla yaşadığı krizi çözüyor. Yetmiyor, Avrupa Birliği'ne müdahil oluyor. AB'ye kendi değerlerini hatırlatıyor. AB'nin içinden çıkamadığı ağır bir imtihana dönüşüyor Türkiye.
Türkiye'nin manevra alanı genişliyor, ittifak imkânları giderek artıyor. Bu da Türkiye düşmanlarını harekete geçiriyor. Evet, bu kadar yalın, bu kadar gerçek!
Her şey gözümüzün önünde cereyan ediyor. Türkiye, kendisine biçilen deli gömleğini yırtıyor. Kendi ad ve hesabına hareket ediyor. Hesapları bozuyor. Kendi siyasetini üretiyor. O vakit şer odakları devreye giriyor. Terör silahını kullanıyorlar acımasızca. Masum insanların hayatını karartıyorlar. Onlar için o insanların canlarının hiçbir önemi yok. Tek önemsedikleri o iğrenç eylemin "gösterge değer"i. Türkiye'ye mesaj veriyorlar akıllarınca.
"Hesabına bizi de dahil et" mesajı veriyorlar. Tek dertleri bu ülkenin zenginliklerini, kaynaklarını sömürmek. Yeni bağımlılık mekanizmaları inşa etmek. Geçmişte olduğu gibi Türkiye'nin dış politikasına, ekonomi politikalarına doğrudan karar vermek.
Bu şer odakları bu kanlı eylemle bir yandan da dünyaya mesaj veriyorlar. Türkiye'yi aciz göstermeye çalışıyorlar. Yerli işbirlikçileri de mesajı alır almaz derhal harekete geçiyor.
Dedim ya gözümüzün önünde oluyor, ne oluyorsa...
[Sabah, 30 Haziran 2016].