Kendimce pek yazmak istemedim.
Zira kabaca fikrimi genelde bir yerlerde söyledim ama çok ayrıntısına girmedim. Şimdi etrafta dolaşan yorumlara bakınca birkaç söz söylemem gerektiğine inandım. Biraz ayrıntılara girmek lazım. Konu sadece teknik bir mesele olarak görülüyor. Bense buna son derece karşıyım. Konunun teknik boyutları olmasına karşın asıl önemli tarafı siyasi boyutudur.
S-400'lerin Türkiye'ye faydalı olup olmadığından başlayan iddialar zaman içinde masrafları ve gerekliliği konularına evrilmeye başladı.
Ve maalesef eski alışkanlıklarıyla hareket eden eski kafalar bu tartışmada beni çok rahatsız ediyor. Kerameti kendinden menkul uzmanlıklarıyla bilmiş bilmiş konuşup teknik bir meseleden hareketle siyasal bir meseleye dair ahkam kesiyorlar. "Fani insanlar bu gibi konuların teknik özelliklerini kavrayamazmış" o nedenle de konuşmak onların hakkıymış. Duyan da daha önce S-400 ürettiler zanneder.
Ben senelerdir bu işlerle öyle ya da böyle ilgilenirim. Teknik düzeyde derinlemesine ilgilenmesem de teknik düzeyini çalıştığını duyduğum tiplerle bir araya geldim. Teknik konudaki iddialarını bir bütün halinde izah edebildiklerine hiç rastlamadım. Sürekli hüküm cümleleri kurarlar. Bu hüküm cümlelerine nasıl ulaştıklarına dair bir açıklamada bulunmazlar. Halbuki bir uzmanın işini iyi bilip bilmediği o konuyu bilmeyen insanlara aktarabiliyor olmasında aranır. Millete "sen anlamazsın" diyen varsa muhtemelen kendisi tam anlamadığı içindir. Gerçekten biliyor olsa bilmeyenlere de anlatabilir ve meseleyi basit bir dile aktarabilir.
Şimdi mesela bakın bu S-400 tartışmasına. Çok maliyetli demiş birileri.
Ne kadarmış maliyeti? Cevap yok.
Ben hiç görmedim. NATO sistemine entegre olmazmış? Neden? Ona da yok bir açıklama. Bir sürü ipe sapa gelmez ifade arka arkaya sıralanır ama somut sorularınızın hiçbirine cevap alamazsınız. Alabilecek olsaydınız zaten biz S-400'ler için Ruslarla görüşüyor olmazdık. Bu uzman arkadaşlar yerli sermayeyle ülkemizde üretirdi. Biz de mutlu olurduk. Ama maalesef bu seviyede uzmanlarımız yok.
Anlamadıkları da şu. Bizim asıl derdimiz teknik özellikleri değil. Türkiye bu anlaşmanın siyasi ve stratejik özellikleriyle ilgileniyor. Türkiye'nin hava savunma sistemi yok. Bu anlamda tehdide açık.
İran gibi komşularımızın saldırı füzelerine yaptıkları yatırım düşünüldüğünde hava savunma sistemine olan ihtiyacımız ortaya çıkıyor. Hatırlayın Körfez Savaşı'nı.
Zayıf aktörler genelde bu tür durumlarda etraflarına füze saldırıları gerçekleştirebilir.
Bu tür durumlara hazırlıklı olmak için hava savunma sistemi kurmaya ihtiyaç var.
Maalesef NATO bu anlamda güvenilmez olduğunu defalarca gösterdi.
En kritik süreçlerde sembolik hareketlerle Türkiye'yi yalnız bırakabilecekleri imasını yaptılar. Patriotları çektiler. Bu nedenle Türkiye kendi güvenliğini kendi sağlamak istiyor. Şimdilik kendimiz üretemiyorsak NATO dışı kaynaklardan alıp teknolojisini geliştirme kapasitesine ulaşmaya çalışıyoruz. Teknoloji transferi bu nedenle anlaşmanın son derece merkezi bir unsurunu oluşturuyor.
Bunun maaliyetli olabileceği, çünkü NATO sistemine entegrasyonunun güç olduğu söyleniyor. Olsun. Bedavadan hiçbir şey elde edemezsiniz. Herşeyin bir maliyeti vardır. Güvenliğe ise paha biçilmez. Hele bu güvenliği kendi başına sağlayabilecek otonomiye kavuşmak uğrunaysa bir sürü şeyi feda edebilirsiniz.
Bu anlaşma sağlanamasa bile Türkiye de bu çerçevede adımlar atarak kendini bağımsız bir dış politika aktörü haline getirmeye devam edecektir.
[Takvim, 10 Ağustos 2017].