Hakan Fidan'ın MİT müsteşarı olmasına eski Türkiye'nin aktörlerinden çok küresel odaklardan tepkiler gelmişti. İsrail oldukça nobran bir şekilde rahatsızlığını dile getirirken, Washington'daki gözü kapalı İsrail taraftarı odaklar da huzursuzluklarını gizleyememişlerdi. Asıl şaşırtıcı olan ise adeta Fidan Türkiye'de istihbaratın başına atanmamış da ABD'de ya da Tel Aviv'de bir kurumun başına gelmiş edasıyla 'içerden' eleştirilmesi veya ismine dikkat çekilmesidir. Küresel odaklardan gelen açıklamalar, özellikle son bir haftada ABD'deki iki büyük gazetede sadece Fidan'ı merkeze alan garip haber-analizlerin satır aralarında verdiği hava da, Hakan Fidan'ın Türkiye'nin Milli İstihbarat Başkanı olduğu şeklindeki basit gerçeği bir türlü sindirememe halinden ibaret. Bu gerçekten ilginç bir durum. Başka bir ülkeye ve o ülkenin istihbarat kurumuna dair Washington ve İsrail'in bu denli pervasız davranması kendileri açısından oldukça sıkıntılı bir durum. Daha sıkıntılı olan ise yıllar içerisinde Türkiye'de güvenlik sektörüyle neredeyse akraba olacak kadar yakın olduklarını düşünürken bir atama ile boşa çıkmalarına şaşırmaları.
Eski Türkiye'nin unsurları, batı ve İsrail'le kurdukları sorunlu ilişkilerin bir sonucu olarak hem kendilerini hem de Türkiye'yi vizesiz operasyon merkezine dönüştüren aktörleri fena halde yanıltmışa benziyorlar.Benzer şekilde yıllardır eski Türkiye'nin elitleriyle iş tutan küresel aktörler de eski Türkiye'nin sanal konforuna fazlasıyla alışmışa benziyorlar. Bir yönüyle modern Türkiye'nin kuruluşuna kadar götürmenin mümkün olduğu bu 'nikâh', ilk ciddi yapısal darbeyi Irak işgaline Türkiye'nin ortak olmamasıyla almıştı. ABD'de iki dönem neocon iktidarının doğrudan bölgemize yansıyan neticeleriyle muhatap olan I. AK Parti dönemi oldukça sıkıntılı da olsa Irak işgalinin doğrudan Türkiye'ye fatura edilmesini engellemeyi başarmıştı. Küresel odaklar Türkiye'de değişimin ısrarını ve ciddiyetini ancak AK Parti 2007 seçimlerinde ezici bir çoğunlukla iktidara gelince fark edebilmişlerdi. 2007 seçimlerine kadar olan dönemi, geçmiş 'sapmalar' gibi, müesses nizam tarafından 'balans ayarı' yapılacağı beklentisiyle geçirmişlerdi. 22 Temmuz 2007 sonrasında Türkiye ve AK Parti eleştirilerinde birinci başlığın 'dış politika' olması bu anlamda şaşılacak bir durum değildir. Bugün Hakan Fidan üzerinden yaşanan oldukça sıradan saldırılar da Türkiye'nin toplamda güvenlik mimarisi ve tercihleri, sorun çözme metotlarında yaşadığı değişim ve dış politikada bağımsız kalma çabasıyla doğrudan alakalıdır.
Fidan'la ilgili ardı ardına çıkan yazılara göz atacak olursak karşımıza oldukça ilginç bir tablo çıkıyor. Öncelikle bu denli kör göze parmak bir takvimin, yani bir haber analizin hemen ardından diğerinin mütemmim cüzü edasıyla çıkması garip bir aceleciliğe delalet ediyor. Benzer bir aceleciliği 7 Şubat'ta Fidan yerli unsurlar marifetiyle hedefe konduğunda yaşamıştık. Adeta bir an evvel vazifesini yapmaya çalışan ve oldukça acemi bir hava veren bir saldırı furyası var karşımızda. Açıkça sorununu veya derdini de ifade edemeyen, servis edilmiş haberler eşliğinde en temel tutarlılık sorununu bile göz ardı etmeyi göze almış bir tarz olduğunu görüyoruz.
YENİ TÜRKİYE VİZYONU SANCISI
Öncelikle Hakan Fidan'ı ABD'nin ve İsrail'in çıkarlarını korumadığı tınısıyla eleştirmenin 'orijinalliğini' anlamak mümkün değil. Oldukça kaba bir mesajla PKK'ya, Suriye muhalefetine, bölgedeki ve batıdaki aktörlere 'birebir tanıdıkları bir isimle' ilgili