İstanbul Taksim Meydanı’nda hükümete karşı bir çevre düzenlemesi planını protesto etmek amacıyla başlayan küçük çaplı gösteriler son on gün içerisinde şiddet içeren protestolara dönüşürken, dört günlük Kuzey Afrika ziyaretini tamamlayan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan yurda döndü. Kendisini İstanbul Atatürk Havalimanı’nda karşılamak üzere bekleyen binlerce destekçisi aslında iç ve dış eleştirilere karşı Erdoğan’ın yanında oldukları mesajı verdiler. Erdoğan, saldırgan olmayan güçlü sözcükler kullandığı “havaalanı konuşması”nda hükümetin yakında uzlaşmacı adımlar atacağının, endişelerin ve gerilimin geride bırakılacağının ipuçlarını verdi. Zayıf kriz yönetimine rağmen Erdoğan hükümeti, filizlenmeye devam eden ekonominin üstüne şimdi de sağlam bir demokrasi inşa etmek üzere bir yol haritası hazırlamış bulunuyor.
Her şeyden önce, Erdoğan’ın konuşması dostane ama öfkeli izleyiciye uygun bir bağlamda bir araya getirilmiş bir dizi mesajdı. Bu itibarla Başbakan destekçilerine demokratik yollarla iktidara gelmiş bir lider olarak karşılaşacağı güçlüklerin önünde diz çökmeyeceğinin garantisini vermeyi hedefliyordu. Konuşmanın bazı kısımları, polisin orantısız güç kullandığı gerekçesiyle soruşturmaya tâbî tutulmasına verdiği destek de dâhil olmak üzere, açıkça kendisini destekleyen ve sempati duyanlara hükümetin - her iki tarafın da verdiği birkaç kayba rağmen – korkutulamadığı mesajını içeriyordu. Başbakan Erdoğan bazı protestocuların “yağmalama eyleminde bulundukları ve Türk bayraklarını yaktıkları”nı söylediği konuşmasında özgür ve serbest seçimlerin rolüne de vurgu yaptı. Erdoğan bu bağlamda siyasal güç hâline gelebilmek için özgür ve serbest seçimlerin güçlü bir kurum olduğunu söylerken, geçmiş dönemlerdeki darbelere müdahil olan askere bir göndermede bulunuyordu. Zira 2007 cumhurbaşkanlığı seçimi krizinde askerin açık darbe tehdidine karşı kararlı bir politikacı olarak Erdoğan’ın duruşunu Adalet ve Kalkınma Partisi (AK Parti) seçmeni unutmuş değil. Benzer şekilde, Erdoğan konuşmasında kent merkezlerinde şiddet içeren protestoların hamiliğini yapan “ilgili lobi”ye de doğrudan göndermede bulunarak, “Türkiye’nin yükselişine Allah’tan başka kimsenin engel olamayacağını” kaydetti.
Bununla birlikte, Başbakan’ın konuşması sırasında kullandığı güçlü ifadeler Türkiye’nin bölgesindeki en istikrarlı ülkelerden biri olarak toparlanma ve uzlaşma döneminin başlangıcında olduğuna ilişkin büyük resmin algılanmasına gölge düşürmemelidir. Erdoğan, Kuzey Afrika ziyareti sırasında Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç ve ana muhalefet lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile diyalog için verimli bir anlaşma zemini oluşturulması için temaslarına devam etti. Başbakan’a vekâlet eden Arınç, Gezi Parkı’ndaki protestoculara karşı polisin aşırı güç kullanması nedeniyle özür diledi. Bu özür Gezi Parkı Platformu’ndan, bazı sendika ve sivil toplum örgütlerinden bir grup temsilci ile Arınç arasında gerçekleştirilen toplantının yolunu açmış oldu. Bu arada, Türk medyası Cumhurbaşkanı’nın Amerika’daki düzenlemelere benzer şekilde alkol satışına birtakım sınırlamalar getirilmesine ilişkin son yasal mevzuatın bazı kısımlarını veto edebileceği şeklinde spekülâsyonlara yer vermeye başladı.
Erdoğan genel izleyiciye hitap eden yer yer ince ama açık ifadelerle uzlaşmacı bir tonda konuştu. Her şeyden önce Başbakan “yalnızca yüzde 50’nin değil 76 milyon vatandaşın hizmetkârı” olduğunun altını çizerek, daha önce sarf edilen “ülkenin yarısını tutmakta zorlandığı” şeklindeki sözlere karşı güçlü bir eleştiride bulunmuş oldu. Bir diğer önemli nokta ise, Başbakan’ın Yunus Emre’den seçtiği dizelerle – halka hitap konuşmalarının tipik özelliği – tonunu belirlemiş olmasıydı.
“Ben gelmedim dava için,
Benim işim sevgi için,
Dostun evi gönüllerdir,
Gönüller yapmaya geldim…”
Dahası, Erdoğan Taksim Meydanı’nda sert bir dille slogan atan protestoculara cevaben itidal çağırısında bulunarak kendi destekçilerinin sokaklarda tencere, tava çalanlardan olmadıklarını sözlerine ekledi. Sosyal medya organlarında Başbakan’ın iç savaşa sebep olacağı yönünde oluşturulan endişeye rağmen havaalanında toplanan kalabalık barışçıl bir şekilde dağılarak, kendisine evine kadar refakat etti. Günün sonunda Türkiye tartışmasız ağır sıklet şampiyonu evine döndü ve gücünü hem vatandaşlarına hem de düşmanlarına karşı göstermiş oldu.
Şimdi AK Parti bugüne kadar yaşadığı en büyük meydan okumayla karşı karşıya bulunuyor. Askerin siyaset üzerindeki nüfuzunu engellemeyi ve yıllar içinde güçlü bir ekonomiyi inşa etme becerisi gösteren Erdoğan hükümeti ülkedeki siyasal sistem değişikliklerinden kaynaklanan yeni bir tür muhalefetle mücadele etmek durumunda. Protestoların hızla yayılması ise laik elitlerin yeterince temsil edilmedikleri, yaşam tarzları, kişisel hak ve özgürlüklerine müdahale edildiği algısı taşıdığının ipuçlarını verdi. Türkiye’de siyasî liderlik ya yükselmekte olan ve farklı ihtiyaçları, beklentileri olan genç neslin endişelerini anlayacak ve analiz edecek ya da çağa ayak uyduramayıp kaybolup gidecek.