Türkiye’nin kendi şartlarına uygun yeni bir yönetim sistemi arayışını baltalamak isteyen çevreler, başkanlık sistemi hakkında kara propaganda yürütüyorlar. Akıl sır almaz bir sürü iddiayı peş peşe sıralıyorlar. Azıcık siyaset biliminden anlayan herkesin üzerinde ittifak ettiği bir gerçek var: Kuvvetler ayrılığı, yani yasama, yürütme ve yargının, daha basit bir ifade ile meclis, hükûmet ve mahkemelerin, birbirlerinin alanlarına girmeden çalışmalarını mümkün kılan en kuvvetli yönetim sistemi başkanlıktır. Parlamenter sistemde, hükümet üyeleri yani bakanlar, milletvekilleri arasından atandığı için meclisle hükûmet arasındaki kuvvetler ayrılığını ideal seviyede gerçekleştirmek daha zordur. Başkanlık sisteminde milletvekili olan, bakan olamadığı için, meclis ile hükümet çok daha kalın çizgilerle birbirinden ayrılmıştır.
Fakat ne gam, hiçbiri başkanlık sistemini karalamaya engel değil! Memleketin hayrına olmasın diye ‘kuvvetler ayrılığını daha iyi sağladığı’ üzerinde tüm dünyanın ittifak ettiği ‘başkanlık sistemi’ için, kuvvetler ayrılığı ortadan kalkacak diye yaygaralar koparan muhalefetimiz var bizim! İş muhalefet etmek olsun yeter ki! Ortaya konulacak işin, hizmetin, yeniliğin, değişimin, dönüşümün memleketin hayrına olması hiç umurlarında mı? Değil. Muhalefetimizin misyonu AK Parti’nin yapmak istediği işlere taş koymak!
Başkanlık hakkındaki bir diğer kara propaganda unsuru ise Erdoğan üzerinden yürüyor. Zaten, muhalefetimiz somut politikalar üzerinden muhalefet yapmayı bırakalı çok oldu. Daha çok dedikodu ile yalan ile iftira ile ilgileniyorlar. Dedikodu, yalan ve iftira malzemesi bulamazlarsa da Erdoğan karşıtlığı üzerinden siyaset devşirmeye çalışıyorlar. Ülkenin hızla otoriter ve diktatoryal bir rejime dönüştüğünü söylüyorlar. 90’lar boyunca ülke hızla İran’a dönüşüyordu. İrtica alıp başını gitmişti. Ne hikmetse 10 yıl boyunca hızla İran’a dönüştük ama günün sonunda ne İran olduk ne Malezya! Şimdi aynı şekilde 2010’dan beri dile kolay tam 6 yıldır hızla otoriter ve diktatoryal bir rejime kayıyoruz. Bunun başaktörü de Erdoğan ama 90’ların İran hikâyesi gibi hiçbir şeye dönüşmeyip olduğumuz yerde Türkiye olarak kalmaya devam ediyoruz.
İddia şu: Erdoğan başkanlığı kendisi için istiyor! Başkanlık gelince diktatör olmasının önünde hiçbir engel kalmayacak!
Şimdi tane tane anlatacağım sevgili başkanlık muhalifleri, kâğıt kalemi hazırlayın ve not alın.
- Başkanlık sisteminin temel dayanak noktalarından birisi lideri kuvvetlendirmektir. Liderin yetkileri artar. Artan yetkiler de artan sorumluluklarla dengelenir.
- Başkan olursa diktatör olur dediğiniz Erdoğan karizması, siyaset tarzı, doğal liderlik yetenekleri ve mevcut sistemimizdeki açık noktalar nedeni ile başkanlık sisteminin kendisine verip verebileceği bütün liderlik avantajlarına zaten sahip.
- Şaka değil, 15 Temmuz gecesi bir açıklaması ile sadece doğal lideri olduğu AK Partilileri değil diğer partileri destekleyen milyonları da sokağa dökmüş bir liderden bahsediyoruz. Ne diyordu vatan nöbeti tutanlar; “ikinci bir emre kadar”... Tankın önüne bedenini engel koyanlar Erdoğan’ın ismini ağzından düşürmüyordu. Yani başkanlığın Erdoğan’a katacağı bir liderlik karizması yok.
- Anayasa gereği başbakanı atıyor, bakanlar kurulunu toplayabiliyor, atamaların birçoğunun son onay mercii. Evet, anlayacağınız başkanlık sisteminin Erdoğan’a verebileceği bir yürütme yetkisi de yok. Eğer başkanlığı Erdoğan üzerinden tartışacaksak, söylenebilecek tek şey şu: Başkanlık sistemi olsa olsa Erdoğan’ın üzerindeki hukuki denetimi arttırır. Çünkü hep asker ve bürokrat emeklilerinin cumhurbaşkanı olacağı düşünülerek, bugünkü sistemimizde Cumhurbaşkanlığı makamı aşırı yetkilerle fakat sıfır sorumlulukla tasarlanmıştır. Bırakın mahkûm etmeyi dava bile açamıyorsunuz, herhangi bir şeyle suçlayamıyorsunuz.
[Türkiye, 15 Ekim 2016].