Yazıya iki veri setini dikkate sunarak başlayalım.
Birinci veri seti: Türkiye’de internet kullanıcı sayısı Şubat 2018 itibarıyla 54 milyona ulaştı. İnternet kullanıcılarının 51 milyonu aktif olarak sosyal medya kullanmakta, 44 milyonu ise sosyal medya kullanımını cep telefonu aracılığıyla sürdürmekte.
Türkiye’de insanlar günde ortalama 2 saat 48 dakikalarını sosyal medyada geçirmekte. Diğer ülkelerle karşılaştırıldığında bu ortalama oldukça yüksek.
İkinci veri seti: 3 Kasım 2002 seçimlerinde Türkiye’nin seçmen sayısı 41 milyon 407 bindi. 24 Haziran 2018 seçimlerinde bu rakam 59 milyon 391 bine ulaştı. Yani 16 yıl içerisinde Türkiye’nin seçmen sayısı yaklaşık 18 milyon arttı.
AK Parti 3 Kasım 2002 seçimlerini yüzde 34.2 ile kazandığında 10 milyon 808 bin oy almıştı. 24 Haziran milletvekilliği seçimlerinde ise 21 milyon 335 bin kişinin oyunu aldı. Yani ilk aldığı oy sayısı kadar yeni seçmene ulaşmış.
Son bir rakam daha ekleyeyim. 24 Haziran seçimlerinde 1 milyon 650 bin genç, ilk defa oy kullandı.
Rakamsal verilerin birbiriyle ilişkili iki önemli sonucu var. Birincisi, toplumun çoğunluğu yoğun bir şekilde dijital platformları kullanıyor. İkincisi ise, Türkiye seçmeninin büyük kısmı bu dijital dönemin seçmenleri.
Şimdi gelelim esas meseleye.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan, 6 Aralık’ta yaptığı açıklamada yerel seçim kampanyası kapsamında görüntü ve gürültü kirliliği oluşturacak bir kampanya anlayışını terk ettiklerini açıkladı.
Bu kapsamda AK Parti; meydan, sokak ve caddelerde bayrak asmayacak ve seçim arabalarının sadece belirli saatlerde gezmesine izin verecek.
Erdoğan’ın bu açıklaması toplumun farklı kesimleri tarafından olumlu karşılandı. Böyle bir uygulama ile ses ve çevre kirliliği azalacağı için diğer partilerin de benzer kararlar alması tavsiye edildi.
Partilerin geleneksel seçim kampanyalarını mümkün olduğunca azaltıp, dijital seçim kampanyalarına yönelmesi gerektiğine ilişkin analizler yapıldı.
Kuşkusuz teknolojideki ve dijital alandaki gelişmeler birçok şeyi dönüştürdüğü gibi topum ve siyaset arasındaki dinamiğe de farklı açılardan etki ediyor. Seçmenin siyasal partilerden beklentisi dönüşüyor. Eğilimleri farklılaşıyor.
Her partinin zamanla sabit bir seçmen kitlesi oluşmakta. Ancak seçim sonuçlarına önemli oranda etki edenler, partiler arasında geçişkenlik gösteren seçmen blokları.
Türkiye oran olarak genç nüfusun fazla olduğu bir ülke. Her seçim döneminde ilk defa oy veren seçmen kitlesi sayı olarak giderek yükseliyor.
Dolayısıyla partiler seçimleri kazanmak için hem bu ilk defa oy kullanan seçmenlerin oyunu almak zorunda; hem de bu yeni seçmenleri partilerinde “sadık taban olarak” tutmaları gerekiyor. Bunun da ne kadar zor olduğu zaten bilinen bir gerçeklik.
Bu anlamda siyasi seçim kampanyalarını da bu genç seçmen bloklarına göre yeniden şekillendirmek zorundalar.
Genç seçmenler ve sosyal medya kullanımın yaygınlığını göz önünde bulunduran partiler, seçim kampanyalarında dijital unsurlara ağırlık vermeleri gerektiğinin farkındalar.
Ancak bu yeni nesil siyasal kampanyalar, geleneksel seçim kampanyalarından çok daha nitelikli ve sofistike yapılmak zorunda. Değilse amaçlananın tam tersi bir sonuç ortaya çıkar.
İyi yapılmadığında, şu anda ağırlıklı olarak Türkiye’de olduğu gibi, “sosyal medya siyasetçiliği”nden öteye gitmez.
Türkiye’de uygulanan sosyal medya siyasetçiliği de “bugün şöyle programa iştirak ettik” içerikli fotoğraf paylaşımına dayanıyor.
Dolayısıyla dijital siyasal kampanyaların nasıl yapılması gerektiği önemli.
“Ama nasıl”ı bir sonraki yazıya...
[Türkiye, 18 Aralık 2018].