Son günlerde İstanbul'daki Suriyelilerin kayıtlı oldukları illere gönderilmesini konuşuyoruz. Verilen bir aylık sürenin azlığını protesto edenler ve onlara tepki duyanlar medyaya yansıdı. Yabancı medya da "zorla gönderme" hikayeleri yazmaya başladı. Bu konu İçişleri Bakanlığı ve İstanbul Valiliği'nin ötesinde bir önem taşıyor. Uyum politikası, iç barış, insan hakları, güvenlik, yabancı düşmanlığı ve uluslararası algı bağlamında kritik boyutlar içeriyor. İnsanımızdaki ekonomik kaygılarla birleşen "dışlayıcı ve öfkeli" tepkiler açısından da alarm zillerini çaldırıyor. Bir makro plan ihtiyacı açık.
***
Suriyeliler meselesi son yıllarda alttan alta büyüyen bir gündem maddesiydi. Bunda, yayılan asılsız haberlerle de muhalefetin abartılı popülizmi de etkili oldu. Seçim dönemlerinde CHP ve İP'nin Suriyelileri hedef gösteren söylemleri yabancı düşmanlığı kıvamında seyretti. "Neden ülkeleri için gidip savaşmıyorlar da, plajlarda keyif çatıyorlar?" argümanı Suriyeliler meselesinin ne kadar girift olduğunun üstünü örttü. Sivillere bu tür bir dayatmanın insan haklarına aykırı olduğu es geçildi. Ya da sade sivillerin karmaşık bir iç savaşta radikal grupların eline düşme tehlikesi önemsenmedi. AK Parti iktidarı, Başkan Erdoğan'ın kararlı duruşuyla bu konuyu sadece "Ensar-Muhacir kardeşliği" bağlamında görmüyor. Sınır ötesi operasyonlarla güvenli bölgeler kuruyor. Suriyelilerin ülkelerine dönmesi için diplomatik bir kampanya yürütüyor. Fırat Kalkanı ve Zeytin Dalı bölgelerine ek olarak şimdi de Fırat'ın doğusuna operasyon gündeminde. Bir hedef YPG'yi temizlemek ise, diğeri Suriyelilerin güvenli dönüşünü mümkün kılmak.***
Yine de Suriye iç savaşından dolayı Türkiye ve hatta Lübnan'ın ağır bir yük altında olduğu aşikar. "Suriyelilerin evlerine dönmeleri" konusu sadece bu iki ülkenin derdi olamaz. ABD, AB ve BM'nin elini daha fazla taşın altına koyması lazım. Mesele, Ankara'ya "teşekkür etme" safhasını çoktan geçti. Türkiye üzerine düşeni yapıyor. Ve Suriyeliler üzerinden bir kaos çıkararak göçmen karşıtlığı oluşturmak isteyenler olsa da bu ülke göçlerle gelen toplulukların harmanlandığı bir coğrafyadır. Göçmen karşıtlığının bu topraklarda kökleşmesi beklenemez.***
Bu meseleyi uzun vadeli bir perspektifle ele almak zorundayız. Suriyelilerin Türkiye'ye sunabileceği katkılar da değerlendirilmeli. Sözgelimi Suriyeliler Arap ülkeleriyle ticarette, Türk mallarının Ortadoğu'ya satışı ve pazarlamasında etkin rol oynayabilirler. Ancak şurası da net: Ülkemiz konumu sebebiyle kaçak ve düzensiz göçe muhatap oluyor. Olmaya da devam edecek. Mesela, İran'da iç karmaşa olması durumunda Pakistan ve Afganistan hattından gelen kaçak göç artabilir. Kimi uzmanlara göre savaş durumunda 10 milyon insanın hareketlenmesi ihtimal dahilinde. Öncelikle güvenli bölgelerin dönüş için daha elverişli hale getirilmesi lazım. Güvenliğin yanı sıra Türkiye ile ticaret güçlendirilmeli. Kayıtlı olunan illere gönderme işlemi de planlı şekilde uygulanmalı. Şehirlerimizin ihtiyaç duyduğu insan kaynaklarına göre iskan politikası çalışılmalı. Süreç, Suriyeli STK'lar da dahil edilerek yönetilmeli. Suriyeli aileler bölünmemeli. Gerekirse yer değiştirmeler yapılarak zaten yükü ağır olan il ve ilçelerin yükü hafifletilmeli. Bu politika içte ve dışta pozitif bir iletişim stratejisi ile yönetilmeli. Suriyeli karşıtlığı üretecek eylem ve söylemlere karşı dikkatli olunmalı. Sosyal medyada bilgi kirliliğine ve infiale yol açacak mekanizmalara karşı tedbir alınmalı.[Sabah, 30 Temmuz 2019]
.