Popülizm, aşırı sağ ve ırkçılık uzunca bir dönemdir sadece Batı siyasetini değil küresel siyaseti de kasıp kavuruyor.
Hindistan'dan Amerika'ya, Almanya'dan Brezilya'ya popülist partiler ve liderler yükselişte.
Amerika'da Trump, İtalya'da Salvini, Fransa'da Le Pen, Hindistan'da Modi, Brezilya'da Bolsonaro, Almanya'da AfD partisi, başarısını bu popülizm dalgasına borçlu.
Birleşik Krallık halkının aldığı Brexit kararının arkasında bu popülist dalga yatıyor.
Fransa'daki sarı yelekliler eylemlerini ateşleyen bu popülist siyaset.
Popülist siyaset kitleleri ikna etmek için iki ana söylem kullanıyor.
Birinci söylem "elit" karşıtlığı.
Popülist partiler ve liderler Brüksel, Paris, Washington ya da Berlin'deki elitlere karşı olduklarını iddia ediyorlar.
Halbuki bu sadece bir söylemden ibaret, zira Trump gibi milyarder bir iş adamı bile elit karşıtı olarak pazarlanıyor.
İkinci söylem toplumun tüm sorunlarını ve korkularını bir günah keçisine yüklemek.
Bu sorunlar ve korkular Fransa'da olduğu gibi bazen daha çok ekonomik temelli iken bazen de Almanya'da olduğu gibi daha çok kimlik ile alakalı olabiliyor.
Bu günah keçisi Amerika'da Meksikalı göçmenler iken, Almanya'da Mülteciler, Avusturya'da Müslümanlar ve Birleşik Krallık'ta yabancılar olabiliyor.
Popülist siyaset bu söylemleri iki ana yöntemle kitlelere benimsetiyor.
Birincisi apaçık gerçekleri inkar ederek, açıktan ve ısrarla yalan beyanda bulunmak.
Trump, Salvini ya da Le Pen gibi populist liderlerin temel özelliği açıktan yalan söylemek.
Bu olguya siyasette "post truth" dönemi deniyor.
Popülist siyasetin kitleleri ikna etmek ya da daha doğru bir ibareyle kandırmakta kullandığı ikinci yöntem sosyal medya üzerinden şimşek hızıyla yayılan yalan haberler (Fake news).
Türkiye uzunca bir müddettir küresel siyaseti kasıp kavuran bu popülizm dalgasından etkilenmedi.
Zira Türk milleti içinden geçtiği olağanüstü dönemde beka sorununu ilk sıraya koymuştu.
Bundan dolayı Türk halkı bu tarz popülist söylemlere prim vermedi.
Buna rağmen bazı çevreler uzunca bir dönemdir bu alana ısrarla yatırım yapmaya devam ettiler ve görünen o ki son seçimde bu yatırımın meyvelerini toplamayı başardılar.
Bu çevreler Türk milletinin önüne iki günah keçisi koydular: Mülteciler ve AK Parti.
Bu algıyı yaygınlaştırmak için ısrarlı ve sistematik bir biçimde sosyal medya üzerinden yalan haberleri devreye soktular ve kamuoyuna kurtarıcı olarak çıkardıkları liderler apaçık gerçekleri ısrarla inkâr ettiler, yalan söylediler.
Diğer taraftan Türkiye'de akademiden, kültüre, bürokrasiden sermayeye kadar her alanda elitleri temsil eden bir partiyi ve onun adayını elit karşıtı olarak lanse etmeyi başardılar.
Muhalefetin Ankara başta olmak üzere İstanbul seçimlerinde üzerine bindiği dalga işte bu popülizm dalgası.
Bu popülizme nasıl cevap verileceği sorusu önümüzdeki dönemde AK Parti'nin birinci önceliği olacak gibi gözüküyor.
[Fikriyat, 2 Temmuz 2019].