Modern iletişim araçları hep ifade özgürlüğü adı altında konuşuluyor. Hepimizin hayatında artık çok geniş bir yer tutan sosyal medya bunun en önemli parçası. Whatsapp kullanmadan neredeyse iletişim kuramaz hale geldik. Haberleri birçok insan artık Twitter üzerinden takip ediyor. Piyasada birçok uygulama olmasına rağmen bazıları alanında neredeyse tartışmasız bir hegemonya kurdu.
İşte bu dakikadan itibaren çeşitli sorunlarla karşılaşmaya başlıyoruz. Bize bedava hizmet veren veya bedava hizmet verdiğini düşündüğümüz bu mecralar gerçekten bu kadar masum mu? Tabii ki değil. Yan etkileriyle ilk kez Amerikan seçimleri esnasında karşılaştık. Facebook'un verilerini kullanarak seçmen davranışlarına müdahale edildiğini gördük. Ama buna rağmen Amerika'da bile bu meselenin üzeri kapatıldı. Fakat her türlü seçimde bu işlerle yeniden karşılacağız. Ve çoğunlukla biz farkına bile varmadan birileri tercihlerimizi şekillendirmeye devam edecek.
Aslında biz Türkiye'de doğrudan müdahaleleri de yaşadık. Gezi olaylarından bu yana bu şirketlerin ne tür operasyonlara zemin olarak kullanıldığını defalarca test ettik. Fakat bunların birçoğu gündelik yaşamımızı pek ilgilendirmediğinden topyekûn tepki vermeyi ihmal ediyoruz. Ancak Whatsapp'ın son kararı ve dayatması özellikle Türkiye'de ciddi bir tepkiye neden oldu. Avrupa Birliği ülkelerinde uygulayamadığı bir kararı Whatsapp Türkiye'de uygulamada ve verilerimizi kullanmada ısrar ediyor. Bunu yaparken dayandığı tek şey ise iletişimde kurduğu hegemonya. Sadece devlet hukukuna değil vatandaşların kişisel mahremiyetine de kafa tutuyor.
Bütün bunları siyasi ilişkilerden bağımsız düşünemeyiz. Hepimizin gözü önünde bu şirketler Trump'a karşı takındıkları tavırla siyasetin tam göbeğinde yer aldıklarını gösterdiler. Amerikan Başkanı'nı bile istedikleri gibi sansürleyebildiler. Gezi olaylarındaki şiddet çağrılarını özgürlük olarak gören twitter Amerikan başkanının twitlerini şiddet çağrısı olarak görebiliyor.
Asıl mesele basit bir iki yüzlülükten daha derin. Dünyanın zenginleri listesinde ilk onun sekiz tanesi bu tür teknoloji şirketleri. Hiçbiri emek yoğun şirketler olmadığından istihdam yaratmıyor ve kendilerini bir devlete bağımlı olarak görmüyor. Aksine küresel hegemonyalarını yaymanın peşindeler. Bu uğurda en garanti yol ise Amerikan devlet makinasının gücünü arkalarına almak. Trump ve destekçileri zaten tam da buna itiraz ediyordu. Onlar Amerikan devletini Amerikan vatandaşlarının çıkarlarına göre şekillendirmek isterken bu şirketler Amerikan devletini küresel etkinliklerinin askeri koruyucusu olarak korumak istiyor.
Şu kadarını söyleyebilirim. Bu şirketler eğer böylesi bir tekelciliği sürdürmeye devam edecekse ve gerçekten Amerikan devleti de onun hizmetçisi haline dönüşecekse hem Amerikan vatandaşlarına hem de dünyanın geri kalanına geçmiş olsun. Hepimiz ifade özgürlüğüne sahip olduğumuzu düşündüğümüz ama tümüyle kuşatma altında olduğumuz bir dünya düzenine doğru geçiş yapmak durumunda kalabiliriz.
 [Sabah, 18 Ocak 2021].