Türkiye’nin küresel güce dönüşme hedefi olan bir bölgesel güç olarak dış politikasında bağımsız çizgisini korumak için mevcut küresel güçlerle ilişkilerinde bir denge politikası izlemesi gerektiği bilinen bir gerçek.
2023 hedeflerinin ancak Türkiye’nin bağımsız bir dış politika izlemesiyle mümkün olacağı da kuşkusuz.
Yani Türkiye, sürekli içişlerine müdahale edilen bir ülke olmaktan çıkamazsa küresel güce dönüşme hedefine ulaşamaz, sürekli içişlerine müdahale edilen bir ülke olmaktan çıkmak için bağımsız bir dış politika izlemesi gerekiyor. Bağımsız bir dış politikaya sahip küresel bir güç olabilmesi için ise önce dış politikasında ABD, AB ve Rusya arasında dengeyi kurması gerekiyor.
Bu küresel aktörlerden herhangi birine fazla yaslanması Türkiye’yi bağımlı hâle getiriyor. Bu fazla yaslandığımız aktör kendisini Türkiye’nin iç ve dış politikasını istediği gibi dizayn etme konusunda yetkili görmeye başlıyor. Soğuk Savaş döneminde ABD ile ya da Osmanlının son döneminde Alman İmparatorluğu ile sahip olduğumuz ilişki bu türdendi.
Bu yüzden henüz bölgesel bir güç olan Türkiye’nin, bulunduğu bölgeye yakın ilgisi olan küresel güçlerle ilişkilerini bir denge politikası üzerine oturtması gerekiyor.
Peki, söz konusu küresel güçler bunu kabul etmeye hazır mı?
Kuşkusuz hayır.
Uluslararası ilişkilerin doğası gereği, kimisi Türkiye üzerindeki nüfuzlarını muhafaza etme kaygısı içerisinde, kimisi ise Ankara’nın dış politikada daha bağımsız hareket etme düşüncesiyle eski ortaklarıyla arasına mesafe koyma çabasını kendisi için bir fırsat olarak değerlendirme telaşında.
Tam da bu tepkileriyle izleyebilecekleri en yanlış yol olduğunu ifade etmek gerekir.
Bağımsız bir aktör olarak uluslararası sistemde kendisine eşit ortaklar arayan bir devleti eski bağımlı ilişkiye zorlamak ya da onunla yeni bağımlılık ilişkileri kurma peşinde olmak ne kadar doğru olabilir ki?
Washington’daki karar vericilerin, Türkiye ile eski dengesiz bağımlılık ilişkisini yeniden tesis etmek için bu kadar zorlamaya başvurmalarının Ankara’yı ABD ve NATO’dan giderek daha fazla uzaklaştırdığını ve bunun kendileri için ciddi güvenlik riskleri doğuracağını anlamaları için daha ne yaşanması gerekiyor?
Türkiye’nin Rusya ile bu kadar yakınlaşması, hava savunma sistemini bile Moskova’dan temin etme yoluna gitmesinin nedenlerini hâlen anlamıyorlar mı?
Bağımsız bir dış politika arayışı içerisindeki Türkiye’nin izlediği denge siyasetini kabullenmeleri durumunda Ankara ile sağlıklı ve dengeli bir ortaklık ilişkisi geliştirebileceklerini göremiyorlar mı?
Müslüman Kardeşler Hareketini bile terör örgütü olarak ilan etmeye hazırlanan bir yönetimden belki de gereksiz bir rasyonel tavır beklentisi içindeyiz.
Rusya’ya gelince, Türkiye’nin denge siyaseti çerçevesinde Moskova ile yakın ama eşit ilişkiler kurmak istediğinin farkındalar mı? Bunu kabullenmeye hazırlarsa bazı Rus devlet medyasının sistematik bir şekilde Türkiye’deki iktidar karşıtı yayınlarını nasıl anlamak gerekiyor?
Sosyal medya manipülasyonları ve diğer siber müdahalelerle tanınan Rusya’nın bu tür müdahalelerinden emin olabilir mi Türkiye?
Moskova’nın Türkiye’yi eşit bir ortak olarak kabul edeceğine ve içişlerine saygılı bir tavır içerisinde olacağına emin olabilir miyiz?
Aynı soruları Batı ittifakı içerisindeki ABD’nin yanında bir başka ortağımız olan Avrupa Birliği için de sorabiliriz.
Brüksel, Berlin, Paris ve diğer Avrupa başkentleri Ankara ile egemenliğe saygı, içişlerine müdahale etmeme temelinde eşit bir ilişki geliştirmeye hazır mı?
Yoksa klasik Avrupa merkezci bakış açısıyla Türkiye için kendilerine göre en doğru olanı dayatmayı esas alan politikalarında ısrar edip Ankara ile gerginlik yaşamaya devam mı etmek istiyorlar?
Türkiye’nin güvenliği ve halkının huzurunu hedef alan terör örgütlerine yönelik toleranslı ve destekleyici tutumlarını sürdürmeleri durumunda Ankara ile sağlıklı bir ilişki yürütmenin mümkün olmadığını görebilecek durumdalar mı?
ABD, Rusya ve AB klasik tahakküm edici bakış açılarından kurtulup Türkiye ile sağlıklı ve rasyonel bir ilişkiye yönelmediği müddetçe Ankara’nın dış politikasında bu aktörler arasında denge arayışı kaçınılmazdır.
Dış politikada yaşanan esneklikleri de bu denge arayışının doğal sonucu olarak görmek gerekir.
[Türkiye, 4 Mayıs 2019].