Küresel koronavirüs (Covid-19) salgını hayatın diğer alanlarında olduğu gibi eğitim alanını da derinden etkiledi. Dünyada hemen hemen tüm ülkeler virüsün yayılım hızını azaltmak için hareketli nüfus olan çocuklar ve gençlerin eğitimine ara verdi. Çin, Almanya, Fransa ve ABD’nin bazı eyaletleri online eğitime süratle geçti. Daha öncesinde online/sanal eğitim tecrübesi olan ülkeler avantaj elde ederek online eğitim sistemlerini daha da güçlendirmektedir.
Türkiye’de bu süreçte online eğitime geçişi öğretmen ve öğrencilerin erişimine salgından önce de açık olan Eğitim Bilişim Ağı (EBA) üzerinden yürütmeyi tercih etti. EBA, Milli Eğitim Bakanlığı Yenilik ve Eğitim Teknolojileri Genel Müdürlüğü tarafından 2011-2012 eğitim öğretim döneminde dijital imkanlardan faydalanmak için başlatılan Fatih Projesi’nin bir ürünüydü. EBA ile sanal eğitim platformu kuruldu ve eğitim içerikleri yüklenmeye başlandı. Böylece sözel görsel gibi farklı öğrenme tarzlarının sanal ortamda sürece katılmasıyla eğitimin kalitesinin artırılması ve öğretmen ve öğrenciler için etkileşimli ortak bir ortam hedeflendi. Fakat buradaki dijital altyapı örgün eğitimi tamamlayıcı bir sistem olarak tasarlandığı için koronavirüs salgını sonrası tüm eğitimin online yapılmasını sağlayacak teknik kapasiteye sahip değil. Bundan dolayı temel ve orta öğretimde eğitimin tümü EBA sistemi üzerinden yapılamadı. EBA’nın tüm eğitimde aktif olarak kullanılamamasının önemli ikinci sebebi de okul yöneticileri ve öğretmenlerinin çoğunun sanal/online eğitimde tecrübe ve donanımının olmamasıdır.
Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bu şartları göz önüne alarak tahsis edilen üç TRT kanalı üzerinden video eğitim derslerini belli bir program çerçevesinde öğrencilere sunmayı tercih etmiştir. Televizyon üzerinden yapılan eğitimlerin en temel sorunu destek ihtiyacı durumunda aile dışında öğrenciye yönelik etkili bir destek imkanının/aracının kurulamamış olmasıdır. Bu ise ailedeki eğitim düzeyine bağlı olarak öğrencilerin kazanımları arasında ciddi eğitim farklarının artmasına neden olabilir. Bu ise öncelikle her bir okulda yöneticilerin ve öğretmenlerin örgütlenmesini gerektirmektedir. Kriz ortamının şartları düşünüldüğünde TRT üzerinden sunulan eğitim her bir öğrencinin derslere ulaşabilmesi açısından olumludur. Fakat geçen zaman göz önüne alındığında bu artık yeterli olmayacaktır.
Koronavirüs ve Salgın Hastalıkların Eğitime Etkileri
Koronavirüsün etkisinin geçici olacağı düşünülmemelidir. Çünkü kentlerin nüfuslarının hızlı artması, küresel ölçekte hareketliliğinin hızlanması ve dönüşen beslenme rejimlerimiz sebebiyle küresel salgınların farklı ölçeklerde her on yılda bir tekrarlanacağı öngörülmektedir. Bu ise “evde eğitim”in (home schooling) ve etkileşimli sanal/online eğitimin önümüzdeki yıllarda çok daha fazla yaygınlaşacağını göstermektedir. Günümüzde bilgi ve iletişim teknolojilerinin hızlı gelişimi diğer alanlarda olduğu gibi eğitim öğretimin dijitalleşmesini de hızlandırmaktadır. Türkiye’nin eğitimdeki Fatih Projesi adımı da bu öngörüye dayanmıştır. Yine dünyada bazı üniversiteler on yıllardır zaten bu alana yatırım yapmakta ve sanal/online eğitim ile sertifika ve diploma vermektedir. Önümüzdeki yıllarda bu yaygınlaşacak ve eğitimde dijitalleşme artık bir zorunluluk haline gelecektir.
Koronavirüs sonrası sanal/online eğitim artık bir tercih değil zorunluluktur.Koronavirüs sonrası sanal/online eğitim artık bir tercih durumundan ziyade bir zorunluluk olacaktır. Nitekim salgın süresince sanal sınıf imkanı sunan platformların kullanım oranları çok hızlı bir şekilde artmaktadır. Google Classroom, Moodle, JoVE, Kahoot!, Pearson, Cisco Webex ClassMaster, Zoom, Adobe Connect, Age of Learning, Bloomz, CirQlive, Edhelper, G Suit for Education, Kiron gibi platformlar aktif bir şekilde ilkokuldan doktora eğitimlerine kadar tüm dünyada aktif bir şekilde kullanılmaktadır. Hatta sivil toplum örgütleri dahi verdikleri eğitimlere bu ortamlarda devam etmektedir. Yine YÖK Türk üniversitelerinde yüzde 30 sanal eğitim yapabilme imkanı veren yasal düzenlemeyi hemen yapmıştır. Ancak kaliteli bir sanal eğitime geçilmesi için atılması gereken adımlar bulunmaktadır.
Türkiye’nin güncel gerçekliğinde eğitimde dijitalleşmede dört unsur çok önemlidir;
- Teknolojik altyapı,
- Eğitimcilerin sanal eğitim becerilerinin geliştirilip kapasitelerinin artırılması,
- Etkili sanal eğitim içeriği üretilmesi ve
- Online/sanal eğitimin etkili ölçme değerlendirme sistemlerinin üretilmesi.
Eğitimin Teknolojik Altyapısının Güçlendirilmesi
Türkiye’nin özellikle son on yılda gerçekleştirdiği yatırımlar sonucu teknoloji altyapısında ciddi bir ilerleme kat ettiği söylenebilir. Fatih Projesi ve EBA öğrenci, veli, öğretmen, eğitim yöneticileri ve MEB’e uzaktan eğitime dair tecrübe kazandırmıştır. MEB’de ilk aşama başarıyla atlatılmıştır fakat bu yeterli değildir. EBA üzerinden eş zamanlı ve etkileşimli sanal eğitim sunulabilme altyapısının sağlanabilmesi gerekmektedir. Ayrıca her bir eve ulaşan online eğitim altyapısının öğrenci ayağının da sağlanması önemlidir. Bu imkanlar sağlandığında mekana bağlı kalınmaksızın kaliteli eğitim öğrencinin ayağına ulaştırılabileceğinden “eğitimde adalet” sorununa çok farklı araç ve perspektiflerin üretilebilmesi mümkün olacaktır.
Yükseköğretimde ise genel bir yaygınlık olmayıp teknolojik altyapı üniversiteden üniversiteye değişmektedir. Çoğu üniversite yöneticilerinin ve öğretim üyelerinin online ders verme tecrübesi de bulunmamaktadır. Üniversitelerde sanal eğitime geçişte bu iki husus engelleyici sebepler olmaktadır. YÖK’ün bu noktada liderlik yaparak öğrenci, program, bölüm ve ders sayılarına dayalı bir algoritma ile dijital altyapı normlarını ve yapılması gerekenleri belirlemesi çok faydalıdır. Artık dijital altyapı yeterliliği üniversite ve rektörlerin performanslarını belirleyen önemli kriterlerden biri olmak durumundadır.
Sanal/Online Eğitim Verebilme Becerilerinin Yetkinleştirilmesi ve Kapasitelerinin Sürekli Artırılması
Sanal eğitimde başarının en önemli bileşeni hiç şüphesiz insan kaynağı yani eğitim çalışanları, öğretmenler ve yöneticilerdir. MEB ayağında öğretmenlerin, okul yöneticilerinin, il/ilçe milli eğitim müdürlüğü yöneticilerinin ve bakanlık yöneticilerinin aktif katılımının olmadığı bir süreç tasarımının başarılı olabilme imkanı yoktur. Bu nokta Cumhuriyet tarihi boyunca ve salgın öncesinde de MEB’in çok güçlü olmadığı bir alan olmuştur. MEB ilk adımları göreli olarak başarıyla atlatmıştır. Bu ilk adımların yeterli olmadığı ise zaman geçtikçe belli olacaktır. Lise ve üniversite imtihanlarında ikinci dönem müfredatlarının çıkarılması bununla ilgilidir.
Öğretmenlerin ciddi bir şekilde desteklenmeye ve liderliğe ihtiyaçları vardır. Bu ihtiyaç üç noktada kendisini göstermektedir:
- İlgili eğitim teknolojilerinin kullanımında desteğe ihtiyaç duyarlar. Öğretmenler yeni kullandıkları teknoloji hususunda çekinmektedir. Yaşa bağlı olarak bazı teknolojik becerileri kazanabilmek zor olabilmektedir. Bundan dolayı öğretici kısa filmler, telefonla yardım alabilme, mesaj grupları ve uzaktan online kişisel bilgisayarlara yardım sunabilme imkanları çok önemlidir. Destek imkanlarının güçlü ve çeşitli olması başarıyı belirlemektedir. Öğreten öğretmenler ilk korkularını aştıktan sonra hızla uyum sağlamaktadır.
- Sanal eğitim sürecinin yönetiminde öğretmenlerin desteğe ihtiyacı vardır. Sanal eğitim süreci i) ders öncesi, ii) ders süresi ve iii) ders sonrası olmak üzere üç parçadan oluşmaktadır. Sanal eğitim yüz yüze eğitimle belli hususlarda aynıdır. Ama pek çok noktada da farklıdır. Klasik sınıf içi otorite kurma ve motive imkanları yoktur. Beden dili de kullanılamaz. Sınıf içi akran öğrenme imkanları da oldukça sınırlıdır. Öğrenci dikkatinin devamlılığını sağlamak ve motivasyon süreçlerini yönetebilmek en önemli güçlüklerdir. Tüm bu zaaflar sanal eğitimde ders sonrası ölçme değerlendirme sistemlerini çok daha önemli hale getirmektedir. Mesela sanal derste didaktik bir anlatım yöntemi hem öğretmen hem de öğrenci için oldukça verimsizdir. Dersin soru-cevap ve etkileşimli olması çok daha öne çıkar. Öğretmenler tüm boyutlarda desteğe ihtiyaç duymaktadır. Destek mekanizmalarına kısmen değinildi. Başarının önemli sırlarından bir tanesi budur.
- Öğretmenlerin sanal eğitim içeriği hazırlamada da desteğe ihtiyacı vardır. Mesela merak duygusunu harekete geçirecek eğitim materyalleri hazırlama, web ortamında etkili eğitim materyalleri bulabilme veya bir web materyalini etkili bir eğitim içeriğine dönüştürebilmeye dair desteğe ihtiyacı vardır. Yüz yüze eğitimden farklı olarak doğrudan bilgi aktarımından ziyade eğitim lideri olarak etkinlikleri planlaması, geri dönüt vermesi ve yol göstermesi çok daha önemlidir.
Sanal eğitimde öğretmen eğitimlerindeki kazanımlar, eğitim içeriklerinin etkinliği, öğrencilerin derse katılımları ve ekranda kalma süreleri gibi birçok ölçme alanı okul müdürlerini beklemektedir.Sanal eğitimde okul yöneticilerinin rolleri radikal olarak değişir. Okulun temizliği, kırılan camlar, disiplin olayları artık gündemi değildir. Eğitimin dijitalleşmesiyle zaten sosyal medyada var olan sanal zorbalıkla mücadele okul müdürlerinin çok daha önemli gündemi olacaktır. Sanal eğitimin dijital altyapısının yeterliliği onun sorunudur. Veya internete ulaşamayan öğrenciler onun sorunu olur. Okul yöneticileri artık sistem üzerinden öğrenci kazanımlarını gözlemleyip analiz etmek ve öğretim performanslarına dayalı olarak öğretmenlere liderlik yapmak durumundadır. Okul müdürünün en önemli görevi sanal eğitimin ihtiyaçlarına yönelik takımlar oluşturup bunlara liderlik yapmak veya alt liderleri katılımcı bir şekilde belirlemek durumundadır. Artık zengin bir ölçme alanı onu beklemektedir. Eğitim içeriklerinin etkinliği, öğretmen eğitimlerindeki kazanımlar, öğrencilerin derse katılımları, ekranda kalma süreleri ve diğerleri onu beklemektedir. Okul yöneticisi bu verilere dayanarak okul ölçeğinde öğretmen arkadaşlarıyla beraber yeni çözüm ve politikalar üretebilmelidir.
Değerlendirme
Koronavirüs salgını Türkiye’yi içeren bir şekilde tüm dünyaya alternatif eğitim imkanlarının yaratılmasının önemini açık bir şekilde göstermektedir. Eğitim teknolojilerinde gelinen nokta etkileşimin çok sınırlı olduğu eski açık öğretim modelinden farklı olarak eş zamanlı ve etkileşimli kaliteli eğitim imkanı sunmakta ve oldukça yol alınmaktadır. Koronavirüs salgını sebebiyle tüm ön yargılar ve kaygılar aşılmış olup sanal eğitim imkanları artık tüm paydaşlar tarafından kullanılmaktadır. Bu çok önemli bir fırsat alanı sunmaktadır.
Türkiye sanal eğitim konusunda çok ciddi avantajlarına sahiptir. Bilgi teknolojilerinde ciddi yetişmiş elemanın olması, Avrupa ortalamasına göre genç bir eğitim ordusuna sahip bulunması, nüfusunun genç olması, EBA altyapısı, kaliteli sanal eğitim içeriği üretebilecek insan kaynağının ve sanal eğitim veren üniversitelerinin bulunması bunlardan bazılarıdır. Türkiye sahip olduğu imkanlarla küresel ölçekte rahatlıkla rekabet edebilir. En zayıf tarafı MEB’in sanal eğitim süreçlerini etkili yönetmeye imkan verecek yönetme kültürüne ve örgütlenme yapısına sahip olmamasıdır. Türkiye sanal eğitimin gerektirdiği teknolojik altyapıya hızlıca ulaşır, bu sorun değildir. Başarıyı asıl getirecek olan ise eğitim yöneticileri, öğretmen ve öğretim üyelerinin beceri ve kapasite gelişimini sağlayabilmesidir. Bu noktada MEB’in ve YÖK’ün liderlik kapasitesi ve etkili süreç yönetimleri çok önemlidir.