Henüz bir üniversite öÄŸrencisiyim. Akademik yönelimleri belirgin biriyim. Aktivist bir yanım da var. "Siyasal bir aktivizm" deÄŸil ama. "Kültürel bir aktivizm" belki. Bir yandan Bilim ve Sanat Vakfı'nın seminerlerine katılıyorum. O vakitler Ahmet DavutoÄŸlu, Mustafa Özel ve Ä°smail Kara baÅŸta olmak üzere çeÅŸitli hocalardan dersler alıyorum.
Bir yandan da YöneliÅŸ Yayınları'na gidip geliyorum. Ä°slamcı diye tanımlıyoruz kendimizi. Yaptığımız ÅŸey, kitap okumak, tartışmak, yayınlamak vs. Belki de bu yüzden siyasal aktivizmi daha kavi arkadaÅŸlar bizi "fikir kulübü" deyip küçümsüyorlar. Entelektüel bir arayışımız var. Türkiye'nin yakın tarihini, çevresini, toplumu, iktidar iliÅŸkilerini tanımaya, anlamaya çalışıyoruz.
O günler, 28 Åžubat'ın en civcivli günleri. "Cadı avı"nın bir söylem olarak deÄŸil, varlık olarak kendisini gösterdiÄŸi dönemler. Günlerden birgün, Cumhuriyet Gazetesi'nde bir liste yayınlandı. Ä°çinde bizim yayınevi de var. Türkiye'de faaliyet gösteren dini terör örgütleri arasında sayılıyoruz. Güldük, geçtik tabii. Dezenformasyonun siyasi anlamını tartıştığımızı hatırlıyorum. Nihayetinde, ne "dış baÄŸlantımız" var, ne "silah"ımız. Ne de öyle bir arayışımız. Devletin profesyonellerinin bunu bildiÄŸini, bu tür haberlerle baÅŸka bir ihtiyacın karşılandığını düÅŸündük. Sonra, unuttuk, iÅŸimize baktık.
Kemalizmi bir daralma olarak görüyoruz. Amerikan hegemonyasına karşıyız. Cemaleddin Afgani'den Seyyid Kutub'a, Mevdudi'den Ali Åžeriati'ye kadar birçok isim üzerine konuÅŸuyoruz. DiÄŸer yandan bir yerlilik arayışımız var. Mehmet Akif'ten Sezai Karakoç'a kadar devam eden Ä°slamcı çizgiye yakın hissediyoruz kendimizi.
Åžimdi, burada duralım ve soralım. Acaba o liste, o gün deÄŸil de bir 10 yıl sonra yayınlansaydı neler olurdu? Hele ki onu yayınlayan Cumhuriyet deÄŸil de Zaman olsaydı? Bugün, siyasetten, bürokrasiye, medyadan akademiye birçok alanda son derece nitelikli iÅŸler yapan ve o çevrede bulunan birçok ismin başına neler gelmiÅŸ olurdu?
TahÅŸiye ve Rahle yayınevlerine kurulan kumpası bir düÅŸünelim. Ne "dış baÄŸlantı", ne "silah", ne de bunlara yönelik bir "giriÅŸim" var ortada. Peki ne var? "Radikal fikirler." Bu gruba yapılan kumpas, ilk bakışta emniyette baÄŸlantıları olan bir örgüt liderinin talimatıyla gerçekleÅŸen bir olay görünümünde. Olayın, detayları önümüzdeki günlerde, adli süreçler nihayete erdiÄŸinde daha da netleÅŸecek. Ne var ki, bu durum gerçekliÄŸin bir cüzünü teÅŸkil ediyor. Zira bu kumpas, "teröre destek veren ülke" imajını Türkiye'ye yapıştırma amacının bir parçası.
Åžimdilerde paralel yapıyla mücadele giriÅŸimlerinin "El-Kaide ile baÄŸlantılı örgütlere dokunan savcı ve polislere yönelik tasfiye giriÅŸimi" olarak yansıtılıyor oluÅŸu da bununla ilgili. Bu önce Zaman, Aydınlık, Bugün, Cumhuriyet, Milli Gazete, Evrensel, Sözcü, Hürriyet, Taraf, YeniçaÄŸ ve OrtadoÄŸu gibi gazetelerde daha sonra uluslararası medyada iÅŸlenecek. Ne garip ki, sahadaki kumpasçılar da bunun farkında deÄŸil. 1 Ocak'ta Kırıkhan-Reyhanlı'da Suriye'ye mühimmat taşıdığı iddiasıyla TIR durdurmaya kalkanlar da deÄŸildi, 19 Ocak'ta Adana'da MÄ°T TIR'larını durduranlar da. Onlar kendilerine verilen "emri" yerine getiriyorlardı. Emire emri kimin verdiÄŸini sormak memurun haddine deÄŸil, belki de.
Ortada kirli bir tezgâh var. Tezgâhtarlar deÄŸiÅŸse de, tezgâh aynı tezgâh. Ve emin olun, bu kirli tezgâhın mülkiyeti de tezgâhtarda deÄŸil. Dün de deÄŸildi, bugün de deÄŸil.
Yeni Türkiye'nin hesabı, kirli tezgâh başındakilerle sınırlı kalmamalı. Bu hesap, o tezgâhın mülkiyetini