Bugün TBMM, 27. Dönemin altıncı ve son yasama yılına Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açılış konuşmasıyla başlayacak. Önümüzdeki dönemde parlamentoyu hayli yoğun bir takvim bekliyor. Gündemde ceza hukuku ve arabuluculuğa ilişkin önemli düzenlemeler içermesi beklenen 7. yargı paketi, daha önce görüşülmesi ertelenen "dezenformasyonla mücadele yasası" teklifi, ruh sağlığı düzenlemesi, süresi biten Azerbaycan, Lübnan, Mali ve Orta Afrika tezkereleri, Anayasa Mahkemesine üye seçimi gibi bir dizi karar ve kanun teklifi bulunuyor. Ancak Meclis asıl mesaisini Ekim ayı sonundan itibaren 2023 Bütçesi için yapacak.
Bütçe görüşmeleri özellikle Komisyon aşamasında Bakanlar ile muhalefet milletvekillerini bir araya getirdiği için Meclisin denetim fonksiyonunun en yoğun gerçekleştiği mecradır. Sıklıkla sert tartışmalara sahne olan müzakereler önemli bir siyasal mücadele aracı olarak kullanılıyor. Bu yıl yaklaşan seçimlerin tesiriyle Meclisteki tansiyon biraz daha yükselebilir.
Seçim Sath-ı Mailine Girerken İktidar ve Muhalefet
Şüphesiz siyasi partiler parlamentoda atacakları tüm adımlarda yaklaşan cumhurbaşkanı ve milletvekili genel seçimlerini göz önünde tutacak. Meclis çoğunluğuna ve icra gücüne sahip "Cumhur İttifakı" seçmen beklentilerini karşılama hususunda ciddi bir avantaja sahip. Ayrıca Erdoğan gibi son yirmi yılda girdiği tüm seçimleri kazanmış, halkla kurduğu iletişim ve liderlik yetenekleri itibarıyla rakiplerinden çok önde olan bir adayları var.
Diğer taraftan "altılı masa" adı altında bir araya gelen muhalefet bloğu uzunca bir süredir yaptığı gibi iktidarı ekonomide yaşanan gelişmeler üzerinden eleştirmeye devam ediyor. Ancak kamuoyu araştırmaları son birkaç aydır muhalefet için artık denizin bittiğini gösteriyor. Bunda hükümetin ücretler ve sosyal destek konularında attığı adımlar ile enflasyonda yaşanan nispi yavaşlama birinci derecede etkili. Benzer iyileştirmelerin artarak devam edeceği de açık.
Altılı masanın önünde çözmesi gereken ancak sürekli ertelediği önemli meseleler var. Herkesin aklına ilk gelen ortak cumhurbaşkanı adayı tartışması, mevcut belirsizlik ve potansiyel kriz alanlarından sadece biri. CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'nun giderek ivme kazanan adaylık yoklaması, buna masadan gelen açık ve örtülü tepkiler, adayın nasıl belirleneceği ve seçildikten sonra yetkilerini nasıl kullanacağı müphemliğini koruyor. Ancak muhalefetin belirsizlik kümesi bununla sınırlı değil. HDP'yle yapılması muhtemel ortaklığa ilişkin de altılı masa içerisinde ayrışmalar var.
Bir diğer konu başlığı ise uzun süre Türkiye'nin periferisine mahkum edilmiş mütedeyyin kitlelere yaklaşım ve seçim sonrasını bekleyen rövanşist öfke. Her ne kadar Kılıçdaroğlu "helalleşme" kampanyasıyla kaygıları gidermeye çalışsa da dizginlenmesi zor hesaplaşma arayışı her fırsatta kendini gösteriyor. Sahici bir özeleştiriye varamayan CHP (daha doğrusu Kılıçdaroğlu) açılımı Türkiye'nin geniş muhafazakar kesimlerinde seçim öncesi girişilen pragmatist bir ikna çabası olarak algılanıyor.
Bu şüpheci yaklaşım son derece gerçekçi temellere sahip. Pek çok örnekte görüldüğü gibi bir kısım CHP ve sol-seküler muhalefet eliti Türkiye'nin son yirmi yılını hesap sorulması ve restore edilmesi gereken bir dönem olarak yaftalıyor. Oysa "açılım yapılan" kitleler için aynı dönem; siyasi ve sosyo-ekonomik hak kazanımlarını, vesayetin gerileyişini ve siyasetin güçlenmesini ifade ediyor. Muhalefet bloğunun Saadet, Deva ve Gelecek partilerini bir temsil güvencesi olarak sunması ise masanın büyük ortakları CHP ve İYİ Parti ile bu üç parti arasındaki asimetri sebebiyle gerçekçi durmuyor.
"Altılı Masadan" Cevap Bekleyen Sorular ve Belirsizlik
Bunun dışında masanın mensupları arasında terörle mücadele, Türkiye'nin sınır ötesi askeri varlığı ve dış politika yaklaşımları arasında kapanması zor anlayış farklılıkları var. Türkiye'nin 15 Temmuz sonrası teröre karşı benimsediği proaktif mücadele konseptinin tarihi bir başarı getirdiği malum. Bu sayede terör sorunu vatandaşın birinci gündemi olmaktan çıktı. Muhalefetin bunu sürdüremeyeceği, PKK ve FETÖ konusunda yeterli iradeyi gösteremeyeceği endişesi orta yerde duruyor.
Gelen açıklamalar seçimin kazanılması halinde ortak adayın parlamenter sisteme geçiş sürecine nezaret edecek, her aşamada altılı masa üyelerinin uzlaşısıyla adım atacak emanetçi bir cumhurbaşkanı profiline işaret ediyor. Buradaki ilk soru işareti de muhalefetin anayasa değişikliği için Mecliste gereken yüzde 60'lık sandalye çoğunluğunu sağlaması varsayımından doğuyor. Bu gerçekleşmediği takdirde Türkiye nasıl idare edilecek? Tayin edici değil, tayin edilen bir cumhurbaşkanı Türkiye'nin sorunlarına hızlı ve etkili tedbirleri nasıl getirecek?
Ortak cumhurbaşkanının yetkilerini kullanmasına getirilen altılı masa onayı şartının hiçbir hukuki zemini olmadığını da belirtelim. Dolayısıyla halkın yarısından fazlasının desteğine sahip cumhurbaşkanıyla onu oraya getiren parti liderleri arasında beş yıl boyunca doğması muhtemel krizlerin nasıl çözüleceği bir muamma. Seçimi kazanmaya odaklanırken seçim sonrasını "sonraya" bırakan muhalefet tablosu seçmenin gözünden kaçmıyor. Bu haliyle altılı masa topluma umuttan çok belirsizlik vadediyor.
[Sabah, 1 Ekim 2022].