SETA > Yorum |
DAEŞ'le Mücadele ve Bölgenin Yeniden Dizaynı

DAEŞ'le Mücadele ve Bölgenin Yeniden Dizaynı

Gerek DAEŞ’ın Türkiye içindeki faaliyetleri gerekse PYD’nin Suriye’de Fırat’ın Batı yakasına doğru etkinliğini genişletmeye yönelik hamleleri güvenlik bağlamında Türkiye’nin sinir uçlarına dokunan gelişmelerdir.

Kökenleri itibariyle 15 yıllık bir tarihe sahip olan DAEÅž bugün Irak ve Suriye’de en etkin örgütlerden biri haline gelmiÅŸ durumda. Irak ve Suriye topraklarının yaklaşık yarısını kontrol altında tutmak bir örgütün amacı ve etkinlik düzeyi açısından oldukça yeni bir fenomen olarak karşımıza çıkmaktadır. Modern uluslararası sistemin oldukça yabancısı olduÄŸu bu duruma karşı uluslararası aktörlerin, fakat özellikle sistemin kurucuları sayılan küresel aktörlerin tavırlarına baktığımızda ilginç bir tabloyla karşılaÅŸmaktayız. DAEÅž’ın Irak ve Suriye’deki etkinlik düzeyi, uluslararası aktörlerin hem birbirlerine karşı hem de OrtadoÄŸu’ya yönelik yürüttüÄŸü siyaseti belirleyen en önemli unsurlardan biri... Bu noktada karşımıza çıkan en çarpıcı gerçek, Ä°ran, ABD, ve Rusya gibi güçlerin Irak ve Suriye’ye yerleÅŸmeye yönelik bütün stratejilerini “DAEÅž’a karşı savaÅŸ” söylemi altında yürüttükleri gerçeÄŸidir. Gerek bu baÄŸlamda gerek Türkiye’ye yönelik olarak gerçekleÅŸtirdiÄŸi terör eylemleriyle ve gerekse Suriye’deki kaosun çözümü noktasında kilit bir unsur olması dolayısıyla DAEÅž, Türkiye için de üzerinde önemle durulması gereken bir terör örgütüdür.

ÜÇ FORMÜL

Bütün bunlara raÄŸmen hem ABD ve Rusya gibi küresel güçler hem de Türkiye ve Ä°ran gibi bölgesel güce sahip ve DAEÅž tehdidi ile yüzyüze kalan ülkeler arasında DAEÅž’a karşı etkin olabilecek bir iÅŸbirliÄŸinden bahsetmek oldukça zordur. Türkiye ve uluslararası aktörler arasında olası iÅŸbirliÄŸi formüllerini göz önünde bulundurduÄŸumuzda üç faklı formülasyondan bahsetmek mümkün. Birinci formül pasif bir uluslararası toplum-aktif bir Türkiye formülüdür. Suriye’de Esed rejimine karşı ayaklanmalar baÅŸladıktan bir süre sonra -baÅŸta ABD olmak üzere- Batılı aktörlerin Esed’e karşı söylemini düÅŸüren Türkiye’den beklentisi aktif bir tutum takınarak Esed rejimine karşı bir hamle yapmasıydı. Bugün aynı beklenti DAEÅž baÄŸlamında karşımıza çıkmaktadır. Dahası Türkiye’nin bir baÅŸka tehdit olarak gördüÄŸü PYD ile iÅŸbirliÄŸine zorlanmaktadır. Bu seçenek Türkiye açısından oldukça maliyetlidir. DAEÅž’a karşı tek başına yüksek düzeyli bir angajmana girmek Türkiye’yi örgütün baÅŸlıca hedefi yapacaktır.

Ä°kinci formül ise aktif uluslararası toplum-pasif Türkiye formülüdür. Eylül 2014 yılında ABD öncülüÄŸünde DAEÅž’a karşı kurulan ve kısa sürede geniÅŸleyen uluslararası koalisyona Türkiye de desteÄŸini açıkladı. Havadan yoÄŸun bir borbardıman yaparak etkili olmaya çalışan koalisyon, kendi güçleri ile bir kara operasyonuna giriÅŸmedi. Zamanla bazı ülkelerin çekilmesine raÄŸmen Türkiye’nin desteÄŸini devam ettirdiÄŸini ve Türk uçaklarının DAEÅž hedeflerini vurmasına raÄŸmen Türkiye’nin sorumluluklarını yerine getirmediÄŸi ve pasif kaldığına dair eleÅŸtiriler sıkça dile getirildi. Bütün bu eleÅŸtirilerin Türkiye’yi daha aktif bir noktaya çekmeye yönelik olduÄŸu açıktır.

TÜRKÄ°YE'NÄ°N TERÖRLE MÜCADELESÄ°

Üçüncü formül ise aktif bir uluslararası toplumun yanında aktif bir Türkiye’dir. Suriye krizine müdahil aktörlerin DAEÅž’ın Suriye’nin geleceÄŸinde yeri olmadığına dair söylemsel ittifakı, bu formülün hayata geçirilerekDAEÅž’a karşı etkili bir sürecin baÅŸlamasına yönelik beklentiyi artırmıştır. Böylesi bu formül DAEÅž’ın oluÅŸtuÄŸu ve etkin olduÄŸu baÄŸlamı da kapsayacak ve Suriye krizinin çözümüne yönelik yeni parametrelerin devreye sokulmasını beraberinde getirecektir. Bir baÅŸka ifadeyle DAEÅž sonrasına dair senaryolarında tartışılması gerekecektir. Bu tartışmalar ise Esed rejiminin Suriye’deki varlığına yoÄŸunlaÅŸmak durumundadır. Bu formül, ülkeler arasında yalnızca görev paylaşımını deÄŸil maliyet paylaşımını da gerektirmektedir.Bu seçeneÄŸin bir türlü gerçekleÅŸmemesinin en önemli sebebi ise baÅŸta ABD olmak üzere uluslararası aktörlerin iÅŸbirliÄŸinin maliyetinden kaçınmak istemeleridir. GeldiÄŸimiz noktada ise DAEÅž her gücün kendi amaç ve çıkarları doÄŸrultusunda söylemsel düzeyde kullandığı bir unsur haline gelmiÅŸtir.

DAEÅž artık Türkiye için yalnızca Suriye krizinin çözülmesi önünde önemli bir ayakbağı olmasından deÄŸil aynı zamanda doÄŸrudan Türkiye toprakları içerisinde terör faaliyetleri yürütmesi açısından da bir tehdit oluÅŸturmaktadır. Dolayısıyla Türkiye’nin DAEÅž’la etkin bir ÅŸekilde mücadelesi etmesi beklenir. Nitekim son zamanlarda bu örgüte karşı operasyonların yoÄŸunlaÅŸmasını bu baÄŸlamda okumak gerekir. Suruç saldırısıyla baÅŸlayan süreç Türkiye’yi terörle mücadele açısından yeni bir noktaya getirmiÅŸtir. DHKPC, DAEÅž ve PKK’dan neredeyse eÅŸ zamanlı gelen saldırılar, Türkiye’nin bu üç örgüte karşı mücadele etme gerekliliÄŸini doÄŸurmuÅŸtur. Terörle mücadeledeki bu yeni yaklaşım, Suriye meselesi ile de doÄŸrudan iliÅŸkilidir. Kendi gündemi, planlaması ve kararıyla gerçekleÅŸen bu mücadeleye raÄŸmen Türkiye’nin hala DAEÅž baÄŸlamında sorunsallaÅŸtırılması Türkiye’nin PYD’ye karşı takındığı tutumu deÄŸiÅŸtirmesini saÄŸlamaya yönelik bir stratejidir.

DAEÅž’ın AynelArab’a (Kobani) saldırması ile baÅŸlayan süreci PYD, Suriye’deki etkinlik alanını geniÅŸleten bir fırsata çevirdi. Batılı aktörlerin yardımları ve Türkiye’nin katkıları ile DAEÅž’ı geri püskürten PYD Suriye’nin Kuzeyindeki kontrol alanlarını geniÅŸletme yoluna gitmiÅŸtir. Zaman zaman DAEÅž’la anlaÅŸmalı bir ÅŸekilde hareket etmesine raÄŸmen Türkiye üzerinde PYD ile iÅŸbirliÄŸi yapma baskısı yapılmaktadır. Suriye krizinin başından itibaren Türkiye’nin yaklaşımını göz ardı ederek hareket eden PYD ile iÅŸbirliÄŸi yapmak bir çok açıdan mümkün görünmemektedir. HerÅŸeyden önce, Türkiye’nin üzerinde önemle durduÄŸu Suriye’nin toprak bütünlüÄŸüne bütün Suriyeli aktörlerin karar vermesi gerektiÄŸi hassasiyetini göz ardı ederek Suriye’nin Kuzeyinde özerklik ilanını tercih etmiÅŸtir. Ä°kinci önemli husus ise, Suriye’deki vekalet savaşının bir parçası olan PYD ile iÅŸbirliÄŸi yapmak ise yalnızca PYD’yi deÄŸil, PKK’nın da uluslararası meÅŸruiyet kazanmasına neden olacaktır. PYD ile iÅŸbirliÄŸi yapması, PKK ile mücadele eÅŸiÄŸini oldukça yukarıya çeken Türkiye’nin bu çabasına da gölge düÅŸürecektir.

GeldiÄŸimiz nokta itibariyle Türkiye’nin önceliÄŸi kökeni farketmeksizin tehdidin bertaraf edilmesidir. Gerek DAEÅž’ın Türkiye içindeki faaliyetleri gerekse PYD’nin Suriye’de Fırat’ın Batı yakasına doÄŸru etkinliÄŸini geniÅŸletmeye yönelik hamleleri güvenlik baÄŸlamında Türkiye’nin sinir uçlarına dokunan geliÅŸmelerdir. Türkiye’nin DAEÅž’ın oluÅŸturduÄŸu bütün yükü üstlenerek enerji kaybetmesi rasyonel bir seçenek deÄŸildir. Türkiye bir yandan kendisine yönelik tehditleri bertaraf etmek bir yandan da, Suriye üzerinden yeniden dizayn edilen bölgesel düzenin oluÅŸum sürecine katkıda bulunması gerekmektedir. Bütün bu sorunların çözümü ise Suriye krizine yönelik tarafların gerçekçi formüller üzerinden etkin bir iÅŸbirliÄŸine gitmesidir.

[Star Açık GörüÅŸ, 31 EKim 2015]