SETA > Yorum |
Mısır'daki Mücadelenin Bölgesel Aktörleri

Mısır'daki Mücadelenin Bölgesel Aktörleri

Mısır'da yaşananlar sadece bir koltuk mücadelesi değildir. Asıl hedef, Ortadoğu'da dengeleri değiştirecek yeni bölgesel aktörler vasıtasıyla kurulacak olan ittifakların ve oluşumların önünü kesmektir.

Mısır’da 25 Ocak Tahrir Devrimi’yle başlayan ilk demokrasi denemesi kesintiye uğradı. Bunda bütün tarafların payı olduğu muhakkak.

Baskı altındaki halk kitlelerinin özgürlükleri grev, gösteri ve yol kesme şeklinde anlayarak bir yılda yedi bin civarında eylem yapması, atanmış yargı erkinin kendini seçilmişlerden üstün görmesi ve askerin durumdan vazife çıkarması sürecin tıkanmasının başlıca nedenlerinden.

İktidar tarafında ise, Cemaat – Cumhurbaşkanlığı, resmi - gayri resmi yönetim arasındaki uyum veya uyumsuzluk gelinen noktada belirleyici oldu. Cemaat tarafından iş başına getirilen Mursi; Müslüman Kardeşler, halk ve muhalefet arasında kaldı, durumu idare etmekten ülkeyi idare etmeye vakit bulamadı.

Mursi; anayasası, parlamentosu, polisi ve askeri olmayan ancak güçlü bir cemaat dayanağına sahip bir cumhurbaşkanıydı. Göstericiler, İttihad Cumhurbaşkanı Sarayı’nın duvarına çıkıp içeri molotof kokteyli atarken, direkt cumhurbaşkanından emir alan Cumhuriyet Muhafızları, saldırıyı sadece seyretmekle yetinmişti.

MURSİ’NİN SİNEYE ÇEKTİKLERİ

Mursi bütün bunları sineye çekerek yoluna devam etti ve bir yıl boyunca ülke ekonomisini iflas etmekten kurtardı. Mursi, 13 milyar dolar rezerv ile devraldığı bütçeyi 14 milyarla devretti. Hâlbuki asker, Mübarek’ten 36 milyar dolarlık rezerv ile devraldığı bütçeden, bir buçuk yılda 23 milyar dolar harcamış ve Mursi’ye sadece 13 milyar dolar bırakmıştı.

Adil ve şeffaf seçimlerle parlamentoya girmiş milletvekillerinden oluşan Mısır Halk Meclisi, Anayasa Mahkemesi tarafından feshedilmişti. Halkın iradesiyle iş başına gelmiş ilk cumhurbaşkanı ise, sandıktan ümidini kesmiş sivil muhalefet, kartel medya, para babaları, din adamları ve asker marifetiyle alaşağı edildi.

Dış mihrakların, Mursi’nin devrilmesinde kısmen de olsa etkin bir rol oynadığı gözlenmektedir. İsrail’in Gazze saldırısından bir gün sonra Mısır Başbakanı Hişam Kandil’in Gazze ziyareti, bölgede alışılagelmiş klasik dengelerin gözden geçirileceğinin ilk işaretiydi. Mursi’nin Gazze konusundaki tutumu ise, Mısır’ın İsrail politikalarının değişeceğinin bir delili olarak algılandı.

MISIR’IN ASIL ENDİŞE KAYNAĞI

Mısır’da asıl endişe kaynağı Mursi değil, Müslüman Kardeşler’in uluslararası örgütlenmesidir. Bu güçlü organizasyon, Ortadoğu’daki baskın güçlerin ve dış mihrakların korkulu rüyalarından biri durumunda.

Yerel değimle “Arap devrimleri”nin başarıya ulaşması durumunda, Tunus’tan Suriye’ye kadar uzanan hat üzerinde bir “Arap İttifakı” kuvvetle muhtemel. Çünkü devrimlerin ardından esen demokrasi rüzgârları, İhvan’a iktidar olma yolunu açtı. İhvan en kötü ihtimalle, Libya’da olduğu gibi ana muhalefet olmaktadır.

Müslüman Kardeşler’in hayattayken emekliliğe ayrılan ilk Murşidi Muhammed Mehdi Akif, görevdeyken bir cümle kurmuştu. İhvan karşıtları o cümleyi hâlâ sıklıkla gündeme getirir. Akif: “Mısır benim için önemli değil, bir Malezyalı bile bizi yönetebilir” demişti. Bu cümlede Mısır seküler muhalefetini korkutan nokta hilafet vurgusuydu. Çünkü Müslüman Kardeşler, İstanbul’da indirilen hilafet bayrağını tekrar dalgalandırmak hedefinden hareketle, hilafetin alternatifi olarak kurulmuş, İslam referanslı fikri ve siyasi bir yapılanma.

Yetmiş küsur ülkede örgütlenmiş olan bir Müslüman Kardeşler’in Türkiye ile yakınlaşmasından endişe ediliyor. Bugünlerde Mısır muhalefetinin en çok kullandığı argüman, “Türkiye’nin İhvan’ın uluslararası örgütlenmesinin içinde olduğu ve buna destek verdiği”.

İran’ın da İhvan’ın uluslararası örgütlenmesinin içinde olduğu varsayılıyor. Mursi’nin, 30 yıldır İran ile kesik olan ilişkileri normalleştirme girişimi Batı’yı rahatsız etmişti. Bu yakınlaşma, 2005’ten bu yana konuşulan Türk-Arap-Acem veya Türkiye-Mısır-İran “Üç ayak”ının temelini oluşturabilirdi. İran’ın bu üçgenin içinde yer alması, İslam dünyasında iyice ayyuka çıkan Şii-Sünni çatışmasını da engelleyerek, dengeleri değiştirebilir ve dahi Batı patentli senaryoları bozabilirdi.

Mısır’da yaşananlar sadece bir koltuk mücadelesi değildir. Asıl hedef, Ortadoğu’da dengeleri değiştirecek yeni bölgesel aktörler vasıtasıyla kurulacak olan ittifakların ve oluşumların önünü kesmektir.