Yaygınlaşmaya başladığı 1970’li yıllardan itibaren Türkiye eğitim sisteminin en fazla tartışılan konularından olan özel dershaneler, Anayasa Mahkemesinin 1 Eylül’de dershanelerin dönüştürülmesini öngören yasayı, oyçokluğuyla iptal etmesi üzerine gündemdeki yerini yeniden aldı. Konunun ayrıntılarını SETA Araştırmacısı İpek Coşkun yorumladı.
1. Dershane tartışmalarının çıkış noktasını ve arka planını dikkate aldığımızda, Parlamentonun yapmış olduğu bir düzenlemenin AYM tarafından iptale konu edilmesi ne anlama geliyor?
Anayasa Mahkemesinin hukuken Meclis tarafından yapılan düzenlemelerin Anayasaya uygunluğunu denetleme yetkisi vardır. Dershane kararı da bu bağlamda verilmiştir. Henüz gerekçeli karar yayımlanmamıştır ancak yapılan açıklamaya göre AYM, Anayasa’nın 13, 42 ve 48. maddelerinde yer alan eğitim-öğretim ve çalışma hürriyeti haklarının ihlali nedeniyle bu kararı vermiştir. Dönüşüm sürecinde önemli bir aşama kat edilmişken bu karar yeni bir karmaşanın yaşanmasına neden olacaktır. Bunun sonuçları ile mücadele etme konusunda Milli Eğitim Bakanlığı'nın çok daha sistematik bir yol haritasına ihtiyacı olduğu açıktır.
2. Dershanelerin dönüşümü için sunulan yol haritasının ve eğitim sistemi içerisinde dershanelere duyulan toplumsal talebin alınan kararda pozitif etkisi olabilir mi?
Dershanelerin varlığı noktasında sorumlu bir hükümetin hiçbir şey yapmamasını beklemek Türkiye gibi sosyal ve ekonomik hedeflerini yüksek tutan bir ülke için kabul edilemez bir tutum olacaktır. Elbette bu sorunun masaya yatırılması ve çözüm için farklı alternatiflerin gözden geçirilmesi gerekmektedir. Süreçte Bakanlık kanadı açısından dershanelerin dönüşümü bağlamında alternatiflerin yetersizliği ve zaman sorunu olduğu ifade edilebilir. Ayrıca sürecin kamuoyuna yeteri kadar açıklanamamış olması ve dershanelerden dönüşen temel liselerin bir pilot uygulama süreci geçirmeksizin pek çok lisenin son sınıf öğrencilerini bünyesine almaya başlamış olması, nitelikli ve çağı yakalayan bir eğitim sistemine sürdürülebilir politikalarla ulaşma hedefini zorlayacaktır.
3. Kararın zamanlamasını nasıl yorumluyorsunuz? Bu denli geç alınmış olması ne gibi sorunlara ve mağduriyetlere sebebiyet verebilir?
Esas konu bu aslında. Çok zamansız bir karar oldu. 17 Nisan 2014 tarihinde AYM, CHP’nin dershanelerin kapatılmasını da kapsayan 6528 sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nda değişiklik yapan kanunun bazı maddelerinin yürürlüğünün durdurulması istemlerini reddetmişti. Bu kararın üzerinden bir yıl geçtikten sonra önceki kararla çelişkili bir karara varılmıştır. Eğitimle ilgili her kararda olduğu gibi bu karar da oldukça geç verilmiştir ve bu, süreci daha karmaşık hale sokacaktır. Zira yaklaşık 400 dershane bu süreçte kapanmış, yaklaşık 600 dershane ise temel liseye dönüşmüştü ve 2 binin üzerinde dershane de dönüşüm için başvuruda bulunmuştu. Temel liseye dönüşen okullara pek çok öğrencinin kayıt yaptırdığı bilinmektedir. Okulların kararla birlikte yasal geçerliliğinin ortadan kalkması bu öğrencilerin mağduriyet yaşama riskini ortaya çıkarabilir. Kayıtla birlikte veliler okullara para ödedikleri için bu paraların iadesinin mümkün olup olmayacağı belirsizdir. Bununla birlikte MEB pek çok dershaneye dönüşüm için teşviklerde bulunmuş, bu teşvikler kapsamında arsa tahsisleri yapılmıştır. Bu durumda okulların nasıl bir yol izleyeceği ve teşviklerin geri alınıp alınmayacağı da net değildir. Ayrıca dershanelerde 6 yıl çalışmış öğretmenler için Bakanlık tarafından açılan 3 bin 121 kadroya 1 Temmuz’da başvuru alınmaya başlanmıştı. Çok sınırlı maaşlarla ve zor şartlarda dershanelerde öğretmenlik yapan bu kişiler için de önemli bir fırsat kaçırılmıştır.
4. Alınan karar neticesinde, dershanelerin doğmasına sebebiyet veren milli eğitim kararları ve merkezi sınavlara ilişkin kökten bir sorgulama süreci başlar mı?
Bu süreçte yapılabilecek en büyük stratejik hata sınavların sorgulanmasıdır. Dershanelerin kaldırılması için sınavların kaldırılmasını telkin eden her türlü açıklama risklidir ve soruna çok yüzeysel bakıldığını gösterir. Milli eğitim kurumlarına alternatif olarak ortaya çıkan dershaneler iyi eğitim veren değil “sınava yönelik iyi eğitim veren” kurumlardır. Bu çerçevede milli eğitim okullarındaki müfredatla sınav müfredatı arasında daha sıkı bağ kurulması gerekir. Ayrıca lise sınavlarında dershaneye talebi azaltmak için sınavla öğrenci alan okul sayısının azaltılması gerekmektedir. Bununla birlikte sınavlardan ziyade Milli Eğitim Bakanlığı'nın okullardaki eğitim kalitesini izleyecek ve geliştirecek güçlü araçlara ihtiyacı vardır. Örneğin Amerika’da 4, 8 ve 12. sınıflarda sadece öğrencilerin akademik başarı düzeylerini ölçmeyi hedefleyen NEAP adında izleme sınavları yapılır. Buna benzer sınavları Milli Eğitim Bakanlığı geçmişte yapmış ancak sürdürememiş ve sonuçlarını yeterli düzeyde politikalarına yansıtamamıştır. Dolayısıyla öğrencilerin akademik durumları sadece TEOG ya da üniversite sınavları marifeti ile izlenmemelidir. Akademik başarı düzeylerinin artırılması ve dershaneye olan ihtiyacın ortadan kalkması amacıyla daha erken uygulamaların ortaya konulması sorunların birikmemesi açısından oldukça önemlidir.
5. Gelinen noktada Milli Eğitim Bakanlığı'nın yol haritası nasıl olmalıdır?
Dershanelerin dönüşümü ve sayılarının azaltılması Türkiye’de nitelikli eğitim çıktılarının alınabilmesi için kaçınılmaz bir süreçtir. AYM’nin almış olduğu karar bu durumu değiştirmeyecektir. Ancak bunun daha tedrici bir yöntemle sürdürülmesi muhtemel krizlerin önlenmesi açısından önemlidir. Milli Eğitim Bakanlığı'nın bu süreçte dershanelerin okullara paralel bir yapı sergilememeleri amacıyla başlatmış oldukları takviye kurslarını güçlendirmeleri, hazırlanacak yeni yönetmeliklerle birlikte dershane açma kriterlerinin yeniden gözden geçirilmesi aileleri ve öğrencileri mağdur edebilecek hiçbir olumsuz uygulamaya izin vermemesi gerekmektedir. Dönüşümünü tamamlamış kurumların yeniden dershane olarak faaliyet göstermemesi için önlemler alınmalıdır. Son olarak öğrencilerin okula alternatif olarak dershaneleri tercih etme eğilimlerinin arkasında yatan nedenler araştırılmalıdır.
[Söyleşi: Zeynep Berre Özçelik]