Kredi derecelendirme kuruluşlarının yaptığı derecelendirmeler ülkeleri ve mali piyasaları önemli ölçüde etkilemektedir. Mali piyasalara ilişkin yapılan değerlendirmeler bankacılık sistemini etkilerken, ülke notlarının özellikle yerli/ yabancı yatırımcıları etkileme açısından önemli bir kriter olduğu gözükmektedir. Kredi derecelendirme kuruluşlarınca verilen yüksek kredi notu, ülkeye yatırımların artmasına; buna karşılık düşük notlu derecelendirmeleri ise faiz oranlarının yükselmesine, ülkelerin borç servisi yükünün artmasına ve borç sahibinin borcunu ödememe (temerrüt) riskinin yükselmesine neden olmaktadır.
GÜVENİLİRLİKLERİNİ YİTİRDİLER
Ancak, kredi derecelendirme kuruluşları olası bir kriz için erken uyarı işlevi görmeleri gerekirken, son zamanlarda, derecelendirme yaptıkları üye ülkelerin durumlarını geriden takip eder duruma düşmüşlerdir. Özellikle, ne 2008'de küresel ekonomik krizin meydana gelmesinden önce ne de kriz patladığında sorunlu varlıkların notunu indirmeyen kredi derecelendirme kuruluşları yatırımcıları yanlış yönlendirmişlerdir. Bu dönemde bu kuruluşların kredibiliteleri ve intibaları olumsuz etkilenmiştir. Krizin devam ettiği süre boyunca da iflasın eşiğindeki ülkelerin kredi notu yükselirken, bu dönemde ekonomik büyüme oranlarında rekor kıran, başta borç yükünün ve bütçe açığının milli gelir içindeki payı olmak üzere birçok olumlu makroekonomik göstergeye ve siyasi istikrara sahip Türkiye'nin notunun ancak yatırım yapılabilir seviyeye gelmesi şaşırtıcı hatta utanç verici olmuştur.
Kredi derecelendirme kuruluşlarının derecelendirme için kullandıkları kriterlerin ülkeden ülkeye değişmesi, ağırlık verdikleri derecelendirme kriterlerinin hiçbir şeffaflığının ve dayanağının olmaması, sadece Türkiye'yi değil birçok ülkeyi rahatsız etmiştir. Diğer yandan, kredi derecelendirme kuruluşlarının finansman kaynaklarını derecelendirme yaptıkları kurum ve kuruluşlardan sağlamaları; bu kuruluşlardaki analistlerin bağımsız kararlar vermedikleri yönündeki kaygıları artırmıştır. Ne yazık ki, ülkeler ve yatırımcılar, halen büyük ölçüde bu kuruluşların verdiği kredi notlarını önemli bir kriter olarak almaya devam etmektedirler.
ALTERNATİF KURULUŞLARIN ZAMANI GELDİ
Standards and Poor's (S&P) tarafından Türkiye'nin not görünümünün pozitiften durağana çevrilmesi, başta Türkiye olmak üzere, bu durumdan zarar gören gelişmekte olan birçok ülkede derecelendirme yapan Standards and Poor's (S&P), Moody's ve Fitch gibi kuruluşlara alternatif olarak yeni kredi derecelendirme kuruluşlarının kurulması çalışmalarının gerekliliğini gündeme getirmiştir. Başbakan Erdoğan'ın Standards and Poor's hakkında yaptığı açıklamalar da bu kurumların tartışılır hale gelmesine ve yeni kuruluş çalışmaları sürecine ivme kazandırmıştır.
Peki, Türkiye mevcut derecelendirme kuruluşlarına mahkûm mu? Bunun cevabı tabi ki, Hayırdır. Mevcut kredi derecelendirme kuruluşlarının, derecelendirme için kullandıkları metodolojide; sübjektif kriterler, siyasi faktörler ve ülkeden ülkeye göre değişen algılar yer almaktadır. Kurulacak yeni kuruluşlar ile derecelendirmede kullanılacak metodolojinin objektif kriterlere dayanacak olması, başta Türkiye'nin ve pek çok gelişmekte olan ülkenin hak ettiği kredi derecelendirme notunu almasını sağlayacaktır. Her ne kadar Türkiye'de kurulan ve SPK tarafından yetkilendirilen ulusal derecelendirme kuruluşları olsa da, bu kuruluşların uluslararası düzeyde derecelendirme yapmaları zaman alacaktır. Ancak, Basel II düzenlemesi kapsamında, bankalardan kredi alacak firmaların kredi derecesine sahip olma zorunluluğu nedeniyle, mevcut derecelendirme kuruluşlarına mahkûm olmamak için ulusal kuruluşlar bu dönemde önemli görevler ifa edecektir. Ayrıca, gerçekleştirecekleri faaliyetler ile hem piyasa da tanınırlıkları kolaylaşacak hem de kredibiliteleri artacaktır.
YENİ KURULUŞLAR DENETLENMELİDİR
Kurulması planlanan kredi derecelendirme kuruluşları için en önemli kriter, bu kuruluşların piyasada zamanla güvenilirlik kazanmaları ve kredibilitelerini artırmalarıdır. Türkiye'de başlayacak bu süreç alternatif derecelendirme kuruluşlarının diğer ülkelerde de yaygınlaşmasını hızlandıracaktır. Bu da derecelendirme kuruluşlarının kendilerine çeki düzen vermelerine ve rekabet içinde faaliyette bulunmalarına neden olacaktır. Ayrıca, bu kuruluşların piyasada fonksiyonel olmaları ve sağlıklı işlev görebilmeleri için, kendilerini denetleyecek ve kontrol edecek kurumların olması da zorunlu olmalıdır. Bu konuda, Sermaye Piyasası Kurulu'na ve Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu'na önemli sorumluluklar düşmektedir.