SETA > Yorum |

Finansal Deja Vu

Finansal sistemde yaşanan sıkıntıların eş zamanlı bir şekilde dünya genelinde hissedilmesi artık alışmamız gereken bir olgu haline geldi. Sisteme müdahil olanların, nimetlerinden nasiplenmesi kadar “yaratıcı tahripkarlıktan” paylarına düşenleri de almaları gerekiyor. Beklenti-finans teknikleri-balon kıskacında ortaya çıkan krizler arızi değil yapısal marazların ürünü. Geçen ay boyunca yaşanan Amerikan ipotekli ev kredileri kaynaklı kriz finans kapitalizminin doğal sonuçlarından bir tanesiydi.

Finansal sistemde yaşanan sıkıntıların eş zamanlı bir şekilde dünya genelinde hissedilmesi artık alışmamız gereken bir olgu haline geldi. Sisteme müdahil olanların, nimetlerinden nasiplenmesi kadar “yaratıcı tahripkarlıktan” paylarına düşenleri de almaları gerekiyor. Beklenti-finans teknikleri-balon kıskacında ortaya çıkan krizler arızi değil yapısal marazların ürünü. Geçen ay boyunca yaşanan Amerikan ipotekli ev kredileri kaynaklı kriz finans kapitalizminin doğal sonuçlarından bir tanesiydi.

Minsky’yi takip ederek cari krizi idrak etmeye çalışırsak, karşımıza pek fazlaca değişmeyen bir hikaye çıkıyor. Bir yatırım aracının kârlı olacağının işaretlerini veren gelecek algısı oluşur; bunu o sektördeki fiyat artışları izler. Ardından ise Ortodoks finans teorisinin finansal krizlerde yeterince incelemek istemediği dahili kredi gelişmeleri ve finansal inovasyon araçları devreye girer. Mezkur sektörde yatırımları hızlandıracak bir şekilde kredi akışı hızlı ve kolay bir şekilde hazır hale gelir. Yükselen sektöre yapılan yatırımlar, doğal olarak Keynesci paradoksu beraberinde inşa eder. Her yatırımcı, kurumsal veya bireysel, yatırımının likit olduğu rasyonalitesine yaslanır, daha fazla risk almasının tutarlı olduğunu düşünür. Bu döngü iç çelişkisiyle büyüyerek likidite paradoksunu inşa eder. Likidite paradoksunun hissedilir düzeyde olabilmesi için aşırı-işlemin yapılması gerekir. Bunun içinse finansal enstrümanlar çeşitlendirilir, bir çok oyuncu döngüye dahil olur. Oyuna kendilerinden önce dahil olanlardan kazanılan zenginlik yapısal bir kâr realizasyonu olarak aksettirilir. Yer yer aksi bilinse dahi döngünün devam etmesinin oluşturduğu baskı, balonun iyice sınırları zorladığı uyarılarının ciddiye alınmasını engeller. Öyle ki döngü başlayalı uzun zaman olmuştur. Eğer balon patlayacaksa ve zamanı bilinmiyorsa; her oyuncu patlamayacakmış gibi, kâr toplamaya devam etmeyi tercih eder. Ama balonlar patlar!

Son küresel finansal balonumuz 2000’lerin başlarında faizleri dibe vurduran kesintilerle siftah etmişti. Faizler düşmüş, emlak piyasası bir anda dot.com çöküntüsünün ardından umut vadeden piyasa haline gelmiş, fiyatlar artmaya başlamıştı. Hemen arkasından çeşitli finansman yenilikleri piyasaya girmişti. Sinekten yağ çıkaran tekniklerle, herkesin bir finansman imkân sahibi olabileceği kredi ortamı inşa edildi. Kalitesiz ipotekli finansman tam da bu ortamlarda yaygınlaşmaktadır. Aynı şekilde bankaların yoğun bir şekilde hedge fonlarına dev finans kurumlarının desteğiyle yönelmesi de benzer bir likidite sarhoşluğu içerisinde vuku bulmaktadır. Sonra? Sonrası aynı manzara. Kârlar toplanır, fiyatlar düşer ve döngü aksi trende geçer, Minsky haklı çıkar. Krediler daralır, teminatı kuvvetli alıcılar bile kredi bulmakta zorlanır. Tıpkı 1997, 1998 ve 2000-2001 krizlerinde olduğu gibi kredilerin baz riski artmış durumdadır. Burada ilginç olan husus en küçük oyuncu olan homo economicus ile en büyük veya dev kurumsal oyuncuların benzeşen finansal yaklaşımlarıdır.

Risk yönetiminin ve algısının, kurumsal ve bireysel oyuncular açısından bu denli benzeşmesini finansal sarhoşluktan başka açıklayacak bir kavram bulmakta zorlanıyoruz. Oturmak için değil, al-sat için emlak finansmanı bulan bireyin davranışıyla, en sofistike matematiksel modellemelerle finans türevlerini yönetmeye çalışan kurumlar benzer bir likidite tuzağının kurbanı olmaktalar. Neoliberal yaklaşıma göre, mezkur çalkantılar vuku bulsa da, kapitalizmin muhayyel eli ya da mehdisi illa ki sisteme müdahil olacak ve yaşanan tahribatı kendi kendine tamir etmesini sağlayacaktır. Oysa, cari sistemi Minsky’nin veçhesinden okuduğumuzda “kapitalist sistemin iç dinamikleri finansal işleyişten istikrarsızlık sonucunu tabii olarak doğurur. Fiyat ve meta değeri ünsiyetinin, kırılgan finansal sistem içerisinde finans krizleri doğurması normal fonksiyonel olaylardandır” yaklaşımına itibar edebiliriz. Başka bir deyişle, finansal krizlerde yeni bir halden ziyade bir deja vu hali aramak daha gerçekçi olacaktır.

“Yeni” krize sebep olan sistem nedir? Özetle ipotekli konut kredilerinin menkulleştirilmesi sonucunda ortaya çıkan ürünlerden olan tahvillerin finansal sirkülasyon içerisinde oluşturduğu riskler bulunmaktadır. Burada sorun kalitesiz kredilerin tahviller içerisinde finansal araçlarla eritilmesi ya da saklanmasından kaynaklanmaktadır. Çürük sebzelerle, Fransız mutfağının lezzetsiz ama süslü yemeklerini andıran bir mutfak çalışmasıyla kredi riskleri kaliteli varlık pörtföyü haline getirilmekte. Bu pörtföyler finansal sistemim içerisinde hakiki risk payları bilinmeksizin dolaşmaya başlıyor. Geriye sadece tahmin yürütmek kalıyor. Mesela son krizde ortaya çıkan bu türden subprime denilen kredilerin miktarının 1,5 trilyon dolar olduğu tahmin ediliyor. Bu denli büyük bir kredi miktarını finansal sistemin içerisine yedirebilmek elbette Minsky’nin altını çizdiği finans inovasyonuyla inşa edilen spekülasyon döngüsüyle doğrudan ilişkili. İşin hazin yanı, bu acımasız döngüyü tarif eden bir çok Ortodoks iktisatçının, mağdurların, ezilenlerin finansal imkânlara kavuşması, finansın demokratikleşmesi olarak görmeleri. Kerameti kendinden menkul finansal demokratikleşme, gelir dağılımında en adaletsiz bölgeye yığılmış geniş kitleleri demokrasiyle buluşmak pahasına daha da fakirleştirebiliyor.

Aynı şekilde neoliberal yaklaşım oldukça naif bir iyimserlik içerisinde borçlanmanın ya da kredilerinin daha geniş kitlelere açık olmasının ‘ömür-boyu tüketim’ yapılandırmalarında tercihlerin önünü açtığını; seçeneklerin arttığı bir ortamda da bankacılık ve finans sektörünün daha istikrarlı bir çizgide ilerleyeceğini vazetmektedir. Minsky ise kredi imkanlarının genişlemesinin ve çeşitlenmesinin potansiyel olarak istikrarsız bir döngünün büyüyen sürdürülemez bir trendi olarak görmektedir. Finans ve krizler tarihi Minsky’nin haklılığını teslim etmemizi icbar ediyor.

Minsky şirketleri fonların kaynakları ve kullanımı temelinde üçe ayırır: Güvenli, spekülatif ve Ponzi şirketler. En temel muhasebe kayıtları çerçevesinde fonların kaynakları dahili (kâr) ve harici (borçlanma/kredi) olacaktır. Fonların kullanımı ise ödemeler (faiz+ana para) ve yatırımlar için kullanılacaktır. Ponzi şirket, kârları borç servisini döndürmeye yetmeyen şirkettir. Bu ise borç servisi için borç bulma çelişkisini doğurmaktadır. Minsky’ye göre bu döngünün başlaması ise finansal krizin tetiklenmesi anlamına gelmektedir. Döngünün anlamı ise yeni finansmanın eski borçlar için kullanılmasıyla finans arzının ve yatırımın düşmesidir. Yatırımlar azalınca geri dönüş oranları azalmakta, nakit akışı gerilemekte ve borç servisinin daha fazla nakit akışından pay alması başlamaktadır. Finansman arzı düşerken faizler artmakta, elâstikiyetsiz finansman talebi büyümekte, şirketin likidite şartları bozulup yeni finansmana girmek zorunda kalmaktadır. Sonuçta şirket borç servisini dönüştürmek için varlık satışına gitmektedir. Sistem kabaca bu mekanizma üstünden yürümektedir. Kredi Temerrüt Swapları (CDS), Kredi bağlantılı Senetler (CLN), Teminatlandırılmış Borç Yükleri (CDO) gibi kredi türevleri ya da baz riskleri üzerine kafa yormakta bizi sonuçta Minsky’nin “kaynaklar ve kullanımı” denkleminden öteye götürmeyecektir. Finans kapitalizminin çeşitlendirilmiş araçları, renkli teknikleri yaşanacak kısır döngüyü ya da krizi engelleyen mekanizmalar değil, aksine “cycle”(lar)dan nemalanmak için var olan sistemin sofistike hale gelmesidir.

Finans kapitalizminin Ponzi şirketler ve yatırımlar üzerinden yürümesi sistemik bir kriz olmaktan ziyade cari yapısıyla olabileceği tek şeydir. Burada garip olan her krizin ortaya çıkışında ve sonrasında duyulan şaşkınlıktır. Yaratıcı bir tahripkârlık üzerinden yürüyen sistemin, finans kapitalizmine biçtiği mekanik rol “şirket şirketin kurdudur” ilkesinden öteye geçemez. Dolayısıyla modern dönemde, özellikle de Bretton Woods sonrasında finans krizlerini şaşkınlıkla karşılamak yerine, niye geciktiğini araştırmaya çalışmak bizleri daha zihin açıcı bir noktaya götürebilir. Ezcümle işlerin açıldığı dönemlerde yani likiditenin bollaştığı yıllarda, garibanların sırtından elde edilen ve finansal teknikler/türevlerle boyanarak uluslar arası tahvillere dönüşen ipotek kredileri balonunun patlaması hazin son değildir. Olay gidişatı zaten tuhaftı!

 

Anlayış- Eylül 2007