Türk-Amerikan ilişkilerinde bir süredir oluşan olumlu hava Suriye'nin kuzeyine yönelik yapılan yeni bir açıklamayla yeniden yerini belirsizliğe bıraktı. ABD öncülüğündeki DEAŞ karşıtı koalisyonun sözcüsü Albay Sen Ryan, Türkiye ile ABD'nin Münbiç'te yürüttüğü ortak devriyelerin terör örgütlerinin bu bölgeye girmesini engellediği ve bölgenin istikrara kavuşmasına katkı sağladığını ifade ettikten hemen sonra ABD kuvvetlerinin Orta Fırat Vadisi'nden kuzeye, Türkiye'ye kaçacak olan DEAŞ militanlarının kaçış yollarını kapatmak üzere Suriye'nin kuzeydoğusunda gözlem noktaları kuracağını açıkladı. Albay Ryan'a göre bu, Türkiye'nin DEAŞ'a karşı daha fazla korunmasını sağlayacak bir mekanizma olarak iş görecek. Ankara'nın ise buna tepkisi gecikmedi. Geçtiğimiz hafta içi yapılan MGK toplantısı sonrasında Ankara, Suriye'de siyasi çözüm için en büyük tehdidin Fırat'ın doğusundaki terör yapılanmasından geldiği ifade ederek, Suriye'de herhangi bir emrivakiye göz yumulmayacağı ve meşru müdafaa hakkının kullanılacağını hatırlattı. Ortada neresinden bakarsanız bakın ciddi bir gerilim söz konusu. Bu gerilimin şimdilik nasıl aşılacağını kestirmek ise oldukça zor. Ancak önümüzdeki günlerin özellikle de 2019'un Türk-Amerikan ilişkileri açısından oldukça gergin geçeceğini tahmin etmek hiç de zor değil. Pentagon'un S-400 meselesinde ara bir formül arayışında olduğu Kongre'ye sunduğu rapordan anlaşılıyor. Ancak hâlâ S-400'lerin alımından Türkiye'yi vazgeçireceğine inanıyor. PKK elebaşlarına koyduğu ödül ile Ankara'nın YPG tavrını yumuşatacağına yönelik düşüncesi de şimdilik karşılık bulmamış durumda. Tam tersine Ankara'yı daha da kızdırdı. Türkiye Suriye'deki PKK tehdidini kendisi için en öncelikli güvenlik sorunu olarak görüyor. Geride bıraktığımız iki yılda Türkiye bu tehdidin ancak askeri güçle çözüleceğini gördü. ABD'yi konuşarak ikna etmek pek de mümkün görünmüyor. Zira Münbiç başta olmak üzere Washington yönetiminin Türkiye ile Suriye'nin kuzeyinde askeri bir işbirliği yapması pek mümkün değil. Sorun sadece Washington yönetiminin Suriye'nin kuzeyine dair stratejisindeki eksiklikler değil. Sorun aynı zamanda daha aşağıda, CENTCOM düzeyinde yaşanıyor. Zira CENTCOM'un YPG'den vazgeçmek gibi bir niyeti söz konusu değil. Yönetimin Türkiye ile yakınlaşmaya dönük her yaklaşımı CENTCOM tarafından atılan adımla yeni bir gerginliğe dönüşüyor. Suriye'de ABD ile yaşanan gerilimlere bir bakın. Yönetimin YPG ya da diğer konularla ilgili Ankara'nın tezlerine yaklaştığı her gelişmenin hemen ardından bir CENTCOM yetkilisi ertesi gün YPG ile resim veriyor. Münbiç'te Türk ve Amerikan askerlerinin devriye gezmeye başlamasının ertesi günü CENTCOM başka bir bölgede YPG ile devriye görüntüsünü servis ediyor. CENTCOM açıkça Türkiye ile çalışmama konusunda Pentagon yönetimine politika dayatması yapıyor. Washington yönetimi bir stratejiden yoksun olduğu için de sahada YPG ile yürüyen taktiksel iş birliğinin kendisi strateji haline geliyor. CENTCOM bu gidişle ya bu çatışmanın kurbanı olacak ya da iki NATO müttefikini askeri olarak çatışma noktasına taşıyacak.
ABD neden gözlem noktası kurdu? Türkiye'nin sınırına, burnunun dibine hem de Türkiye'yi DEAŞ'tan korumak için kurulacak gözlem noktaları tam da böylesi bir kışkırtma politikasının ürünü. Bununla iki şey hedefleniyor: Birincisi PKK/YPG'yi Türkiye'nin sürpriz bir askeri operasyonundan korumak. İkincisi de öyle ya da böyle YPG'yi SDG ya da başka bir politik ve silahlı organizasyon olarak Türkiye'ye kabul ettirmek. CENTCOM bunun taktiksel ayağının oluşturmak için çabalıyor. Yine CENTCOM'un yaptığı açıklamaya göre SDG adı altında 30 bin kişi eğitilmeye başlamış. Güya bu 30 bin kişi İran'ı sınırlandırmak için kullanılacakmış. SDG içindeki Araplar buna teşne ise şimdiden ortaklıkları hayırlı olsun. PKK'nın teşne olduğu ise açık. PKK Kürtleri yeni bir maceraya sürüklüyor. Bugünlerde hangi Batılı diplomatla konuşsam hepsinin ağzında aynı sorular var: "Türkiye'nin YPG'ye karşı yumuşama ihtimali hiç mi yok? YPG'nin Türkiye'ye saldırmama garantisi vermesi ve ABD'de bunun garantörü olması halinde Ankara bu konuda ne düşünür? Bu ortak soruların arkasındaki tek bir hedef var: YPG'yi Suriye'de ayakta tutmak ve Suriye'nin kuzeyinde otonom bir bölgenin siyasi bir statü kazanmasını sağlamak. Şu anda bunun en önemli ayağı meseleyi zamana yaymak. Türkiye kendi tutumu konusunda çok açık aslında: PKK'yı bu bölgede barındırmayacağını söylüyor. Bunun için ne gerekirse yapacağını dile getiriyor. ABD de açık olmalı. Ama DEAŞ'tan Türkiye'yi korumak için Türkiye sınırına gözlem noktaları kuracağını söylemesi ABD'yi sadece komik duruma düşürüyor Pire için yorganı yakmaya çalışan ABD bu gidişle yatacak yatak bulamayacak...
[Sabah, 1 Aralık 2018].